ZİHİN FUKARA OLUNCA, AKIL UKÂLA OLUR.

(Toplumsal İlişkiler 17)

لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ             
“Hiç kuşku yok ki Allah onların saklı tuttuklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir. O, ululuk taslayanları sevmez.”   (Nahl suresi, 23. Ayeti)

Bazı insanlar görürsünüz, öyle havalıdırlar ki, zannedersiniz ki, küçük dağları o yaratmış. Bilmezler ki bugün ayağının altındaki otların bir gün mezarının üstünde biteceğini. Bir kurum bir kurum, bir caka, bir caka… Bak ibret al düşen yaprağa, o da yukarıdan bakardı bir zamanlar toprağa.  Hacı Bayram Veli hazretleri; “kibir bele bağlanmış taş gibidir, onunla ne yüzülür, ne de uçulur,” derken, Konfüçyüs de; “kendine hayran olanlara kimse hayran olmaz” der.   

         Bu konuyla ilgisi yönüyle, ders almak amacıyla, mitolojide kimseye pas vermeyip, sadece kendini beğenmiş narcissus’u, anmadan geçmek olmaz. Güzeller güzeli, mankenler mankeni bir insandır narcissus. Anası ona “sevme oğlum yanarsın” klasik tembihini ettikten sonra, kendi aksine bakmadan yaşarsa mutlu olacağını söyler. Oysaki talihe bakınız, bir gün su içmek için eğildiğinde, su da kendi aksini görür. Kendine âşık olur, yemeden içmeden (görüntüyü bozmamak için) kesilir, ölür gider. Böylelikle, narsist diye bir kelime kazandırılır terminolojiye.

            Bu tip insanlarda ne hikmetse, akli melekelerden çok fiziki üstünlükler ön plana çıktığından olsa gerek, zihin fukaralığından, akıl ukalalığına evrilirler. Bu evrilişle de, kendini beğenmişlik, kibir ve egoizm zirve yapar. Ters mantık yürütürler. Ahlaki unsurlar saf dışıdır. Çünkü fiziki bir yöne doğru bakıyorlardır. Manevi alan zihinlerinde hapsolmuştur. Kendilerinde var olan    maddi bir üstünlüğü kutsamışlardır.

             Ünlü Rus yazar Tolstoy, “kibir ve inat kişinin önce kendini büyük görmesini, sonra da sonunu hazırlar,” demekle hiç de haksız sayılmaz. Hz. Mevlana’nın “eşek sidiğindeki saman çöpüne konan sinek” hikâyesi, bu konunun en güzel örnekleri arasındadır.       

             Sineğin biri kendini fevkalade bir şey sanırdı. Kendi kendine : “Şüphesiz ki ben bu devrin zümrüdü anka kuşuyum, benden daha üstün kimse olamaz.” derdi. Bir gün bir eşeğin sidiğinin içinde bulunan bir saman çöpüne kondu. Eşeğin sidiğini uçsuz bucaksız bir deniz, saman çöpünü gemi, kendini de kaptan sandı…

   – “İşte bu bir okyanus, bu da benim mükemmel gemim, ben de dünyanın denizler aşan en büyük kaptanıyım.” diye karar verdi kendi kendine gururlandı koltuklarını kabarttı.

             Bu sinir bozucu benlik duygusunun, modern toplumlarda tavan yapması, bireylerin akıl ve ruh sağlığının bozulmasına neden oluyor. Ama kimse farkında değil gibi hareket ediyor. İnsan kendi kendini yeterli görüyor. Ben kendime yeterim diyor. Kendi yalnızlığını bir ipek böceği gibi hapishaneye çeviriyor. Korkunç bir son… Duygular sıfırlanmış, akıl çamura batmış merkep ve inancını tamamen yitirme hali. Yoksulluk insanın içinde… Peki çözüm ne?  

          Ünlü psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar; “İnsanın ilacı ülfettir. Biz şimdi gam çağını ülfete tebdil edelim. Sözlerimizle onaralım insanı. Halimizle sağaltalım. Hal ehli olalım, halden bilelim. Ülfeti diriltelim ki, insan da dirilsin. Ülfete ve muhabbete tebdil olsun, gam çağı…”  diyerek sevgiye çağırır insanları.

           Esas sorun sözde bilgi çağının insanlarında var olan zihin fukaralığını nasıl gidereceğiz? Daha düne kadar insanlar hu kadar okuryazar üniversite mezunu değillerdi. Ama bu kadar da ukala değildi. Şimdi herkes nerede duracağını da bilmiyor, bildiği bildik, kestiği kestik, estiği estik… Açmış önüne duygudan yoksun internetini… Yalan yanlış bilgi küfesinden besleniyor. Mekanik bir halet-i ruhiye ile karşımızda. Çok şey biliyor zannediyorsun ama kendini bilmiyor. Gelenek yok, görenek yok, din yok iman yok, vicdan yok, ahlak yok edep yok, haysiyet yok, şeref yok, diğergamlılık yok. Bu gidiş nereye?    

فَاَيْنَ تَذْهَبُون “Öyleyse nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir/26)               

 Alak Suresi’nin 6 ve 7. ayetleri insanın bu küstahlığına şöyle dikkat çeker:

كَلَّٓا اِنَّ الْاِنْسَانَ لَيَطْغٰىۙ    6- Hayır gerçek şu ki, insan azgınlaşır.

اَنْ رَاٰهُ اسْتَغْنٰىۜ   7- Rabbinden bağımsız bir şekilde kendisini kendisine yeterli görür.

           Bir numaralı İslam düşmanı Ebu cehil (cahillerin babası) ünvanını sonradan alan Amr bin Hişam için nazil olur bu ayetler. Son derece zeki, soylu, zengin biridir. Bu ayetlerde ifade edilen evrensel gerçek, hangi devirde olursa olsun insanın hayat mücadelesinde yalnız kendine güvenmesi, her durumda kendisini yeterli görüp Allah’ın yardım ve tevfikinden kendisini müstağni saymasıdır. Kur’an, Cahiliye putperestleri örneğinde, Allah’a karşı bu küstah tavrı çeşitli vesilelerle eleştirmektedir.

        Hz. Mevlânâ’nın anlattığı şu ibretlik hikâye insanın içine düştüğü bu gaflet hâlini ne güzel de ifade eder:

“Küçük bir fare bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula  gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fare, kendi küçüklüğünü göremeden: “Ben ne büyük bir pehlivanmışım, bir yiğitmişim” diye böbürleniyordu. Deve farenin bu düşüncesini anladı: “Hoş, şimdi ben sana, senin gerçek mahiyetini göste­ririm” dedi. Gide gide kocaman bir filin bile geçemeyeceği büyük bir nehrin kenarına geldiler. Fare orada durdu; şaşırıp kaldı. Deve; “Ey dağda, ovada bana arkadaş­lık eden” dedi. “Neden durakladın? Neden şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzumsun, öncümsün. Yol ortasında böyle şaşırıp kal­ma, susma!” Fare; “Arkadaş!” dedi “Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum.” Deve: “Dur bakalım suyun derinliği ne kadarmış?” diyerek hemen nehrin içine ayağını bastı. “Ey kör fare!” dedi, “Su diz boyu imiş, ne diye şaşırdın, aklın başından gitti?” Fare dedi ki: “Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Ey hünerli deve! Su sana diz boyu ama benim başımı yüz arşın geç­mede.” Deve: “Öyleyse” dedi “bir daha terbiyesizlik etme ki; onun kıvılcımı ile bedenin ve canın yanmasın! Sen, kendin gibi farelerle boy ölçüş; fakat farenin deveye söylenecek bir tek sözü bile olamaz!” Fare: “Tövbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir! Diye, yalvardı. Deve ona acıdı da: “Haydi” dedi “sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Ben senin gibi yüz binlercesini geçiririm.”                                                     Şemsettin ÖZKAN                                                                                              23.01.2020                                                                                             KAYNAKLAR

  • kuran.diyanet.gov.tr
  • eksisozluk.com
  • hikayearsivi.net
  • kuranmeali.com                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                      

ZİHİN FUKARA OLUNCA, AKIL UKÂLA OLUR.” için 2 yorum

  1. Yüreğine sağlık hocam. Ahhh yerimizi bilebilsek bu kadar sıkıntıya girmeyeceğiz ama…. Gel anlat bunu bazılarına.. (ben de dahil)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.