EN ACISI DA İNSANLIĞIN, FARKINDALIK OLUŞTURAMAMASI…

     (Toplumsal İlişkiler 27)

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad/11)

Fark etmeli insan fark etmeli artık şu ömrünün üç günlük olduğunu, dününün gelip geçtiğini, yarının ise meçhul olduğunu…  O zaman ömür dediği şeyin bir gün olduğunu, onun da bugün olduğunu.

    Kendini, hayatı, hayatı anlamlandırmayı, hadiseleri, hal ve gidişatını fark etmeli. Bir damla sudan meydana gelip, bir hava bir caka sattıktan sonra, küçücük bir virüse mağlup olup, bu âlemden gidebileceğini fark etmeli insan.

     Anne karnına sığarken bu dünyaya niçin sığamadığını nihayetinde de bir metre karelik toprağa nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli insan. Hem de yıkanmadan, bir poşetin içinde geride kalmışlarının yüzünü bile görmek istemeden, üç beş kişi ya var ya yok, cenaze namazının bir an evvel kılınıp, götürülebileceğini fark etmeli. Şu çooook büyük görünen dünyanın ahirete göre anne karnı kadar bir yer olduğunu anlamalı insan.

      Dünyaya gelirken “bu dünya benim” dercesine küçük yumruklarını sıkarak elleri kapalı, ölürken de aynı avuçların  “bu dünyadan da, hiçbir şey götürülmüyor arkadaş” dercesine, ellerinin apaçık kaldığını fark etmeli insan ve kefeninin cebinin de olmadığını anlamalı. Azrail (a.s)’ın her an bir sürprizle nasıl karşısına çıkacağını.

       Her ne kadar bizim fen, biyoloji derslerinde hayvan cinsine sokulsa da, canlılar âleminde en mükemmel varlık olduğunu, hayvanlardan farklı yaratıldığının bilincine varabilmeli insan. Hayvanlar sokakta çöplükte karınlarını doyururken, kendinin nefis sofralarda türlü nimetlerle donatıldığını fark etmeli insan.

         Her ne kadar virüsler hayvanlardan bize geçse de insan, esas virüsün kaynağının kimyasallarla, nükleer ve biyolojik silahlarla, ekolojik dengeyi ve fıtratı bozanın ta kendisi olduğunu fark etmeli. Zulümler, zulümler… Zalimlere ve onlara seyirci kalmakla insan; insanın, hayvanın ve doğanın kanına girdiği için karada, denizde düzenin bozulduğunu fark etmeli.

          Dünyada yirmi bin insan açlıktan ölürken gıkı çıkmayan insanın bugün iki bin insan ölünce neden korktuğunu fark etmeli… Daha bir iki ay önce Avustralya’ da binlerce deve çok su içiyor diye öldürülürken tepkisiz kalan insan kayıtsızlığını fark etmeli. Milyonlarca Suriye’li mülteci yerlerinden yurtlarından edilirken sahile Taylan bebenin cansız bedeni vururken, kadınlar, çocuklar savaşlarda ölürken; “sizi Allah’a şikâyet edeceğim” derken, insan ne denli bir vahşet işlediğini fark edebilmeliydi. Filistinlilere, Yemenlilere, Uygurlara, Arakanlılara, Hindistan’daki ve daha aklıma gelmeyen dünyanın değişik yerlerindeki zulümlere karşı durabilmenin onurlu bir duruş olduğunun farkına varabilmeliydi insan…

          Müslüman olarak şimdi, Cuma yok, Kâbe yok, Umre yok, bilmem en iyisini Allah bilir, yarın belki Hac da olmayabilir, kefen gasil yok, MÜSLÜMANIM deyip gavur gibi yaşamanın sonu bir virüs mü? Binlerce ders anlayabilene… Ama nafile sınıfta kaldı bugün insanlık. İnsan olma konusunda, değil bir farkındalık oluşturabilmek, “ben bugün insanlığımla varım,” moduna dahi giremedi insanlık. Geçtim diğer insanları, bizler Müslümanlığımızın farkına varabildik mi? O halde nedir farkındalık?    

          Farkındalık, bir canlının çevresinde gelişen olayları bilme, algılama ve duyumsama becerisidir. “Bir şeyin bilincinde olma” anlamına gelmektedir.

Farkındalık (Mindfulness), hepimizde olan ve geliştirilebilen anda kalma becerisidir. Bedensel duyumlarımızı, duygularımızı ve düşüncelerimizi yargılamadan, onları değiştirmeye çalışmadan gözlemleyerek bilinçli bir şekilde anı yaşamaktır. Koşturmacadan ve her zaman “yapma” modundan çıkıp “var olma” moduna girmektir.

Farkındalık, duyusal seviyede neler olup bittiğinin bilincinde olmak demektir: Duyduklarımızın, gördüklerimizin, hissettiklerimizin bilincine varabiliriz. Aynı zamanda iç dünyamızdaki duygu ve düşüncelerin de farkına varabiliriz. Farkındalığı geliştirmek zihnimizin ve iç dünyamızın nasıl çalıştığını daha iyi anlamamıza yardımcı olur. 

          Muhammed Esed, Kur’an Mesajı adlı tefsirinde          “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez,” ayetini tefsir ederken şöyle der: “İçlerinde olanı”. Bu ifadenin olumlu ve olumsuz olmak üzere iki anlamı vardır: Yani, insanlar kendi nefislerini fesat ve yozlaşmaya terk etmedikçe Allah yardım ve esirgemesinden onları yoksun kılmaz. Buna karşılık, yine Allah, bilerek-isteyerek günah işleyen kimseler kendi içlerindeki eğriliği, olumsuz eğilimleri değiştirerek bunu hak etmedikçe, onlara rahmet ve inayetini nasip etmez. En geniş anlamıyla bu ifade, hem bireysel, hem de toplumsal hayata yön ve biçim veren; taşıyıcılarının ahlaki niteliklerine ve “iç dünyalarındaki” ruhî/manevî biçimlenmelere göre uygarlıkları yükselten ya da alçaltan ilahî sebep-sonuç ilke ya da ilişkisini, yani sünnetullâhı dile getirmektedir.         Maalesef insanoğlu kendi nefis ve özünü yitirdi. İç dünyasını fesat ve yozlaşmaya terk etti. Bireysel ve toplumsal yaşamına yön veren, tüm taşıyıcı ve paydaşlarını, ahlaki özelliklerini, kendi özünde ve fıtratında şekillenen, içsel yapılanmayı ve medeniyeti geliştiren veya yerin dibine batıran, ilahi sebep ve normları, ya da bunlar arasında var olan ilişkiyi kaybederek,  insanlığından sapma ve olumsuz eğilimlere tam bir istekle yöneldiğinden ve bunlara seyirci kaldığından, fıtrata dönme konusunda da, bir farkındalık oluşturamadığından olsa gerek maalesef Allah’ın inayet ve yardımından mahrum kaldı.Sonuçta ortaya böyle bir tablo çıktı.                                                      

Şemsettin ÖZKAN                                                                      

27.03.2020

KONYA                                                                        

KAYNAKLAR                                                                                                  

1-kuran.diyanet.gov.tr                                                                                           

2-kuranmeali.com                                                                                                

3-kucukdahi.com                                                                                    

  4-kuran. gen.tr

EN ACISI DA İNSANLIĞIN, FARKINDALIK OLUŞTURAMAMASI…” için 2 yorum

  1. Corona virüs vesilesiyle vefat eden kardeşlerimizin cenazelerinin yıkanması ve defin işlemlerinde tıpkı hayatta iken doktorlarımızın kendilerini dezenfekte ederek aynı zamanda gerekli tedbirleri alarak hastalara nasıl tedavi uyguluyorlar ise vefatları sürecinde de aynı şekilde cenazeleri yıkayacak, taşıyacak kimselerin de aynı korunma faaliyetlerini gerçekleştirmeleri gerekiyor. Yani maskelerini takacaklar, korunma elbiselerini giyecekler, eldivenlerini takacaklar ve onların yine İslami usullere göre yıkanması sürecinde İslam’a göre farzı kifayedir. Ancak doktorlarımız eldeki eldivenlerle bile dokunulması sakıncalı diyorsa böylesi bir durumda suyun geriden tutularak gerekli yıkama işlemlerinin yapılması uygun olacaktır. Kefenleme işlemi sonrasında ilgili cenazenin yıkandığı yer aynı şekilde dezenfekte edilecektir. Daha sonraki cenazeleri yıkayan kimselere asla bulaşmaması sağlanacaktır. Daha sonraki süreçte kefenleme sonrasında eğer sızma ve başka sebepler ile dışarıya yayılma durumu var ise bu durumda da sağlıkçılarımızın kullanmış oldukları cenaze torbaları içerisine alınabilir ve bu şekilde taşınabilir. Gerekli görüldüğü takdirde sağlık açısından sakıncası var ise bu cenazelerimiz tabutla da gömülebilir. Ancak buna karar verecek olan sağlıkçılarımızdır. Sağlıkçılarımızın vermiş olduğu sağlık önlemlerini biz de almak durumundayız. Ayrıca cenaze namazının kılınması hususunda, cenaze namazını kılacak cemaatimizin birbirinden ayrı mesafeyi koruyarak cenaze namazını kılmaları ve olabildiğince az kişi ile cenazenin defin işlemlerinin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak durumundayız” ifadelerini kullandı.
    “Ülke olarak aldığımız kararlara bütün vatandaşlarımızın uyması kul hakkına riayet açısından Müslüman olarak görevidir” Şahin Güven Kayseri il müftüsü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir