SANA EMRETMİŞKEN, SENİ SECDE ETMEKTEN ALIKOYAN NE?

(Toplumsal İlişkiler 59)


قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ
“Allah İblîs’in niçin secde etmediğini gâyet iyi bildiği hâlde, insanlığa ibret olması için ona sordu: “Sana emrettiğimde, Âdem’e secde etmekten seni alıkoyan neydi?” (Araf/12)

Ne güzeldir şu secde… Yerin kulağına fısıldayıverirsin de, ta gökyüzünden duyulur o fısıltı. Aşklar secdelerdedir, bulmak onu alınlarımıza düşmez mi? Gönül yorgunluklarını koyacağımız yer değil midir secde?  Üstat Necip Fazıl da; Dünyayı verseler iki gözünü vermezsin. İki gözünü verene niçin secde etmezsin? Der.

        Secde… Bizi en çok sevenin, bizi en çok sevdiği yer. Secde… Hepimizin alnına yazılmış ortak bir alın yazısı.

       Bizim Yunus da;  “Ararsan Mevla’yı kalbinde ara, Kudüs’te, Mekke’de, hacda değil! Eğer bir müminin kalbini kırarsan eylediğin secde değil!” derken secdelerde duaların kabulü için inananların kalbini kırmamak gerektiğinin ısrarla altını çizer. Secdeyi ön plana çıkarması da tesadüf değildir. Çünkü secde duaların en çok kabul olduğu, şeytana benzememe eyleminin adıdır.

       Seni yoktan var eden Rabbine, sessizce “seni seviyorum Allah’ım” demenin adıdır secde aslında. Secde; secde edenin alnında güller bitmesine neden olan “min eseriş-sücud” secde izlerinin yoğun olduğu mahşerde secde sahiplerinin onunla tanınacağı gül makamıdır.

       Hz. Mevlana “Unutma her şeyin bir hesabı var. Üzdüğün kadar üzülürsün,” der. Sevgili Peygamberimiz de “kalp kırmak Kâbe’yi yıkmak gibidir” buyururken aynı şeye dikkat çeker. Kalpte kemik yok ama en çok kırılan yer de orası değil mi?  Allah insana bütün evreni secde ettirecek kadar değer vermişken, biz hangi cüretle, O’nun yarattığı en mükemmel varlık olan insanların kalbini kırıyoruz?

      Allah’a şeytanın inanmadığını mı sanıyorsun. O da Allah’a inanıyor! Şeytan, “Allah yok!” demiyor ki. uluhiyetini kabul ediyor, rububiyetini kabul etmiyor! “Ben secde etmem!” diyor. Babamız Âdem Peygamber secde ederken, Sen niye etmiyorsun?

(NOT: Rububiyet; evrenin işleyişindeki fiilleri ve Allah’ın bu fiillerle eşyayı terbiye edişini anlatırken; Uluhiyet ise bu işleyiş sırasında ortaya çıkan bütün mahsulatın yine Allah’a ait olduğunu ifade eder.)

       Kur’an’da geçen Şeytan’ın (İblis’in), Âdem Peygambere secde etmemesi olayı nasıl anlatılmış ona bakalım:  

“Evet, sizi yarattık, sonra size mükemmel bir şekil verdik ve meleklere, “Tüm insanlığın temsilcisi olarak karşınızda duran Âdem’e secde edin, size üstünlüğünü kabul ederek önünde saygıyla eğilin!” dedik. Bunun üzerine meleklerin hepsi Allah’ın emrine uyarak derhâl secde ettiler, ancak aralarında yaşayan ve aslen bir cin olan İblîs hariç; zira o, bunu gururuna yediremedi, Allah’ın emrine başkaldırma pahasına, Âdem’e secde etmekten kaçındı.” (Araf/11)

“Allah İblîs’in niçin secde etmediğini gayet iyi bildiği hâlde, insanlığa ibret olması için ona sordu: “Sana emrettiğimde, Âdem’e secde etmekten seni alıkoyan neydi?” (Araf/12)

Bu yüzden Allah, “O hâlde, sana bahşettiğim yüce makamı ve içinde yaşadığın cenneti terk ederek haydi hemen çık dışarı Çünkü orada öyle böbürlenmeye hakkın yok; derhal in aşağıya oradan! Bundan böyle sen, kibrinden vazgeçmediğin için, zillet ve alçaklığa mahkûm edilmiş aşağılık bir varlıksın!” dedi.” (Araf/13)
İblîs’in Allah’ı tanıması, O’nun varlığına ve sıfatlarına inanıyor olması kendisine bir yarar sağlamadı. Allah’ın emirlerini reddeden bütün zalimler de, o gibi ilâhî rahmetten uzaklaştırıldı.

         Peki, secde neden önemli? Çünkü secde namazın en önemli unsuru ve eylemidir. Secde; ibadetin, kulluk tavrının özü ve esasıdır. Kur’an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde secde edenleri övmektedir (Tövbe, 112, Araf, 120, Şuarâ, 219). Peygamber’e uyan ve O’nun Allah katından dini benimseyip yaşayan arkadaşlarının ve müminlerin yüzlerinde secde izleri vardır. Onların mümin oldukları neredeyse alınlarındaki secde izinden belli olur. “Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.” (Fetih, 29)

       Yeryüzü bir mescit yani secde edilen yer kılınmıştır inananlar için. Allah’a her yerde secde edilebilmekle birlikte, secde ibadet için özel yapılar da söz konusudur. Bu konuyla ilgili ayette, secdenin ibadetin sadece Allah’a yapılması vurgulanmaktadır: “Mescitler (yahut mescedler/secdeler veya secde azaları) yalnızca Allah’ındır. Öyleyse Allah ile beraber başka bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin!” (72/Cinn, 18) ‘Mescid’, secde edilen yer demektir. Bu anlamda bütün yeryüzü  bir  mescittir. Çünkü yeryüzünün her tarafında Allah’a secde edilmektedir. Ancak mescid denilince, genellikle cemaat halinde topluca namaz kılınan yerler, şimdiki câmiler, namazgâhlar akla gelir. Bu ayette (72/Cin, 18) geçen ‘mescid’in çoğulu mesâcid kelimesini ‘mesâced’ şeklinde okuyanlar da bulunmaktadır. ‘Mesâced’, ‘mesced’in çoğuludur ve anlamı secde yerleri demektir. Dolayısıyla ayeti şöyle de anlamak mümkündür: Secdeler ve secde yerleri, yani alın, burun, eller, dizler ve ayaklar Allah’a aittir. Onları yaratan O’dur. Öyleyse O’nun yarattığı uzuvları (organları) O’ndan başkasına secde ettirmeyin, yalnızca O’na secde edin. İbn-i Abbas’tan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Yedi kemik üzerine secde etmekle emir olundum. Bunlar, alın, -eli ile burnuna işaret etti-, iki el, iki diz ve iki ayak (ucudur).”  (Müslim, Salât 231, Hadis no: 491, 1/355; Ebu Davud, Salât, Hadis no: 891, 1/235; S. Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi. 3/847-848) Allah’ın  yarattığı organlar O’na şükretmek ve O’na itaat etmek O’na secde etmek yolunda kullanılmalıdır. Secde, kulun şükrünün en yüksek makamıdır. Kul secde ile itaatin, saygının, ilâhî sevginin, huşûnun en yücesine çıkar. Kulun Rabbine en yakın olduğu hal, secde halidir. Kişi  secdesi ile Rabbinin katında derece kazanır. Secde edenler, Allah’ı hakkıyla tazim ederler. Yüce Allah’ın yarattığı bu vücut organları, yine Allah’ın yarattığı âciz yaratıkları tazim etmek için kullanılamaz. Bu, Yaratıcıya karşı nankörlük ve küfür demek olur. Allah’tan başkasının huzurunda saygıyla divan durulamayacağı gibi, kula kulluk etmek için rükû ve secdeyi hatırlatan, çağdaş tapınmalar, referanslarda da bulunulamaz. Bu tür davranışlar, eşref-i mahlûkat için bir züldür, alçalmadır. Şurasının altını çizmek gerekiyor ki âlemlerin Rabbi Allah’a samimiyetle secde edenler, Allah’ın dışında hiç bir varlığın, makamın, çıkarın, gücün önünde boyun eğmezler. Başlarını dik tutarlar, haysiyet ve şereflerine sahip olurlar. İnsanlık onurlarını âciz, güçsüz ve zorba karakterli varlıkların önünde beş paralık etmezler. Allah’a gerçek anlamda ve gereği gibi secde eden kul, kula kul olmaktan kurtulur. Mümin, en şerefli organı olan yüzünü, insanların üzerinde gezinip tepindikleri toprağa sürerek, kendisini işte  o topraktan yaratan Yaratıcının karşısında ne kadar basit ve âciz olduğunu hatırlar. Mümin, yalnız yaratıcısı Allah’ın huzurunda zelil hisseder. Allah’ın karşısında secde etmeyenler, ancak ‘kibirli’, ‘burnu havada’ olan kimselerdir. Onlar Allah’a secde etmeyi gururlarına yediremezler, ama her türlü çıkarın, dünyalık makamların ve zorba yönetimlerin önünde eğilirler, aşağı bir seviyeye düşerler. Küçücük bir menfaat için ya da az bir çıkar veya maaş uğruna üstlerine  süklüm-püklüm olurlar. Allah’ın kendisine secde emrinden kaçınanlar, kula kulluk için emre amadedirler. Bunlar, halk deyimiyle emir kuludur; âmirleri kim olursa olsun, hazır ola geçmeye, boyun eğmeye, kulluk göstermeye (secdeye) hazırdırlar. Rabbimiz, kendisine secde etmeye yanaşmayanları çeşitli şekillerde rezil ve rüsvay eder, burunlarını sürter, onlara hiç bir izzet ve şeref vermez. İnsanların huzurlarında secdeye kapanmalarını veya secde eder gibi eğilmelerini isteyen sultanların veya onlar gibi davrananların bu haline Allah (c.c.) gazap eder. Allah’ın önünde eğilmeyen insan, gönlündeki putları deviremez, küfrün belini kıramaz. Secdeden kaçınan insanın yoldaşı, secdeden kaçınanların ilki olan şeytandır. Secdede asıl olan, kalbin bütün ilgilerden arınarak Allah’a yönelmesi, samimi bir teveccüh ile O’na bağlılığını ve itaatini arz etmesidir. Secdesi çok olanlar, yani sâcidîn ve ‘süccâd’ olanlar, yeryüzünü tertemiz mescit haline getirenler, Rablerinin katında yüceldikçe yücelirler. Allah, kendisi için tevazu gösterenleri, başını secdeye koyanları aziz kılar, yükseltir. Sadece Allah’ın huzurunda eğilip O’na secde edenler, bir anlamda miraca çıkarlar. Zaten namaz müminin miracı değil midir? Rükû ve secdesi uzun tutulan namazlar daha faziletlidir. Bu iki makamda yapılan zikirler, edilen dualar ve kunutlar kabul edilmeğe daha yakındır. Bundan dolayı müminler  secdede çok dua ederler ve Allah’ı çokça tesbih ederler.

        Yine aklımıza şöyle bir soru geliyor, “secde yalnızca Allah’a yapılması gerekirken, melekler niçin Âdem’e (a.s) secde ediyorlar da İblis secde etmiyor? İblis doğru olanı mı yapıyor yoksa? Ayet aynen şöyle: “İblis hariç bütün melekler Âdem’e secde ettiler o kâfirlerden oldu.” (Bakara,34)
       Bu ayeti kerime Allah’ın emrine muhatap olanlardan bütün meleklerin secde ettiğini, İblis’in secde etmediğini bildiriyor. Ancak bu secde ubudiyyet yani kulluk secdesi değildir. Allah’ın emrine ittiba yani uyma secdesidir.

Şemsettin ÖZKAN

 09.06.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-tv111.com

4-1000kitap.com

5-ihya.org

6-sabah.com.tr (Prof.Dr.Nihat Hatipoğlu,  05 Temmuz 2019)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.