BEN İNSANLARIN AYIPLARINI GÖREN GÖZLERİMİ KÖR ETTİM SEN DE ONLARA BENİM GİBİ İYİ GÖZLE BAK

(Toplumsal İlişkiler 463)


يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيراً مِنَ الظَّنِّؗ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضاًؕ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ رَحٖيمٌ
Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında kötü) Zandan (ve tahmini kurgulardan) çok kaçının; çünkü zannın (haksız ve alâkasız olan) bir kısmı günahtır (ve yalandır) . Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli ve ayıp yönlerini araştırmayın) . Kiminiz kiminizin gıybetini de yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte (nasıl) bundan tiksindiniz. (Öyle ise) Allah’tan korkup (başkalarına kötülük düşünmekten ve küçük düşürmekten) sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok Esirgeyendir.” (Hucurat/12)

Hz Mevlana; “ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak!” derken bizi tıpkı ayette belirtilen ölü kardeşin etini yemekten sakınmaya davet ediyor. O zaman bu gıybet (arkadan çekiştirme) nedir Peygamberimizin dilinden anlamaya çalışalım:

Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah bir gün: “–Biliyor musunuz, gıybet nedir?” diye sormuştu. Ashâb-ı Kirâm: “–Allah ve Resûlü daha iyi bilir” karşılığını verdi. Hz. Peygamber:

“–Gıybet, din kardeşinden, onun hoşlanmayacağı bir şekilde bahsetmendir.” buyurdu. Yanındakilerden biri: “–Söylediğim ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye sordu. Allah Resûlü: “–Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, ona iftirâda bulundun demektir.” buyurdu. (Müslim, Birr, 70; Ebu Davud, Edeb, 40/4874)

Ayşe (r.a) diyor ki: Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e: “–Safiye’nin kısa boylu oluşu sana yeter.” demiştim. Allah Resûlü: “–Ey Ayşe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denize karıştırılsa idi onun suyunu bozardı.” buyurdu. Başka bir gün de kendisine bir kişinin durumunu takliden hikâye etmiştim. Resûlullah: “–Bana dünyanın en kıymetli şeylerini verseler, ben yine de bir insanı hoşlanmayacağı şekilde taklid edip anmayı kesinlikle istemem.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4875; Tirmizî, Kıyâmet, 51/2502; Ahmed, VI, 189)

Ebû Berze’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: Ey diliyle iman edip de kalplerine iman tam olarak yerleşmeyen kimseler! Müslümanları gıybet etmeyiniz, onların kusurlarını da araştırmayınız! Kim Müslümanların kusurlarını araştırırsa Allah da onun kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurlarını araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil eder.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4880; Tirmizî, Birr, 85/2032; İbn-i Kesîr, Tefsir, IV, 229)

  Câbir (r.a) der ki: Resûlullah ile beraberdik. Birden ortalığa kötü bir cîfe kokusu yayıldı. Resûlullah: “–Bu kokunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, mü’minlerin gıybetini yapan kimselerin kokusudur” buyurdu. (Ahmed, III, 351)

  Enes bin Mâlik (r.a) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu: Miraç’a çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve sadırlarını tırmalayan bir topluluğa rastladım. «–Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir?» diye sordum. «–Bunlar, (gıybet etmek sûretiyle) insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve namuslarıyla oynayanlardır» cevabını verdi.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4878; Ahmed, III, 224)

İbn-i Abbâs (r.a) şöyle anlatır: Resûlullah Medîne-i Münevvere’nin bahçelerinden birinden çıktığı bir esnâda kabirlerinde azap gören iki insanın sesini işitti: “–Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günah sebebiyle azap görüyorlar. Aslında günahları gerçekten büyük idi. Biri idrarından sakınmaz, diğeri de söz taşır, kovuculuk yapardı.” buyurdu. Sonra yaş bir hurma dalı istedi. Onu iki parçaya ayırdı, birini bir kabrin, diğerini de öbür kabrin başına dikti ve sözlerine şöyle devam etti: Kurumadıkları müddetçe azaplarının hafifletilmesi umulur.” (Buhârî, Edeb, 49; Vudû, 55, 56; Cenâiz, 82. Ayrıca bkz. Müslim, Tahâret, 111; Ebû Dâvûd, Tahâret, 11; Tirmizî, Tahâret, 53; Nesâî, Tahâret, 26; Cenâiz, 116; İbn-i Mâce, Tahâret, 26)

  Hemmâm bin Hâris (r.a) şöyle anlatır: Huzeyfe (r.a) ile birlikte mescitte oturuyorduk. Bir kişi gelerek yanımıza oturdu. Huzeyfe Hazretleri’ne: “–Bu şahıs sultana söz taşıyor” denildi. Huzeyfe (r.a) sözünü o kişiye işittirmeyi arzu ederek şöyle dedi: “–Resûlullah Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim:

“–Laf getirip götüren kimse Cennete giremez.”  (Müslim, Îmân, 170, 168, 169; Buhârî, Edeb, 50; Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 33; Tirmizî, Birr, 79)

Ha Hz. Mevlana gibi insanların kusurlarını, ayıplarını, defolu yanlarını görmeyiver bir tarafın mı eksilecek?

Şemsettin ÖZKAN 21.09.2021 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-islamveihsan.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.