(Toplumsal İlişkiler 143)
اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“(Aklı ve basireti olanlar ki) Onlar ayakta iken, otururken ve yan yatarken (devamlı)Allah’ı hatırlar (O’nu zikreder ve O’na yalvarırlar), göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde (dikkat ve ibretle) düşünür (eşyanın hikmet ve hakikatini anlamak üzere ilmi ve fikri araştırma yaparlar) ve “Rabbimiz, Sen (bütün)bunları hâşâ (gayesiz ve hikmetsiz) boş yere ve bâtıl sebeplerle yaratmadın, Sen (böyle yersiz ve yararsız iş yapmaktan) Yücesin. Bizi ateşin azabından koru” (diye yalvarırlar).” (Al-i imran/191)
Bazen gözlerden yaş akmaz kalp ağlar sessizce. Cemal Süreya; “her gece onu düşünmekten saatim ilerlemez oldu. Kim sorarsa cevabım hep aynı oldu: O’na doğru,” derken sevgiliyi düşüncelerine mahkum eden değil de kendini mahkum eden aşık motifi çizer. O da Ahmet Arif gibi; “ve sen geçersin içimden bitmek nedir bilmezsin,” der.
Hani derler ya, gönül yorgun düştüğünde dil sessiz kalırmış. Gönlün yorgun düşmesi ne vahim bir durum? Ah bir fark edebilsek! Beden yorgunluğu gönül yorgunluğunun yanında solda sıfır kalır. Gönlün hoş, dingin ve kıpır kıpırsa, bedenin ne kadar yorgun olursa olsun moralin de iyi olacaktır. Ama ya gönlün yorgunsa işte o zaman hapı yuttun demektir. Çünkü gönül yorgunluğu beden yorgunluğuna da sirayet eder. İnsanı resmen hasta eder. Bu hal psikiyatristlere göre bir travmadır. Ancak edebiyatçılara göre imrenilmesi gereken ve onun önünde ceketin düğmelerinin saygıdan iliklenmesi gereken muhteşem bir haldir. Nitekim Mecnun’un Leyla’nın sokağındaki köpekleri bile gözlerinden öpmesi böyledir.
Aslında insanın içinden hep geçen ve asla bitmeyen bilinçaltında hep varolan yari, sevgilisi Rabbidir. Onu hiçbir zaman terk etmeyendir. Akıllı aşıklar O’nu asla anmayı, zikretmeyi bırakmazlar. Bilirler ki Kalpleri ancak O’nu anmakla tatmin olacaktır. Onlar iç konuşmalarında ayakta iken, otururken ve yan yatarken Var edeni anıp, yerin ve göklerin yaratılışı hakkında düşünüp, ‘sen bunları boş yere, yok yere yaratmadın’ diye inceden inceye aşkla tefekkür ederler. Bu yüzden gerçek sevgili hakkında da; “sen geçersin içimden bitmek bilmezsin,” derler.
İbrahim Ethem’in hikayesini bilmeyen yoktur. Bir gün sarayında geceleyin sarayının damında (çatısında) sesler duyar ve “kim var orada ne arıyorsun?” Diye seslenir. Yukarıdan cevap gelir: “-Devemi kaybettim onu arıyorum.” İbrahim Ethem hayretle; “- damda deve mi aranır?” deyince, yukarıdan; “ ya sen kuş tüyü yataklarda Allah’ı arıyorsun ya!” diye cevap verir. İşte bu olaydan sonra İbrahim Ethem nöbetçilere bu cevapları verenin kim olduğunu anlamaya çalışır ama devesini çatıda arayan bulunamaz. İşte bu olaydan sonra tacı tahtı bırakıp yollara düşer İbrahim Ethem. Bir gün İbrahim Ethem deniz kıyısında bir yerde oturmuş, hırkasını dikmeye koyulmuştu. Ansızın oraya bir emir geldi. O emir, İbrahim Ethem’in padişahlık zamanındaki adamlarındandı, onu tanıdı, huzurunda el bağladı. Şeyhin hırka dikmekte olduğunu görünce şaşırdı:
“– Sultanlığı terk etti de şu yoksulluğu seçti, bu ne acayip iş, padişahlığı bırakıp da yoksullar gibi kendi hırkasını dikiyor,” diye düşündü.
İbrahim Ethem, onun aklından geçenleri sezdi. Derhal iğnesini denize attı ve yüksek sesle iğnesini istedi. Yüzlerce balık, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde denizden baş çıkardılar. Şeyh, yüzünü o emire dönüp:
“– Ey emir, gönül saltanatı mı iyi, öyle bayağı saltanat mı?” Emir, bunu görünce vecde geldi, bir ah çekip:
“– Balık bile piri tanıyor da, biz ondan uzağız,” diyerek ağlaya ağlaya yola çıktı.
Rahmetli Hasan Nail Canat İbrahim Ethem hikayesini Konya’da onsekizli yaşlarımda tiyatro olarak sahnede canlandırmıştı. Bu balıklarla olan diyalogu çok hoşuma gitmişti. İbrahim Ethem’in gerçek sevgiliye dönüşünü altın, gümüş, para gibi şeylerle beynini yıkamış emirine ve kapitalist insanlığa altın iğnelerle balıkların gelmesi çok güzel sunulmuştu. Gerçekten hayran kalmıştım. Ama o dünya sultanlığını bırakmış, gönül sultanı olmuş Rabbine “ve sen geçersin içimden, bitmek bilmezsin,” diyordu.
Şemsettin ÖZKAN
22.10.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-mevlanadanhikayeler.blogspot.com