(Toplumsal İlişkiler 121)
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِالْاُنْثٰى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌۚيَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُٓوءِ مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ
“Onlardan birine bir kız çocuğunun dünyaya geldiği müjdelense, üzüntüden yüzü kapkara kesilir, içi öfkeyle dolup taşar.”
“Kendisine verilen bu “utanç verici” müjde yüzünden insanların içine çıkamaz olur, evine kapanıp kara kara düşünmeye başlar; şimdi bu “alçaklığa” katlanıp onu evinde mi tutsun, yoksa onurunu kurtarmak için kızını diri diri toprağa mı gömsün! Bakın, ne kötü hüküm veriyorlar!” (Nahl/58,59)
Kadınlarımız; analarımız, zevcelerimiz, kız kardeşlerimiz, kızlarımız, halalarımız, teyzelerimiz ve diğerleri. Dünyamıza renk katanlar, zarif, ince, kristal gibi kırılganlarımız… Ama gelin görün ki modern çağda başarı, kariyer, kendi ayakları üstünde durabilme, aşk, evlilik, çoluk çocuk, teknolojiyi kullanma, çalışma hayatı, ev hayatı vb gibi tüm alanlarda sıkışıp kaldılar, üstün olmaya üstünler ama, erkeklere göre pozitif ayrımcılıkta yapılıyor ama, tüm bu yukarı grafiğe rağmen mutsuzlar, neden acaba? Niçin mutlu olamıyorlar? Başarı ve Kişisel Eğitim eğitmeni Mümin Sekman, “Kadınlar Neden Mutsuz?” yazısında şöyle diyor:
Dünya Sağlık Örgütü’nün raporunda, kadınların baş ettiği hastalıkların başında ilk sırada ne var, bilin bakalım? DEPRESYON! Yaşadıkları hayatın hep kenarında köşesinde kaldıklarını düşünen kadınların genlerinde dolaşan ’umutsuzluk kurdu’ neden hep orada, gitmek bilmiyor? Şikayetler peşpeşe… Sürekli sızlanıyorlar, çünkü evlenmek istiyorlar, sızlanıyorlar, çünkü bebek sahibi olmak istiyorlar ve yine sızlanıyorlar, çünkü evde olmak sıkıcı, işe dönmenin sırası ve yine ama yine sızlanıyorlar, çünkü bebeklerini evde bıraktıkları için, pişmanlık duygusu duyuyorlar.
Sızlanmak için neden çok, şikayet etmek için de. Tüm bu mutsuzluk nedenlerine, bile bile kendilerini sürükleyen dişi dünyalar, bir de sorumluluk duygusunun altında, ezilmenin vahşi lezzetini de tadarken, aslında her şeyi kendi kendilerine körüklediklerini de fark etmiyorlar.
Aşk hayatı mutsuz giden bir kadın, iş hayatını da aynı mutsuzlukla götürüyor. Başarısız olan bir kadınsa ilişkisine hırsını yansıtıp, üzerinde günler, aylar, yıllar boyu çalışıp didindiği sevgisini, bir anda çarçur edebiliyor? Neden ne? Sızlanmak, ağlamak, şikayet etmek, bir sürü ses ama neden?
Oysa
erkekler dünyasına baktığınız zaman durum tam tersi.
Sinirlenmeyin kadınlar, onlar en iyisini yapıyorlar!
Dünya
Sağlık Örgütünün raporunda erkeklerin baş ettiği
hastalıklarda depresyonun yerini merak ediyorsanız, bu
’canavar’ 10. sıralarda kendine anca yer bulduğunu söyleyelim.
Üstat Sezai Karakoç Hızırla Kırk Saat 2. şiir kitabında modern çağın sert bir eleştirisini yaparken kadının üstün ama mutsuz olduğu durumu anlatır:
Ey
yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
bu
kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
kadının
üstün olduğu ama mutlu olamadığı
günlere
geldim bunu bana öğretmediniz
hükümdarların
hükümdarlığı için halka yalvardığı
ama
yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
bunu
bana söylemediniz
insanlar
havada uçtu ama yerde öldüler
bunu
bana öğretmediniz.
Bir kadın ilahiyatçı olan Nisa Aydın Şahingeri “Modernizm ve İslamiyetin Kadın Anlayışlarının Karşılaştırılması” adlı yüksek lisans tezinde şunları söyler:
Modernizm, din de dahil pek çok alanı kapsar. İslami çizgideki kadın da modernizmin kapsama alanındadır ve modernizmden tamamen soyutlanamaz. Aynı zamanda modernizm ile bire bir uzlaşmaz çünkü mensubiyet itibariyle İslamla ilgilidir. Günümüzde tam olarak modernizmden soyutlanmış bir Müslüman kadın modeli çizmekte zorluk vardır. Önemli olan bu etkileşimin boyutu ve dozu olmaktadır. Örneğin dinin temel yaptırımlarının tarihsellikle bertaraf edilmesini hedefleyen bir modernleşme, Müslüman kimliğini baltalamaktadır. Modern toplumdaki pek çok akımdan birisi olan feminizm, kadınla erkeğin her anlamda eşit oldukları fikrine dayanmaktadır. Savunulan düşünce salt eşitliktir. Bunun bir sonucu olarak kadının fıtratından uzaklaşması ve erkeksi değerlere bürünmesi söz konusudur. Oysa İslam’a göre kadın ve erkek birbirine denk olsa da eşit değildir. Çünkü birbirlerinin tamamlayıcısı olarak yaratılmışlardır ve tamamlayıcı unsurlar birbirine eşit olmazlar.
Modern hayatın dayatmalarıyla kadınlar, kozmetik sanayinin, moda ve pazarlama sektörünün kölesi durumuna getirilmeye çalışılmakta; bir pazarlama ve tüketim aracı gibi düşünülmektedir. Kapitalizmle birlikte kadının üretkenliği ve çalışması “dışarıda çalışmak” olarak anlaşılmaya başlanmış, bu anlamda kadının evindeki iş gücü ve üretkenliği önemsenmez hale gelmiştir. Kamusal hayata katılan kadınlar da çoğunlukla, özel hayatta onun için tasarlanan sekreter, manken, garson, hemşire, çocuk bakıcısı gibi işlevleriyle yer almaktadır. Bunun yanı sıra bir de çeşitli iş kollarında “vitrin malzemesi” olarak tutulmaktadırlar.
Şiddet, özellikle kadına uygulanan şiddet ve bunun sonucunda kadının bu duruma son vermek için yine şiddete başvurması modern toplumdaki önemli problemlerin bir diğeridir. Moda, toplumun bireyleri şekillendirme araçlarından biridir ve hemen her alanı kapsamaktadır. Giyim modası ise tek bir varlıkta kişileri çoğaltmayı hedefler ve insanlara nüfuz ederek onları bir örnek hale getirir. Moda ile birlikte giyiniklik ve çıplaklık kavramları farklı şekilde ifade edilir olmuş; modaya uymayan çıplak sayılır hale gelmiştir. İslam’ın tesettür ilkesi kadın ve erkek her iki cins için de geçerlidir. Tesettürlü giyim, kadın ve erkek arasında bir kardeşlik dileğinin ifadesi olmaktadır. Tesettürlü giyimle cinsellik mahrem alana taşınmakta, örtünen kadın, “dişilik değil kişilik” sloganıyla kamusal yaşama girmektedir. İslami evliliğin kompleks bir yapısı vardır. Erkeğin ve kadının birbirlerinde sükûnet buluşu ve çiftler arasındaki doğal duygu alışverişi, evliliği daha da önemli kılmaktadır. Kadınlar erkekler için, erkekler de kadınlar için örtüdür, elbisedir. Yani birbirlerinin kusurlarını düzeltir ve kapatırlar, eksiklerini tamamlarlar. Feminizmin savunduğu salt eşitlik ilkesi İslam’da geçerli değildir.
Hele bir de İstanbul sözleşmesi diye aile hayatımızda birtakım değişikliklere yol açacak örneğin “toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi kavramlar gündemimize girdi. Bu durumun eşcinselliğe prim verme olarak değerlendiriliyor. Bu sözleşme 2011 yılında yürürlüğe girdikten 2019 yılıyla beraber tam 4 katı kadınımız cinayete kurban gitmiş. Doğrusu bu sözleşmenin kadınlarımızın mutluluğuna katkısı ne olmuştur? Beni en çok üzen bu sözleşmeye partiler sadece milletvekili maaş artışlarında tam birlik olduklarını bilirdim, yanılmışım. Hepsi ittifak etmişler o zaman hiç mi incelenmemiş bu mevzu da ilginç olan sekiz dokuz sene sonra şimdi yeniden gündeme geliyor. Müslüman aydınlar, bu konuda bu kadar sene yatıp uyumalarının vebalini, yarın Allah katında nasıl verecekler?
Şemsettin ÖZKAN
12.09.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-kigem.com
4-acikerisimarsivi.selcuk.edu.tr(Danışman:Doç. Dr. Bünyamin Solmaz, Hazırlayan: Nisa Aydın Şahingeri,Konya,2006)
Ne ve nerede olduğunu bilip birde ne istediğinin farkında olmak birçok sorunun ortadan kalkmasına vesile olur. Günümüzde bir şeyler birileri tarafından isteniyor; fakat bilinçli değil. Çevresindekiler veya örnek aldığı insanlar istediği için mi yoksa kendi ihtiyacı olduğu için mi? Nefsimize yenik bir hayat ve alınan sonuçlarla yolumuza maalesef devam etmeye çalışıyoruz. Ecel gelmeden her şeyin boş olduğu şuuru elde edilebilirse ne âlâ…