KENDİNİ YENİLEMEYEN GEÇMİŞTE KALMAYA MAHKUMDUR

(Toplumsal İlişkiler 752)

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهٖ يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْؕ وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهٖ مِنْ وَالٍ
İnsanoğlunun önünde ve arkasında, etrafını çepeçevre kuşatan ve her attığı adımda onu bir gölge gibi takip eden görevli melekler vardır ki, Allah’ın emriyle onu koruyup gözetir ve tüm davranışlarını bir bir kaydederler. Ve bütün bunlar, ilâhî yasalar çerçevesinde cereyan eder. İnsanın toplumsal ve bireysel hayatına yön veren bu yasalara göre: Bir toplum kendi özündeki nitelikleri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu —ister iyilik, ister kötülük yönünde olsun— değiştirmez. O hâlde kötülüğü tercih edenler, tercih ettikleri yönde değişime uğramaya mahkûmdurlar. Zira Allah, kendi yaptıkları şeyler nedeniyle bir toplumu cezalandırmaya karar verdi mi, hiçbir şey bunun önüne geçemez ve hiç kimse onları Allah’a karşı koruyamaz!” (Rad/11)

Değişmek inkişaf etmenin, gelişmenin en önemli özelliğidir. Ancak statik durağan toplumlar gelişemez ve medeniyet noktasında ilerleyemezler. Bu yüzden statüko insan için en önemli engel olarak gözüküyor.

Derisini değiştirmeyen yılan ölmeye mahkum örneğinde olduğu gibi, kendini yenilemeyenler de, geçmişte kalmaya mahkumdur. İnsan ve toplum, her daim kendini güncellemek zorundadır. Yoksa yaşadığı zamanın çok gerisinde kalacaklar.

Ancak değişim, değişim diyerek olmuyor bu işler. Birey ve toplum kendi özlerindekini değiştirmeye azmetmeliler. İstek ve yönelim şarttır. Bu değişimde ortaya konulacak irade de insanın kendi benlik kibirine kapılarak Allah’ın istediği özgün, has, doğru ve iyi olan iradeye ters olmamalıdır. Nurettin Topçu’nun dediği gibi çağın en önemli sorunu irade eğitimidir. Dergah yayınları arasında Mart 2012’de yayınlanan İradenin Davası Devlet ve Demokrasi adlı eserinde şunları söylüyor:

Gayesine ulaşabilen gerçek ve tam irade, fertten başlayan, aile ile devleti yani otoriteyi isteyen, millet ve insanlık basamaklarından da geçerek Allah’a ulaştıran iradedir. Biz damarlarımızdan sızan iradeyi, kendi eserimiz zannetmekle yanılıyoruz. Hakikatte irade birdir. O, istek halinde âleme yaygın kudretin bizdeki adıdır.

Aslında kendi kendini isteme halindeki varlığın adı olan bu evrensel iradeye biz sadece iştirak halinde yaşıyoruz. İslâm dünyasının küllî irade, cüz’î irade ayırımı sun’îdir. Benliğimizde barınan iradeyi âlemin iradesinden, daha şahsî ve tam adı ile Allah’ın iradesinden ayırıp onunkine denk bir kudret gibi düşünmek, zavallı insanlığımızın aczinden fışkıran bir kibirden başka bir şey değildir.

Hakikatte çarpışan kudretler yok; insanın sefâletleri ile ölçülemeyecek kadar büyük, âleme yaygın bir irade ile bizim ona iştirak eden ruh yapımız vardır. Bu iştirakin anlaşıldığı yerde insan şuur kazanıyor, yolumuz aydınlanıyor. Kurtuluş yolu diye, insan olan varlığımızı, sefaletleri ile birlikte mutlak samimiyet olan ilâhî iradeye ulaştırıp onunla birleştiren hareketler sistemine diyoruz.”

Şemsettin ÖZKAN

17.07.2022 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-1000kitap.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.