(Toplumsal İlişkiler 28)
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ (Bakara/222)
“Şüphesiz Allah, (samimi ve sürekli)çokça tövbe edenleri sever, (her yönden iyice) temizlenenleri de sever.”
Ülkemiz, İslam âlemi ve dünya sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Bu corana virüsü elbette Allah’ın izniyle bitecektir. Tıpkı insanlık tarihinde daha önce çıkan virüslerin zamanı gelince bittiği gibi…
Rabbimizin bu virüsle bize camilere gitmeme, Kâbe ve tavafı, yapmamakla imtihan etmesi hem de 65 yaş ve üstüne daha çok musallat etmesi, çocuklara bu virüsün dokunmamasının sebeplerini de düşünmemiz gerekiyor. Elbette bir sürü neden ortaya koyulacak. Dünyayı yöneten üst aklın neler yapmak istediği ile bir sürü senaryo okudum. En az 10 tane video seyrettim. Hepsinin de haklılık payı var, hepsine de katılıyorum. Ancak üzerinde durmak istediğim Nasrettin Hoca’nın dediği gibi hırsızın hiç mi suçu yok? Yani bu insanlığın hiç mi yanlışı olmadı? Çok…
Bu virüs insanlığa bulaşmadan, insanlığa hırsızlık, kul hakkı, yetimin, öksüzün hakkını yeme, tüm insanlığın beytül malından haksız aşırmalar, çocuk ve kadınları öldürmeler, dünyanın dört bir yanında Müslümanlara sırf inançlarından ötürü yapılan zulüm vebası zaten bulaşmıştı. Paranın malın dünyada üç beş zenginin elinde toplanmasına neden olan faiz virüsü çoktan bulaşmıştı. Zina, fuhuş, abuk subuk bir sürü sapkın akımlara göz yumma ve bunları meşrulaştırma pisliği insanlığa bulaşalı yıllar olmuştu. Karantina çoktan kapımıza dayanmıştı bile. Rabbimiz bu kirlilikten memnun değildi:
“Şüphesiz Allah, (samimi ve sürekli)çokça tövbe edenleri sever, (her yönden iyice) temizlenenleri de sever.”
Bu karantinada iki tedavi yöntemi ön plana çıkıyor;
1- Manevi (ruhsal)temizlik
2- Maddi (bedensel)temizlik
Manevi temizlikle her türlü ahlaksızlıktan arınmamız, yapılan tüm günaha kapı aralayan davranışlardan samimi, içten ve sürekli bir şekilde yapılan hatalardan ötürü Rabbimizden özür dileme, pişmanlık duyma ve tövbe etme anlatılmak istenmektedir.
Maddi temizlik ise insanın yüzeyde görünen kirlerden korunma konusunda alacağı tüm tedbirleri içerir. Örneğin tuvalete gidince abdest bozulur. Suyla abdest almak gerekir namaz kılabilmek için. Maddi temizlik gerekir yani. Su en iyi temizleyicidir. Sadece bu kadar mı? Hayır.
İnsan vücudunu çepeçevre saran aurası, statik (durağan) elektrik var. Tuvalete gidince aurada bir çatlak oluşunca bu elektrik 4 katına çıkıyor. Vücudun aurası normale dönmesi için abdest alması gerekiyor ki, namaz ibadetini yerine getirebilsin. Sadece olmazsa olmazlarından biri… Gusül (boy )abdesti almayı gerektiren hallerde de auradaki statik elektrik 12 katına çıkıyor. Vücudun düzene girmesi için boy abdesti alması şart…
Temizlik hijyen kurallara dikkat etmemek hastalıklara davetiye çıkarıyor. “Avrupalılar daha önceki salgın hastalıklarda Müslümanlardan banyo yapmayı öğrendi, şimdi de taharet yapmayı öğrenecek” diyor, Prof. Dr. Canan Karatay.
Müslüman olarak bizler başımıza gelenleri bir musibet olarak mı, yoksa bir ayet olarak mı okuyacağız? Bütün bu olanları kıyamet olarak mı algılayacağız? Kullarını çok seven Rabbimizin bir imtihanı mıdır, diyeceğiz. Yoksa oturup hüngür hüngür ağlayacak mıyız? Hata ve günahlarımıza tövbe mi edeceğiz? Ne gelirse kula Haktan gelir mi, diyeceğiz. Bir taraftan tedbirlerimizi alırken, olaylara metanetle yaklaşıp sabredecek miyiz? Yoksa anksiyete, kaygı durum bozukluklarına gömülüp, toplumda endişe, panik ataklara mı kapılacağız?
Bakın bizim Yunus olaylara ayet gözüyle nasıl bakıyor:
Bak şu dünyanın türlü haline
Hiç kimseler çare bulamaz ölüme
Ne gelirse kuluna Allah’ından gelir
Sabredelim gönül, elden ne gelir
Ne gelirse kuluna, Allah’ından gelir
Evlat
dedikleri ciğer paresi
Kardeş dedikleri gönül yâresi
Hiç bulunmaz bu ölümün çaresi
Sabredelim gönül, elden ne gelir
Ne gelirse kuluna, Allah’ından gelir
Ben
dertliyim bana derman bulunmaz
Yüreğimde yârelerim onulmaz
Hak’tan gelene hiç çare bulunmaz
Sabredelim gönül, elden ne gelir
Ne gelirse kuluna, Allah’ından gelir
Benim
işim ancak Hakk’a kalmıştır
Ciğerim kara kalp ile dolmuştur
Eyüp Peygamber’den miras kalmıştır
Sabredelim gönül, elden ne gelir
Ne gelirse kuluna, Allah’ından gelir
Derviş
Yunus bunu böyle demiştir
Allah’tan gelene razı olmuştur
Mevla bir ismim Sabır demiştir
Sabredelim gönül, elden ne gelir
Ne gelirse kuluna, Allah’ından gelir.
Tekrarlanan nakaratlara dikkat ediniz:
“Ne gelirse kuluna Allah’ından gelir.”
Bakınız bizim Mevlana’mız dertlerimiz karşısında nasıl bir duruş sergiliyor:
Hz. Mevlânâ bir gün eve
gelir, oğlunu çok üzgün görür. Sebebini sorar.
Oğlu: “Hiç
” der ve konuşmaz.
Hz. Mevlânâ dışarı çıkar.
Kapıda asılı bir kurt postu vardır, onu alır üstüne giyer. Ellerini
havaya doğru açıp ulamaya başlar.
Oğlu gelen seslere şaşırır ve merakla dışarı çıkar. Babasının o halini
görünce başlar gülmeye.
Hz. Mevlana:
“Evladım, gördün mü?” der.
“Dünya dertleri de işte böyledir. Kurt, aslında korkutucu bir
hayvandır. Ama sen o postun arkasında babanın olduğunu bildiğin için, korkmadın
ve güldün.
İşte
bütün dertlerin arkasında da Rabbinin olduğunu bil ve O’na güven.” der.
Ne güzel bir şey bu, “olayları okuma usulü” böyle Rabbim! Şimdi önce kendime ve bu yazıyı okuyan sevgili okuyucularıma soruyorum:
- Seni seven Rabbinin derdi, sana çok mu geldi?
Şemsettin ÖZKAN
30.03.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-secdem.net
Başına gelen musibetlere şer diye bakarsan olayları doğru okuyamazsın. Şeytani bir bakış açısı geliştirmiş olursun. Ama bu başıma gelenler “Rabbim’in bir imtihanıdır” dersen hem olaylardan ders çıkarır, hem Rabbine daha çok yaklaşır, hem de insanlık yönünden kendini geliştirerek olgunlaşmış olursun.