(Toplumsal İlişkiler 197)
كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ
“Ey şanlı Elçi! İşte Elif, Lâm, Mîm, Sâd gibi, hiç de yabancısı olmadığın ‘sıradan’ harflerin olağanüstü bir âhenkle yan yana dizilerek oluşturduğu bu muhteşem ayetler, sana Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır. O hâlde, uğrayacakları âkıbete karşı insanları uyarman ve bu evrensel çağrıya inananlara öğüt vermen konusunda, yüreğinde asla bir şüphe, endişe ve sıkıntı olmasın!” (Araf/2)
Uğruna canını sıktığın şu dünya Hz. Adem babamızın ceza diye gönderildiği yer değil midir? Behey gafil değer midir üzülmene? Nasıl olsa içinden sağ çıkamayacağın şu dünyayı ve dertlerini dert mi edinirsin kendine? Derdi veren Allah dermanını vermez mi sanırsın senin gibi fakire? Hz. Mevlana’nın tabiriyle; “üzülme cancağızım! Her bir ‘yara’dan haberdardır Yaradan.” Sen dua ettin de habersiz mi O duandan.
Hazreti Ömer zamanında pek güzel, pek latif sesi ve sazı olan bir çalgıcı vardı. O güzel sesi dinleyenlerin neşeleri yüz kat artardı. Meclisleri, toplulukları onun sesi ve nefesi süslerdi. İhtiyarlayıp sesi çirkinleşince kimse onu dinlemez olmuştu. Artık hiç kimse o sese önem vermez oldu. İşte böyle zamanlarda Allah’a yalvararak:
– Ey Allah’ım! Artık kazancım yok. Elim ermez, gücüm yetmez oldu. Evet, bana uzun bir ömür verdin. Bir gün olup rızkımı kesmedin. Ey Allah’ım, ben artık bugün senin için çalacağım.
İhtiyar çalgıcı çengi omuzladı. Allah’a sığınmak, ona çengi çalmak için ah vah ederek Medine Mezarlığına yöneldi. Kendi kendine dedi ki:
– Ben çalacağım çengin ücretini Allah’tan isterim. Çünkü O, özü doğru olanları kabul eder.
Bir hayli çaldı, ağladı, sonra çengi yastık yaptı. Mezarın yanında başını çenge koyup yattı. Uyku, onu kendisinden aldı. Can kuşu hapisten kurtuldu. Çalgıyı da çalmayı da bıraktı gitti. Çalgıcının ruhu mana âleminde gezip duruyordu:
– Ah, diyordu. Beni burada bıraksalar, bana burada bir yer verseler, ne iyi olurdu. Burada bu mana âleminde başsız ayaksız yolculuklar ederdim. Dudaksız dişsiz şekerler yerdim.
O sırada Hazreti Ömer’e, evinde otururken bir uyku geldi ki bu uykudan başını kaldıramadı. Hazreti Ömer:
“– Ey Allah’ım! Böyle uykuya alışık değilim. Bu uyku sebepsiz değildir. Her halde gizli âlemden geliyor.” dedi. Başını yastığa koydu yattı. Bir rüya gördü. Rüyasında Hak tarafından bir ses geldi. Bu sesi ruhu işitti. Bu ses:
“– Ey Ömer! Kulumuzu ihtiyaçtan kurtar. Bu kulumuz has ve muhterem bir kuldur. Onu görmek için mezarlığa kadar git. Ona hazineden ihtiyacı olan yedi yüz dinarı ver. O parayı ona götür ve de ki: “Ey Allah’ın kulu, şimdilik bunu getirdim, bu senin ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Bunu harca tükenince buraya gel.”
Hazreti Ömer rüyasında işittiği sesin heybetinden uyandı, yerinden sıçradı, kalktı ve bu hizmeti görmek için hazırlandı. Parayı koltuğuna aldı ve mezarlığın yolunu tuttu. Koşa koşa Allah’ın bu has kulunu aramaya koyuldu. Mezarlığın çevresinde bir hayli döndü, dolaştı. Fakat uyuyan o ihtiyar çalgıcıdan başka kimseyi göremedi. Kendi kendine:
“-Allah’ın has kulu bu olamaz,” dedi.
Fakat aradı, taradı başka kimseyi de göremedi. “Cenab-ı Allah tertemiz has kulum var diye buyurdu. Bu ihtiyar nasıl has bir kul olabilir.” diye düşündü. Sonra geldi ihtiyar çalgıcının önünde saygıyla durdu. Bu sırada Hazreti Ömer onu korkutmadan uyandırmak için eline taş alıp vurdu. İhtiyar uyandı, sıçradı kalktı. Hazreti Ömer’i gördü, şaştı kaldı. Gitmek istedi ve korkudan titremeye başladı. İçinden; “- Ya Rabbi! yardım et. Nasıl oldu da halife geldi, benim gibi bir ihtiyar çalgıcıya çattı?” dedi.
Hazreti Ömer ihtiyarın yüzüne baktığı zaman onu utanmış, beti benzi sararmış bir şekilde görünce ona:
“– Benden korkma! Sana müjde getirdim. Allah seni o kadar övdü ki sonunda Ömer senin yüzüne âşık oldu. Gel şöyle yanıma otur. İşte ihtiyacın olan birkaç altın. Bunları harca, yine buraya gel!” dedi. İhtiyar bu sözü duyunca titreyip ağlamaya başladı.
Sanki der Hz. Mevlana; “ korkma ihtiyarlık yarasıyla perişan olan yaşlı adam! Haberi yok mudur sanırsın senin bu haline tercüman? Koca halife Ömer önünde duracak el pençe divan. Üzülme cancağızım! Her bir ‘yara’dan haberdardır Yaradan…
Şemsettin ÖZKAN
17.12.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pedagogishakorhan.com