BİR TUTAM GÜL KOKUSU KALIR GÜL TUTAN ELDE

(Toplumsal İlişkiler 383)


وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِۜ صُنْعَ اللّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍۜ اِنَّهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ
“Ey insan! Dağları görürsün de, onları öylece yerlerinde duruyor sanırsın; oysa onlar, yerküreyle birlikte, tıpkı bulutların gökyüzünde yürüyüp gittiği gibi yürümektedirler. Her şeyi güzel ve yerli yerinde yapan Allah’ın sanatıdır bu! Hiç kuşkusuz O, yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Neml/88)

İnsan neyle meşgulse onunla hemhal olur ömrü boyunca. Hatta öleceğine yakın bile hep onlarla uğraşır durur hareketleriyle, sözleriyle ve düşünceleriyle.

Bu yüzden insan kendini iyi, güzel, doğru ve hoşa giden şeylerle iştigal etmeye adamalıdır. Güzel düşünceler iyi sözleri, iyi sözler de güzel davranışları getirir. Onlar da senin kaderin olup gidebilir.

İki kişi hapishanenin demir parmaklarından bakar. Birisi yerdeki çamuru görür, diğeri ise gökteki yıldızları. Sevgili Peygamberimiz ve sahabeler yolda giderken bir köpek leşine rastlar. Herkes leşin kokusundan burnunu tutarken, Peygamberimiz; “ ama hayvancağızın ne güzel dişleri varmış,” der. Metod bu olmalı. İyi bakanlar iyi görürler. Bakış açımız, usül ve yöntemimiz artık bizim yol haritamız oluyor.

Hz. Mevlana der ki; “bir tutam gül kokusu kalır gül tutan elde.” Yani sen neyin peşindeysen sen osun demektir bu aynı zamanda. Güllerle haşır neşirsen elbette gül kokuları bir şekilde üstüne, başına, eline ve yüzüne sirayet edecektir. Hz. Pir düşünebiliyor musunuz belki ileride Müslüman olacak diye inançsıza bile kafir kelimesini kullanmıyor. İnceliğe bakın. Duygu ve düşünceleri ne kadar temiz, berrak ve duru.

Bu konuda şüphesiz ki en güzel örnek, numune-i imtisal sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir. (s.a.v) Hz. Peygamber, genel olarak eşyaya ve tek tek varlıklara, “Allah güzeldir ve güzeli sever” anlayışıyla yaklaşır. Kuşkusuz Allah, sonsuz ve asla maddileşmeyen kendine özgü varlığıyla, herhangi bir güzel nesne ya da varlık gibi temaşa konusu değildir. Bu durumda Allah’ın güzelliği ancak O’nun eylemlerine ve alemde yarattığı varlıklara bakılarak kavranabilecek bir husustur. Sanat, güzellik, zarafet, aslında Yüce Allah’ın eşsiz yaratışında sayısız örnekleriyle gözükür. Bir anlamda onlar, ilahi cemalin, yeryüzüne yansıma biçimleridir.

Nitekim Kuran-ı Kerim’de insanı en güzel surette yarattığını bildiren Allah, dağların yaratılışı ve yapısından bahsederken de, “İşte bu her şeyi en sağlam şekilde yapan Allah’ın sanatıdır. “ buyurmaktadır. (Nemi, 27/88). Zerreden küreye O’nun yarattığı canlı cansız her şeyde farklı bir güzellik, bambaşka bir güzellik, insanı aciz bırakan bir sanat görülür.

Zaten Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri olan “el-Bedi”, “ilk defa, eşsiz ve örneksiz yaratan” anlamına gelmektedir. Ayet-i kerimede, “Bedîu’s-semavati ve’l-ard.” (Gökleri ve yeri örneksiz yaratandır.) buyrulmaktadır. (Bakara, 2/117; En’am, 6/101) Yüce Allah’ın yarattığı canlı cansız, insan hayvan, dağ taş, kısaca kainattaki her şey O’nun eşsiz yaratıcılığını açıkça gözler önüne sermekte ve görebilen herkesi hayran bırakmaktadır.

Zatı güzel olduğu gibi güzellikleri de seven Allah, yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratmakla kalmamış, aynı özelliği, insanın fıtratına da yerleştirmiştir. Tıpkı Yaratıcısı gibi insan da güzeli sever ve güzellikleri görmek, yapmak, üretmek ve yetiştirmek ister. İnsan, bu fıtri özelliğiyle, kendisine verilen kabiliyet ve imkanlar nispetinde öğrenerek kendisini geliştirir. Aslında insanoğlu, bu alanda ne kadar üstün maharet gösterirse göstersin, neticede ortaya koyduğu eserler, Allah’ın kendisine verdiği yetenekleri sergilemekten ve sadece O’nun sunduğu örnekleri taklit etmekten öteye geçmez. İslam estetik anlayışının, kısaca, Allah gördüğü ve istediği için “her şeyi güzel yapma ve daima güzel davranma” şeklinde tecelli ettiğini söyleyebiliriz.

Ahlakıyla, davranışlarıyla, jest ve mimikleriyle son derece zarif olan Allah Resülü’nün hayatında onun bu yönünü gösteren nice ilginç anekdotlar vardır. Bunlardan bir tanesi şöyledir: Rahmet Elçisi’nin sevgili oğlu İbrahim on sekiz aylık iken rahatsızlanıp vefat etmişti. Biricik oğlundan ayrılmak onu derinden hüzünlendirmiş ve göz yaşlarına hakim olamamıştı. Ama Allah’ın takdiri karşısında sabretmekten başka ne yapabilirdi ki? Üzülerek de olsa biricik yavrusunu kendi elleriyle mezara koymaktaydı. Belki de bir baba için dünyada karşılaşılabilecek en büyük musibeti yaşamaktaydı. Oğlunun kabri başındayken kerpiçlerle örtülen mezarda bir açıklık gördü. Hemen bu açık kısmın kapatılmasını istedi. Etrafındaki sahabiler merak edip bunun sebebi sorunca da, “Bu, ölüye ne fayda ne de zarar verir, ancak hayattakilerin gözüne hoş görünür. Biriniz bir iş yaptığında onu en güzel şekilde yapsın. Zira Allah kişinin, işini sağlam yapmasından hoşlanır.” buyurdu (İbn Sa’d, Tabakat, 1,142).

Güzellik” denilince ilk önce akla, cemal, ahenk, denge, ölçülü olma ve zarafet gelir. Zarafet denilince de Rahmet Elçisi. Onun bütün hayatı tevazu, sadelik ve doğallıktan ibaretti. Onda sadeliğin güzelliği vardı. Ondaki güzellik ve zarafet, onun tüm davranışlarına yansımaktaydı. Oturuşu kalkışı, yemesi içmesi, giyimi kuşamı, konuşması susması, tebessümü tepkisi, saçı sakalı, kısaca her hal ve hareketi ayrı bir zarifti.

Aslında olması gereken, yapay değil de tabii olan zarafet ve estetik bu değil miydi? Görenleri hayran bırakan zarif gülüşü tebessüm şeklindeydi ve yüzündeki bu tebessüm eksik olmazdı. Böylesine bir güzelliğe sahip olan Sevgili Peygamberimiz, ‘’Allah’ım! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir.” diye dua ederdi.

Şemsettin ÖZKAN

22.06.2021 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-milliyet.com.tr (25.05.2019 tarihli Dr. Öğrt. Üye. Kamil Yaşaroğlu’nun “Allah güzeldir güzel olanları sever” yazısından alıntı)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.