BAKIYORUZ DA GÖNLÜMÜZE, KIRIK…

       (Toplumsal İlişkiler 102)


وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Böylece, kardeşleri huzuruna çıktıklarında, Yusuf öz kardeşi Bünyamin’i gizlice odasına aldı, gözyaşlarıyla onu kucaklayıp bağrına bastı ve “Ben senin bir zamanlar öldü zannettiğin kardeşinim! Üvey kardeşlerimiz çok büyük günah işlediler. Fakat sen onların yaptıklarına üzülme!” dedi.” (Yusuf/69)

Başında kölelerine yelpazeler sallatan Rum Kayseri, evlerimizdeki klimaları göremeden şu dünyadan gitti. İran Kisraları, evlerimizdeki koltuk takımlarının kendi tahtından daha konforlu olduğunu tahmin bile edememişti. Cam kavanozlarda su içen Bizans kralı Herakliyus, evlerimizdeki sularımızı birkaç saniyede soğutan, su sebillerinden hiç su içmedi. Kölelerine sıcak su ile soğuk suyu karıştırarak duş almasını sağlayan Sultan Mansur, banyomuzda derecesini kendimiz ayarladığımız şofbenleri, aklının ucundan bile geçirmedi. Aylarca süren hac yolculuklarımız klimalı bir iki saate düştü. Develerle yapılan uzun seferler artık klimalı araçlarla çok kısa zamanda yapılıyor. Gerçekten kralların padişahların sahip olmadığı hatta akıl ve hayallerinden geçirmedikleri binlerce nimete sahibiz. Gel velakin… Gözümüzü yükseklere diktikçe gönlümüz daralıyor. Nimetler arttıkça azgınlık artıyor, çekememezlik almış başını gidiyor. Bakıyorum da üstüne üstlük bir de insanların gönülleri kırık ve de yaralı…

         Niye böyle bir giriş yaptım? Çünkü lüksümüz arttıkça,  havalılığımız, böbürlenmemiz ve benliğimiz de tavan yaptı. Doğal olarak da herkes kendini bir şey zannetmeye başlayınca en ufak bir yanlış harekette kırılgan oluverdik. İnsan inceldiği yerden değil de incindiği yerden kopuyormuş. Kızgınlıklarımız bir şekilde geçer de kırgınlıklar hiç geçer mi?

         Gönül, insanın Kâbe’sidir. Hz Peygamber kalp kırmak yetmiş kere Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir günahtır” buyurur. Nebi Yıldız; “kalp ve nefis birbirine bitişik iki kapıdır. Bir insan nefsinin kapılarını kapatamadıkça yüreğinin kapılarını açamaz,” demekle çok haklıdır. Zira nefis kapıları açık oldukça, daha çok kalpler kırılacaktır. Kalbinin sesine kulak veremez.  “Kırılmış bir kalbin hesabı bu dünyaya ağır gelir” der Hz. Mevlana.        

          “Aslında insanı en çok acıtan şey, hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır,” derken Dostyevski, daha çok nelere kafa yorup, kalbimizin çizik yediğinden söz eder.

          Hikâyelerin en güzeli olan Yusuf (a.s) kıssasında kardeşlerinin onu kuyuya atmalarından ötürü gönlü kırık olan Yusuf Peygamberin bu durumuna Kur’an’da şöyle anlatılır:

“Böylece, kardeşleri huzuruna çıktıklarında, Yusuf öz kardeşi Bünyamin’i gizlice odasına aldı, gözyaşlarıyla onu kucaklayıp bağrına bastı ve “Ben senin bir zamanlar öldü zannettiğin kardeşinim! Üvey kardeşlerimiz çok büyük günah işlediler. Fakat sen onların yaptıklarına üzülme!” dedi.”

          Rivayet edildiğine göre Hz. Yusuf, kardeşlerine ziyafet verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bünyamin yalnız kalınca ağladı, dedi ki: “Kardeşim Yusuf sağ olsaydı o da benimle beraber otururdu.” Hz. Yusuf onu kendi sofrasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini ikişer ikişer evlere misafir verdi. Bünyamin yine yalnız kalmıştı. Yusuf, “Bunun eşi yok, o halde benim yanımda kalsın” dedi. Böylece Bünyamin onun yanında geceledi. Ona, “Ölen kardeşinin yerine beni kardeş olarak kabul eder misin?” diye sordu. Bünyamin, Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Fakat sen babam Yakup ile annem Rahel’den doğmadın” diye cevap verdi. Hz. Yusuf bunu işitince ağladı, kalkıp Bünyamin’in boynuna sarıldı ve “Ben senin kardeşinim” dedi. (Râzî, XVIII, 177).

Şemsettin ÖZKAN

24.08.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3- Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 248

BAKIYORUZ DA GÖNLÜMÜZE, KIRIK…” için 1 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.