İŞARET PARMAĞIN KARŞI TARAFI SUÇLARKEN DİKKAT ET ÜÇ PARMAĞINDA SENİ GÖSTERİYOR

(Toplumsal İlişkiler 545)


يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيراً مِنَ الظَّنِّؗ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضاًؕ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ رَحٖيمٌ
Ey iman edenler! Aşırı zandan kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Günah olan zan, asılsız tahminlere, evhamlara dayanarak insanları suçlamak veya cezalandırmaya kalkışmaktır. O hâlde, ne kadar çok zanla hareket ederseniz, yanılıp günaha girme ihtimaliniz de o derece artacaktır.
Bir de,
 evleneceği kişinin durumunu araştırma veya büyük suçluları takip etme gibi meşrû bir sebebe dayanmadıkça, birbirinizin mahrem yönlerini araştırmayın ve olası bir haksızlığı engellemek amacıyla evlilik, iş ortaklığı ve benzeri konularda taraflara önbilgi vererek uyarma veya şâhitlik yapma durumu hariç, lüzumsuz yere insanların kusurlarını sayıp dökerek birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Hiçbiriniz, bir başkasının arkasından onun hoşlanmayacağı sözler söylemesin. İçinizden hanginiz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? İşte bundan tiksindiniz değil mi? Oysa gıybet, bundan daha tiksinti verici bir günahtır! Öyleyse, Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden sakının! Allah’ın rahmetinden de hiçbir zaman ümidinizi kesmeyin! Doğrusu Allah, içtenlikle yapılan bütün tövbeleri kabul edendir, çok ama çok merhametlidir.” (Hucurat/12)

Hiç hatayı önce kendinde arayan birine rastladınız mı? Yani şu meşhur atasözümüzdeki iğneyi önce kendine batırandan söz ediyorum. Sahi hangimiz önce kendi yanlışları ile yüzleşiyor?

Bir İngiliz atasözü der ki; “ işaret parmağınla karşı tarafı suçlarken, dikkat et üç parmağın da seni gösteriyor.” Özeleştiri dediğimiz kişinin kendi düşünce, davranış ve eylemlerini nesnel eleştiri süzgecinden geçirme işini, yapmaya hazır mıyız, yoksa hemen hataları başkasına boca etme, ya da bir günah keçisi bulup, ona yükleme eğiliminde miyiz? Biz olayların tam olarak neresindeyiz değerli dostlar? Önce bunu çözmemiz gerekiyor.

Nurten Selma Çevikoğlu “Özeleştiri İnsana Neler Kazandırır?” başlıklı yazısında şöyle der:

İnsanın öz cevherini keşfederek geliştirmesi, kişinin şahsiyetine olumlu yönde tesir eder. Kendini özeleştiriye tâbi tutan insanın özgüveni artar. Hatasından, yanlışından kurtulma zevkini tadar. İyimserliği, hoşgörüsü ve nezâketi artar. Kendini eleştiren, kendisinin farkında olan başkalarının tenkitlerine karşı da tahammüllü olur.

Günümüzde maalesef herkes, başkalarını tenkit etme hususunda âdeta kıyasıya bir yarış içinde… Başkasının hatasını incelemekten kendisine dönüp bakma fırsatı bulamıyor. Aslında iğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batırmamız lâzım… Başkalarını bir eleştirirken kendimizi bin eleştirmeliyiz. Çünkü başkasını tenkit etmek, insanın nefsâniyetini ve kibrini şişirir. “Onlarda şu kötülükler var, bende yok!” duygusunu verir. Bu da kibirdir, ucubdur; yani kendini beğenip büyük görmedir. Dinimiz, bu iki kötü hasleti de yasaklamıştır. Çünkü kula düşen tevâzû ve acziyetini bilmektir. Bu da insanın kendi nefsine dönmesi, zaaf, hata ve kusurlarını görmesiyle mümkündür ki, buna “nefs muhâsebesi”, yani “öz eleştiri” denir.

Biz ne kadar kendi kusurlarımızla meşgul olursak, o kadar başkalarının kusurlarını aramaktan kurtuluruz. Ne kadar kendi derdimizle meşgul olursak, o kadar kendimizi bulmuş oluruz. Aksi hâlde gözümüz hep dışarıda, başkalarında olduğu müddetçe kendi “benliğimizi” unutur, kaybederiz.

Eskiler, “İslâm’ın şartı beş, altıncısı olsaydı, haddini bilmek olurdu!” demişler. Gerçekten bu, bilhassa günümüzde çok hayâtî bir ölçüdür. Bugün başımıza gelenlerin pek çoğu haddimizi aşmaktan gelmektedir. Haddini bilmek, kulluğunu bilmek, acziyetini, kusurlarını ve varsa, üstünlük ve meziyetlerini bilmek demektir. Haddini bilen, nerede ne konuşacağını, nerede, kime karşı ne yapacağını bilir. Haddini aşan, büyük yüklerin altına girer; rüzgâra tükürmeye kalkar. Neticede yaptığı en çok kendisine zarar verir. Nefsini hesaba çeken, bu ve benzeri büyük hatalara düşmekten kendisini korumuş olur.Kendini eleştirmeyi öğrenen, başkasına yönelttiği tenkitlerde de aşırılıktan uzak ve insaflı olur. Onların da insan olduğunu, birtakım zaaflarının olabileceğini görür, kabul eder. Herkesi, yetiştiği şart ve ortam ile değerlendirir. Herkesten dört dörtlük olmasını beklemez. Kısacası, hem gönül âleminde, hem de toplumda huzur; insanın kendisini tanıyıp tenkid edebilmesinden geçer.”

Şemsettin ÖZKAN

14.12.2021 KONYAALTI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-islamveihsan.com (Kaynak:Şebnem Dergisi, sayı:133, Mart 2016, N. Selma Çevikoğlu, “Özeleştiri İnsana Neler Kazandırır?” yazısından alıntı)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.