(Toplumsal İlişkiler 198)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّـحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَٓافَّاتٍۜ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْب۪يحَهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
“Göklerde ve yerdeki bütün varlıkların;örneğin, gökyüzünde saf tutup kanat çırparak uçan kuşların, Allah’ın sınırsız kudret ve yüceliğini haykırarak andığını görmüyor musun? Bütün evrenin tesbih sedalarıyla nasıl çın çın öttüğünü duymuyor musun? Bak, her biri nasıl duâ edeceğini ve O’nun yüceliğini nasıl dile getireceğini ne de güzel öğrenmiş! Allah, onların yaptıkları her şeyi en mükemmel şekilde bilmektedir.” (Nur/41)
Zikir, Allah’ı anma eylemi… Allah’ı tesbih etme yani insan, cin, melek, hayvan, bitki her ne varsa cansız olanlar bile “Allah’ım sen her türlü eksiklikten, noksanlıklardan, kusurlardan uzaksın, seni daima överim, senin adın kutludur, senin şanın her şeyden üstündür, senin övgün yücedir ve senden başka ilah yoktur” diye tesbih eder sübhaneke duasını okur dururlar. Er-rad 28. ayetinde “kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzura kavuşur,” buyurmakla Rabbimiz ne anlatır bize?
Güftesi Yaşar Fersahoğlu, bestesi Mustafa Demirci’ye ait olan Uşşak makamında bestelenen eserde “hu kuşu” Allah’ı zikreder:
Hu kuşu bu gece inledi durdu
Hu diye hu diye hu diye diye
Dertli gönülleri yaktı kavurdu
Hu diye hu diye hu diye diye
Bilmem ki nedendir derdi
Hu idi dilinin değişmez virdi
Hu kuşu bu gece gönlüme girdi
Hu diye hu diye hu diye diye
Tasavvuf, Allah’ın iradesinin hayatın her aşamasında uygulamasının, yani hâle tam olarak geçirilmesinin yanısıra, İslâm’ın ihsan boyutu olarak tarif edilmektedir. Tasavvufun özü ise, insanın kendini bilmesidir. İnsanın kendini bilmesinin en önemli tezâhürü de zikirdir.
Tasavvufta zikir, kişinin benliğinden kurtulup, evrensel benlikle var olma yoludur; Allah’a vâsıl olma iştiyâkıdır. Kişinin nefsânî arzularından kurtulup, ebedî olana yönelmesidir. Zikir, dirilmek ve hayat bulmaktır. Bu mânâda fenâ-bekâ düşüncesi tasavvufta üzerinde çok durulan iki kavramdır.
Fenâ, benlikten, nefisten kurtulma; bekâ ise, kendi bütünlüğünü kazanıp evrensel benlikle bütünleşme olarak değerlendirilmiştir. Zikir insanın fenâ haline ulaşması için tarîkatların uyguladığı en önemli usüllerden biridir.
Zikir,
aynı zamanda tarîkat uygulamalarının en önemli unsurlarından
birisidir. Tarîkatlardaki ilk derstir. Zikrin “lisanî zikir”,
“kalbî zikir”, “toplu zikir”, “semâ”, “hatm-ı hâce”,
“darb-ı esmâ,” “kayamî zikir,” “deverân” gibi
şekilleri tarîkatların meydana geliş süreciyle birlikte ortaya
çıkmış hususlardır. Zikir ve mûsikî arasında da irtibat
kurulmuştur. Dinleme, mûsikî anlamına gelen sema Mevlevîlik
tarîkatının zikridir. Ayakta dönerek icrâ edilir. Buna
“Mukabele” de denilir.
Bugünkü şekliyle semâ,
sonraki asırlarda ortaya çıkan bir uygulamadır. Mesela,“Hatm-i
Hace” Nakşbendî tarîkatında kişinin şeyhin huzurunda oturarak
icrâ ettiği zikirdir. Sessiz yapılır. “Büyük hatme”, “küçük
hatme” diye ayrılır. Râbıta ile başlar, duâ ile sona erer.
Gözler kapalı olarak yapılır. İntisâbı olmayan iştirak
edemez. “Darb-ı Esmâ” ise, Halvetîlerde icrâ edilen zikirdir.
Bunun gibi tarîkatların farklı zikir uygulamaları olsa da hepsi
özü itibariye birdir.
Rabbimiz (c.c.), insanın kendisiyle bütünleşme ve varoluş kazanma hakîkati olan zikrin ehemmiyetini “Siz Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim” (Bakara, 152) ifadesiyle beyan buyuruyor. Mevlânâ, Mesnevî’sinde bu konuyla ilgili şöyle bir hikâye anlatır: Adamın biri her gece Allah’ı zikreder ve bu zikrinden de zevk almaktadır. Bir gece Şeytan ona şöyle vesvese verir: -“Bunca Allah demene karşılık Onun lebbeyk (buyur) demesi nerede? Böyle ne vakte dek “Allah” deyip duracaksın?”
Adam bu vesveseden üzülür, eleme düşer, başını yere koyup yatar. Rüyada Hızır (a.s.)’ı yeşiller giymiş olarak görür. Hızır ona:
-“Niçin zikri bıraktın? Zikretmekten niye vazgeçtin?” der.
-“Lebbeyk” sesi gelmiyor. Kapıdan kovulacağımdan korkuyorum”
-Senin “Allah” demen, sana aynı zamanda “lebbeyk” denilmesidir. Senin o derde düşmen, çareler araman kapıya kabul edilmendendir. Her Allah demende sana gizlice “Lebbeyk” (buyur) denilir.”
Dolayısıyla insanın arayış içinde olması, âh u fîgan etmesi, ahh çekmesi, zikredebilmesi hep Cenâb-ı Hakkın bir lütfudur. İnsan gidecek başka kapının olmadığını bilerek, bu şuur içinde hayatını sürdürebilmelidir.
Şemsettin ÖZKAN
18.12.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-babil.com (Ali Tenik, Vahit Göktaş, Allah’la Varolmanın Yolu ZİKİR, Erkam yayınları, kitap tanıtımı 14.60 TL)
Sağ hocam müstefid oldum. Yüreğine sağlık.