İSTEMEYİ ÖĞRENME REHBERİ

(Toplumsal İlişkiler 58)


وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْداً وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ     
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ 
“Ve hani Zekeriya, Rabbine el açıp yalvararak, “Ey Rabbim!” diye seslenmişti, “Beni bu çetin mücadelemde  yapayalnız ve yardımcısız bırakma! Çünkü bu ümmetin, tertemiz bir nesle ihtiyacı var; bana katından, tevhit sancağını omuzlayacak hayırlı bir nesil, gözümü arkada bırakmayacak güvenilir bir yardımcı, bir dost ihsan eyle ya Rab! Çünkü ben ümmetimi, ailemi, malımı mülkümü sana emanet ediyorum! Hiç kuşkusuz, emanet bırakılacak olanların en hayırlısı Sensin!”
“Bunun üzerine, onun duasını kabul ettik; çocuk doğuramayacak durumdaki hanımını iyileştirdik ve ona hayırlı bir evlat olarak Yahya’yı armağan ettik. Gerçekten de onlar, iyilik yapmakta birbirleriyle yarışan, rahmetimizi umarak azabımızdan korkarak Bize yalvarıp yakaran ve emirlerimize saygıyla boyun eğen kimselerdi.”(Enbiya/89-90)

İstemeyi bilememek… Bir şeyi nasıl isteyeceğimizi gerçekten bilebiliyor muyuz? Şahsi kanaatim bilemediğimizden yanadır. Bakınız Gizem Erdoğan “İstemeyi öğrenme kılavuzu” adlı yazısında şöyle der: “Bugüne kadar ben kimseden bir şey istemedim diyen varsa orasını bilemem ama bir tutam tuzdan ciddi fedakârlıklara kadar hepimiz mutlaka bir şeylere ihtiyaç duymuş ve bunları yakınımızdakilerden istemişizdir. Peki, nasıl istiyoruz? Toplum değerleri mi yoksa yaradılıştan mı kaynaklanır bilmem istemeyi bilmiyoruz.

Yardım istemeyi

İyilik istemeyi

Fikir istemeyi…

Aklınıza gelebilecek her şeyi katabilirsiniz bunun içine.

Üstelik sadece birinden değil evrenden veya yaratıcımızdan da bir şey istemeyi bilmiyoruz.

İsterken kullandığımız genel kavramlar şunlar:

“Bana bunu yaparsan ben de sana şöyle yaparım.”

“Allah’ım ne olur bu isteğim olsun söz başka bir şey istemeyeceğim.”

“Bu işi alırsam şunu yapacağım.”

“Bana ev taşırken yardım eder misin? Ben de sana bıdıbıdı veririm.”

Neden sürekli müzakere halindeyiz?

Neden sürekli bir adağımız var?

Kendimizle, yaratıcımızla, ailemizle, arkadaşlarımızla…

Sürekli bir şart belirterek istiyoruz.

Üstelik istediğimiz şeyin karşılığında önerdiğimizi de yine kendimiz belirliyoruz.

Sizce de biraz bencilce değil mi?

Bunun bir de “Hayır” tarafı var. O kısım daha da sıkıntılı.

Yardım isteğimiz karşımızdakinin çıkarlarına ters düştüğünde “Hayır” cevabını da kabul etmiyor ve darılıyoruz.

Karşımızdakine çıkar yol bırakmıyoruz.

“Hayır” deme şansı vermiyoruz.

İstemekte değil yöntemimizde sıkıntı var.

Kendi sınırlarımız için birinden yardım isterken karşımızdakinin sınırlarına saygı göstermiyoruz.”

         Hz. Mevlana; “İstedik de vermedi deme, istemeyi bilmedin bari yalan söyleme.” derken de aynı şeyleri söyler. İstemeyi öğrenmediğimizi yüzümüze vururken, bir de Allah’a iftira atıp “istedim de vermedi” deyip yalanımızı yüzümüze çarpar. Sahi gerçekten istemeyi bilmiyor muyuz? Ne zaman, nasıl, nerede, neyi isteyeceğimizi? Dualarımızın kabul olmasının şartlarını, Kur’an’da hangi Peygamber hangi zor durumda kalmış, hangi duayı yapmış da isteğine nail olmuştur?  

        Duanın Kabul olmasının en önemli şartı, Yüce Allah huzurunda zelil bir şekilde boyun eğmen ve duan esnasında ona tam bir teslimiyet göstermendir.

A- Yüce Allah buyuruyor: “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar”(Bakara: 186). Bil ki Allah, senin nefsinden sana daha yakındır. Dua ettiğin zaman seni duyar, duanda samimi olman şartıyla yapacağın duayı kabul eder. Zira duada samimiyet ve ihlas duanın kabulü için en önemli şarttır. Öyle ise duanda samimi olduğunu nasıl bilirsin? Kendine şu soruyu sor: Ben bu dua ile ne istiyorum; Eğer cevabın: Allah’ın rızası ise, o zaman Allah duanı Kabul edecektir. Yok, eğer hedefin insanlara zarar vermek veya tamahkârlık veya dünya sevgisi ise, bu durumda Allah belki duanı kabul edecektir, fakat ahirette bu duadan bir nasibin olmayacaktır. Gerçek şu ki; eğer duanda samimi olursan Allah’ın izniyle kabulünü de çabuk bulursun.

B-  Her peygamberin Kuranda kendine has bir duası vardır. Eğer duaların en iyisini (kabule şayan olanını) istiyorsan, o zaman peygamberlerin yaptığı dua ile dua etmen gerekir. Örneğin: Eğer sen darlık, üzüntü ve kederden şikâyetçi isen, o zaman Yunus peygamber (a.s.)’ın duası ile dua etmen gerekir. O da şudur: “Senden başka hiç bir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum” (Enbiya: 87). Bu duayı yaptığın zaman Allah’ın izniyle kabulü de çabuk gelecektir. Çünkü Yüce Allah peygamberin bu duasına şöyle icabet etmiştir: “Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız” (Enbiya: 88). Ve Yüce Allah’ın şu ayetine şu ayetine dikkat et: “İşte biz müminleri böyle kurtarırız”. (Enbiya: 88). Bu ayette de belirtildiği gibi, eğer sen gerçekten mümin isen Allah duana icabet edip kabul edecektir.

C- Birçok kimsenin farkında olmadığı en önemli dualardan biri de, özellikle çocuğu olmayan kimseler için Zekeriya (a.s.)’in yaptığı duadır. O şöyle dua etti: “Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir)” (Enbiya: 89). Eğer bu duayı inanarak samimiyetle tekrarlayarak dua edersen, bil ki Allah senin istediğini sana verecektir. Çünkü Yüce Allah Zekeriya peygambere (a.s.) bu dua ile istediğini vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya’yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık” (Enbiya: 90). O halde Yüce Allah peygamberleri  için böyle acil bir şekilde dualarını kabul etmesinin sırrı nedir? Biz ise bazen Allaha dua ediyoruz, ama dualarımız Kabul olmuyor. Bu sorunun cevabı Allah’ın şu ayet-ı kerimesindedir: “Onlar (bütün bu peygamberler) , hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler”(Enbiya: 90). Allah ne büyük hikmet sahibidir. Duanın kabul olmasının en önemli şartı hayra koşmak ve duada samimi olmaktır. O halde ey mümin kardeşim! sen de bunu hayatında uygulamalısın. 

D- Kronik hastalıklardan kurtulmak için okunacak duanın ne olduğunu biliyor musun? Bu dua Eyüp peygamber (a.s.)’in duasıdır. Kim bu dua ile dua eder ve çokça tekrar ederse Allah (c.c.) 0na şifa verir. Söz konusu Eyüp (a.s.)’ın duası şudur: “Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya: 83). Çünkü Yüce Allah uzun hastalıktan sonra Eyüp (a.s.)’ın duasına icabet etti. Yüce Alla şöyle buyurdu: “Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik” (Enbiya: 84). Şüphesiz ki bugün bizler bu duayı yapmaya her zamankinden daha çok muhtacız. Zira bizleri hastalıkların şerrinden koruyacak ancak Yüce Allah’tır. O her şeye kadirdir.

E- Yüce Allah’a nasıl dua etmeliyiz? Allah (c.c.) peygamberleri hakkında şöyle buyuruyor: “Onlar umarak ve korkarak bize yalvarırlardı” (Enbiya: 90). Ayette geçen “er-Rağab” ifadesi: Allah katındaki nimetleri istemek anlamındadır. “er-Rahab” ise: Allah’ın azabından korkma ve ürkmedir. O halde bizim Allah’a olan duamız şiddetli bir istek ve şiddetli bir korku ile Allaha yönelik olmalıdır. Şimdi ey mümin kardeşim, sana soruyorum: Allaha dua ettiğin vakit; kalbinin Yüce Allaha yöneldiğini, sonucun ne olursa olsun, sadece Allah’ın rızasını istediğini gerçekten görebiliyor musun? Yoksa kalbin sadece ihtiyaç duyduğun ve istediğin şeye mi yöneliktir? İşte bu nokta duanın Kabul olmasının sırlarından bir sırdır. Allaha dua edip ondan bir şey istediğimiz vakit, Allah’ın dualarımızı Kabul etmeye kadir olduğunu, yerde ve gökte hiç bir şeyin onu aciz edemeyeceğini hatırlıyor muyuz? Bunun da ötesinde, Allahtan bir şey istediğimizde, Allah’ın bu istemiş olduğumuz şeyden daha büyük olduğunu düşünüyor muyuz? Yoksa bütün dikkatlerimizi Allahtan dildiğimiz ve ondan istediğimiz şeye mi odaklıyoruz? Bil ki, duanın Kabul olmasının en önemli sırrı, her an yüce Allah’ı hatırlamandır.

F- Duanın Kabul olmasının en önemli şartı, Yüce Allah huzurunda zelil bir şekilde boyun eğmen ve duan esnasında ona tam bir teslimiyet göstermendir. Teslimiyet ise Allah’tan korkmak demektir. Allah peygamberleri hakkında şöyle buyurdu: “Onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler” (Enbiya:90). Bu da duanın kabul olmasının önemli sırlarından bir sırdır. Allah’a karşı huşu içinde göstereceğin teslimiyet oranında duan kabul ve icabet görür. Huşu sadece duaya has bir şey değildir. Her zaman kendine şu soruyu sorman gerekir: Namazlarını gerçekten huşu içinde kılıyor musun? Rızkını ararken Allah’tan korkup haramdan sakınıyor musun? Peygamber (s.a.v.), duanın kabul olması için, mümin kişinin yemesinin, içmesinin niçin helal ve güzel olmasını vurguladığını acaba idrak ediyor muyuz?

        Hayatında hiç sana kötülük yapmış olan bir insanı affetmeyi düşündün mü? Allah rızasını umarak, sana eziyet etmiş bir kimsenin eziyetine sabretmeyi hiç düşündün mü? Hiç bir gün kendi nefsine: Acaba Allah’ın sevdiği şeyler nelerdir, ta ki ben o fiilleri işleyeyim ve bu sayede Allah’a yaklaşan salih kullarından olayım diye sordun mu? Elbette bu soruları kendimize sorup üzerinde düşünmemiz gerekir. Böylece bu soruların gereğince amel edip Allah’ yakın olmamız, bütün iş ve davranışlarımız, hatta düşünce ve hislerimizin tamamı Allah’ın rızası doğrultusunda olmalıdır. Dünyadan bir şey isterken yine Allah rızası için olmalıdır. Bu dünyada Allah’ın seni sevip, senden razı olmasından daha güzel bir şey var mıdır? Cevabın yok ise sen istemeyi öğrenmişsin demektir.

Şemsettin ÖZKAN

   07.06.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3- milliyet.com.tr ( 19.07.2017 sayılı nüshası)          

4-kaheel7.com (Abduldaem al-Kaheel)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.