KELEBEK MİSALİDİR AŞK ANLAMAYANA             ÖMRÜ GÜNLÜK ANLAYANA BİR ÖMÜRLÜK

(Toplumsal İlişkiler 1356)

وَمِنْ اٰيَاتِهٖٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Kendilerinde sükûnet bulup, huzura eresiniz diye, kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi, aşk ve merhamet peydah etmesi de, O’nun varlığının, kudretinin ve yeniden diriltmesinin delillerindendir. Bunlarda gelişmeye devam eden, tefekkür-düşünme ağına sahip, faydalı sonuçlar elde edebilen toplumlar için, Allah’ın kudretini, kurduğu düzeni gösteren deliller, birçok dinî ve sosyal konunun çözümüne işaretler vardır.” (Rum/21)

         Aşk, sevgi, muhabbet, ülfet, meveddet, hubb ve vüdd her ne derseniz deyin hayatın menbaı ve kaynağıdır.

         Anlayacağınız olmazsa olmazımızdır. Nazım Hikmet; “kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük” derken, aşkı gereği gibi takdir edenlerin ve dahi etmeyenlerin pürmelalini açık eder aslında.

          Hz. Şemsi Tebrizi’nin o güzel anlatımıyla; “kadın; bilene nefes, bilmeyene nefsdir.” Aynı durum erkek içinde geçerlidir. Erkek bilene nefes, bilmeyene nefsdir.  

          Fuzuli “Aşk imiş, her ne var ise bu âlemde/ Gerisi kîlu kâl imiş” der. Tasavvuf erbabının çok konuştuğu bir hadis-i kutsi’ de: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve bilinmek için halkı yarattım” (Acluni/ Keşfü’l Hafa,II/132) buyrulur.

          Bu hadis bize, muhabbet(hoşlanılan şeye karşı duyulan meyil, sevgi, sevme, sevişme, aşk, ilgi, alaka, dostluk, dostça konuşma, sohbet ve yarenlik) öncelikle Hak’tan ortaya çıkmış ve bütün kâinatın yaratılmasına sebep olduğunu anlatır.                                                                    

          Bu evrende, aşkın yabancısı olabilecek bir zerre dahi bulamazsınız. Her şeyin Allah’a olan aşkının bir yer ve zamanda tecellisi vardır. Canlı cansız her şey O’nu yâd eder. Yalnız her yaratılmış, kendi zevk ve melekelerine göre bu eylemi gerçekleştirir. Bülbül, güle yanıp hazin hazin öterken, bir köpek sabaha karşı uzun uzun uluyarak, bir derviş gecenin bir yarısında çilehanede gözlerinden yaş akıtarak, öbür tarafta bir sarhoşun, bilmem kaç genelev kapısında naralar atarak bağırması da hep aşkın eseridir. Aşk birdir, sevgiler çeşit çeşittir.  Daha doğrusu tüm sevgiler; tek olan sevgilimiz Allah’ın çeşitli şekilde cilvesi ve tecellisinin eserleridir. 

         Âşıkları ağlatıp inleten aşk, sarmaşık demektir. Sarmaşık bilindiği üzere, nasıl bir yere girer o yeri sarıp sarmalar ve işgal ederse, aşk da girdiği kalbi öylece doldurur, istila eder. Muhiddin-i Arabi boşuna “ aşk muhabbetin ifratıdır” demiyor.

         Allah Kur’an’da şöyle buyurur: “Müminlerin Allah’a karşı pek şiddetli bir muhabbeti vardır.”  (Bakara/165)
Yusuf suresi 30. Ayetinde de şöyle buyrulur: “Yusuf’un muhabbeti, Züleyha’nın kalbini bir zar gibi ihata etti.” Hastalandığında Züleyha’dan kan alınınca sıçramış YUSUF diye yazmıştır. Hallac-ı Mansur el ve ayakları kesilince kanı ALLAH yazmıştır. Aşk bu işte…

          Aşk Yunus Emre’nin dediği gibi; “Yunus öldü deyu, sela verirler/ Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez.” 

Şemsettin ÖZKAN

13.03.2024 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.