(Toplumsal İlişkiler 433)
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْؕ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً
“Haydi git; onlardan gücünün yettiğini, yüreklerde çınlayan sesinle yoldan çıkar; gerek yaya, gerek atlı, bütün ordularınla dört bir yandan yürü üzerlerine; haram kazancı teşvik ederek mallarına ve senin istediğin amaçlar doğrultusunda eğitilip yetişmelerini sağlayarak çocuklarına ortak ol ve “Dürüstlük karın doyurmaz, çalmazsan aç kalırsın!” “Sınırsız zevk ve eğlence içinde hayatı doyasıya yaşamak varken; doğruluk, fedâkârlık gibi safsatalarla ne diye keyfini bozacaksın?” “Allah nasıl olsa affeder!” gibi türlü vaadlerle oyala onları! Doğrusu şu ki; şeytanın onlara verdiği sözler, sonu felâketle bitecek bir aldatmacadan başka bir şey değildir!” (İsra/64)
Doksanlı yıllardı. Çalıştığım yere bir hoca atanmıştı. Branşını dahi söylemeyeceğim, ama ilahiyatçı değildi. Derslerinde dini konulara çok girdiğini söylemişlerdi. Buna aslında seviniyordum. Önemli ana bir branştı dersi. İnsanlar çok şey bekliyorlardı ondan. Çünkü sınavlarda o branşta zorlanıyorlardı. Beklentinin de çok olması bu yüzdendi. Yani veliler haklıydı. Buraya kadar güzeldi herşey. Ancak insanlar bana “hocam falanca dini anlatırken havada uçuyor suda yürüyor. Sen ise bize bunları yapmıyorsun.” diyorlardı. Yani olaganüstülük bekliyorlardı. Gerçekten de dinleyenler onun bu anlatımından hoşlanmış görünüyorlardı. Bense onlara; “bu dinin Peygamberi dini gökyüzünden yeryüzüne indirmişdir. Benim bildiklerim bundan ibaret bunları söylüyorum” demiştim. Zaman geçtikçe o arkadaş dersleri aksatmaya başladı. Yavaş yavaş da homurtular yükselmeye başladı. Birgün derse herhangi bir sebep yokken birkaç saat geç gelince okul müdürü yetkililere durumu bildirdi. Geç gelme gerekçesini “birbirleriyle geçinemeyen ailenin arasını yaptığını” söylemişti ama yine de bu hareketi yetkililere bildirildi. Sonuç olarak tayini daha iyi bir yere çıktı. Bir taraftan da; “bana birşey yapamazsınız sarı basın kartım var” diyordu.
İmam-i Şafi şöyle der: “Bir kimsenin su üzerinde yürüdüğünü veya havada uçtuğunu görseniz bile onunla aldanmayın. Bilakis onun durumunu Kitap ve Sünnet’in ölçüsüne vurun.” (bkz. Siyeru’l -Alam, 12/348, Merkezu’l Fetva, Rakam’l Fetva: 53617)
Şimdi bu arkadaşı anlatmak, kötülemek değil maksadım, esas anlatmaya çalıştığım bu şekilde havada insanları uçurarak suyun üstünde yürüterek yaptığı yanlış davranışlardır. Bu arkadaş hem görevini layıkıyla yapacak, hem de dinimizi anlatacaktı ki, İmam Şafi’nin söylediği Kur’an ve Sünnet ölçüsüne uyduğu teyit edilecekti. Şimdi ne oldu böyle? Benim vurgulamaya çalıştığım sadece Shendal dediği gibi; “filozoflar birtakım varsayımlar, teoriler ve spekülasyonlarla dini gökyüzüne kaldırmışlardır. Peygamberlerse dini yaşanmak üzere yeryüzüne indirmişlerdir” gerçeğiyle insanları karşılaştırmaktı. Evet insanların yapısında macera var, havada da uçulur, suyun üstünde de yürünür, ama dinin özünde maceraya yer yok asla. Ama hocam uçuran hocalar, şıhlar var ama aması maması yok! Siz siz olun bu hallerde onları yapanların durumlarını Kur’an ve Sünnete vurun. Onlara uyuyorsa eyvallah, ama uymuyorsa vah da ne vah!
Şemsettin ÖZKAN
14.08.2021 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com