BANKA SİZE HAVA İYİYKEN ŞEMSİYE VERİP  YAĞMUR BAŞLADIĞINDA GERİ İSTEYENDİR

(Toplumsal İlişkiler 1258)

اَلَّذٖينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذٖي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُٓوا اِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰواۘ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواؕ فَمَنْ جَٓاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهٖ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَؕ وَاَمْرُهُٓ اِلَى اللّٰهِؕ وَمَنْ عَادَ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ
İnsanların acil paraya ihtiyaç duydukları zayıf anlarını fırsat bilerek, verdikleri borç karşılığında fâiz alıp insafsızca tefecilik yapanlar, yani ribâ yiyenler, mahşer gününde kabirlerinden ancak şeytan çarpmış ve cinnet geçirmiş kimsenin kalktığı gibi perişan bir hâldekalkacaklardır. Bunun sebebi: Sizin helâl gördüğünüz kâr ortaklığına dayalı borçlanmalar ve her türlü ticâret ve kira gelirleri de tıpkı fâiz gibidir. Eğer fâiz almak haramsa, bunların da haram olması gerekir. Zira ikisinde de sermayenin para kazanması söz konusudur!” demeleridir. Dikkat edilirse, kâfirler, fâizin ticâret gibi helâl olduğunu ifâde etmek için “Faiz ticâret gibidir.” demeleri gerekirken, sanki iktisadi hayatın vazgeçilmez unsuru fâizmiş de, yasaklığı tartışılan konu ticâretmiş gibi, “Ticâret fâiz gibidir.” diyorlar.
Oysa Allah ticâreti helâl, fâizi haram kılmıştır. 
Çünkü fâiz, ticârî faaliyetlerden tamamen farklıdır. O hâlde, her kim kendisine Rabb’inden bir öğüt ulaşır da o öğüdü dinleyip tefecilikten, fâizcilikten vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir. Bu ayet inmeden önce fâiz yoluyla elde ettiği kazanç kendisinden geri alınmayacaktır. Onun âhiretteki durumu ise Allah’a kalmıştır. 
Allah, tövbesindeki samîmiyete ve tövbe ettikten sonraki davranışlarına göre ona hak ettiği karşılığı verecektir. Fakat kim
 de Allah’ın emrini hiçe sayarak yeniden fâizciliğe dönerse, işte onlar da cehennem halkıdır ve sonsuza dek orada kalacaklardır! Faizden vazgeçmeyenler, bunun cezasını sadece âhirette görecek de değiller:” (Bakara/175)

Robert Lee Frost der ki; “banka size hava iyiyken şemsiye verip yağmur başladığında geri isteyendir.” Bu şekilde konuşmasının ardında ne olabilir ki? Kapitalizmin ana unsurlarından bankaların yaptığının yalın bir ifadeyle anlatımı bundan daha güzel anlatılamazdı.

              Bankalar çağımızın olmazsa olmazı artık. Eskiden mutemet getirirdi işyerlerine maaşımızı, ondan alırdık. Şimdi para adına ne varsa her şey bankaya yatıyor. Elektrik, doğalgaz ve su vb. gibi ödemelerimizin, anlayacağınız iğneden ipliğe her türlü işlemin yapıldığı yerin adıdır banka. Banka, iyi gününde yanındadır, krediyi açar sana, lakin günü gelince, senin iyi olup olmadığına bakmaz, önce alacağı faizin parasını tahsil eder, sonra ödeyemezsen, elindeki varlıklara da el koyar. Şemsiyeyi yağmur başlayınca geri istemesi onun çalışma sistemidir. Bunu anlatmaya çalışıyor bize mister Robert Lee Frost. Bana kalacak olursa sadece şemsiyeden değil, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var bu işte. Güneşli havada size şemsiye verildiğinde Konya tabiriyle; “hemen yan gayışları gevşetmeyin.” En önemlisi çalışıp üretmeye bakmak lazım herhalde.

              Cahit Zarifoğlu da; “halk aşksızsa sokaklar banka dükkanlarıyla doludur” derken, kapitalistleşip dünyevileşen dünyamızın aşk gibi manevi (soyut) bir olguyu öldürdüğüne vurgu yapar. 

             Zarifoğlu, burada aşksızlıktan tam olarak neyi kastetmiş olabilir ki? Cümleyi genelleştirdiğimizde, banka dükkânlarını, kalbin ve izanın olmadığı her yer olarak tercüme etmek kolaylaşacaktır. Bu da işimizi kolaylaştıracaktır. Kafamda yığınla   kelime var. Neyi yazmaya çalışsam olmuyor. Kendini yazmak nedir? Bir korkaklık hali midir, bunu henüz bilmiyorum. Çıkmasına kesin gözüyle baktığım sorulardan hiçbiriyle karşılaşmadım bugüne değin. Kendimi “Neden yazıyorsun” sorusuna kilitlemişken, bana yöneltilen ve sonu soru işaretiyle biten bütün cümleler nedense hep “Ne okuyorsun” ya da “Ne yazı- yorsun” şeklinde oldu. Bunu anlamıyorum, ama sanırım alışmalıyım. Aslında kimin ne yazdığının hiçbir önemi yok. Bilge bir adamdan, İsmet Özel den öğrendiğim kadarıyla “Önemli olan ne söylediğimiz değil, söylediklerimizle dikkatlerin  Kur’an-ı Kerim de yoğunlaşmasını sağlamaktır.”Bu amaca hizmet etmeyen her şey, aşksızlığa hizmet etmiş olmaz mı?

Şemsettin ÖZKAN

06.12.2023 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.