(Toplumsal İlişkiler 214)
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
“Ey Peygamber! Biz sana bu dünyada ebedî bir hayat bahşetmediğimiz gibi, senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik, bundan sonra da verecek değiliz; o hâlde, sen vakti zamanı gelir de ölürsen, senin ölümünü dört gözle bekleyen o insanlar dünyada ebedî mi kalacaklar? İmtihan hikmeti gereğince bir süre yaşasalar bile, eninde sonunda ölüp hesaba çekilmeyecekler mi? O hâlde, zalimlerin tehditlerinden korkma; sonunda ölüm bile olsa, mücâdeleden asla vazgeçme!”(Enbiya/34)
Hayat insana bağışlanmış mıdır? Hayır, ödünç verilmiştir. Bunu anlayamayanlar için Seneca’nın tabiriyle, herşey komedi gibi gelebilir, ama son espri unutulmamalıdır. Çünkü canlılara ödünç verilen hayat, geri alınmaktadır. Ne için? Yeniden diriliş için.
Özdemir Asaf; “bana surat asma hayat, misafirim sonuçta kalkar giderim,” derken insanın faniliğine dikkat çeker. Aslında Martin Luther King’in ifadesiyle yaşamın uzunluğu da önemli değildir. Asıl önemli olan hayatın nasıl yaşandığıdır. Kalitesidir, dolu dolu, kıpır kıpır oluşudur mühim olan.
Hayat ölmek için, ölmek de yeniden dirilmek içindir. Yunus Emre; “keşke demek için bile geçtir vakit, geçti ömür bir ah ile içi dolu eyvah ile” derken, çarçabuk bitiveren hayatımızı gözler önüne serer. Öyle değil mi değerli dostlar, harcanıp gitmiyor mu bu ömür dediğimiz şey, bazen bir sevda uğruna, bazen bir ümit uğruna, bazen de bir hiç uğruna. İn dereye suyun akışında ömrünün nasıl hızla geçtiğini seyret.
Ömrümüz kısa, yolumuz uzun ve bir o kadar da çetrefilli. Asıl olan bir gün nihayete erecek olan, bu küçük maratonu, insani değerlere, inanç ve vicdanımıza bağlı kalarak güzel noktalamaktır. Boş anlamsız konuşmalar için kullanılan; “leyleğin ömrü lak lakla geçer,” atasözünde olduğu gibi, ömrü boşa geçirmemek gerekir.
Hz. Mevlana “dünya hayatı bir rüyadan ibarettir. Dünyada servet sahibi olmak, rüyada define bulmaya benzer. Dünya malı, nesilden nesle aktarılır, ama hep dünyada kalır,” der ve mal, mülk hırsının insana vereceği zayiatın endişesini taşımakla beraber, bizi insani değerlere sıkı sıkıya bağlanmaya çağırır gibidir.
“Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür şah damarından daha yakın olan sevgiliyi aramakla geçiyor,” diyen sevgili Mevlana, uğruna adanılması gereken tek sevginin, bütün sevgilerin yegâne kaynağı Rabbimiz olduğunu, ne güzel vurgulamış. İşte uğruna ölünecek tek sevgi…
Üstat Necip Fazıl “şu hayatı fazla ciddiye almayın nasıl olsa içinden sağ olarak çıkamayacaksınız,” derken komedi sanatı yapmıyor. Tam tersine Seneca’nın “hayatı komedi sananlar son espriyi iyi düşünsünler,” sözüne atıf yapar. Yani ölüm eninde sonunda herkesin kapısını çalacak, toprak sizi de bağrına alacak demektir.
Muhammed Esed Kur’an Mesajı adlı tefsirinde Enbiya suresi’nin 34 nolu “EY PEYGAMBER, sana inanmayanlara hatırlat ki,” ayetini “bu ifade, inkarcıların, bu surenin 3. ayetinde sözü geçen, Muhammed (s.a.v)’in “onlar gibi ölümlü biri” olduğu yolundaki itirazlarıyla ve aynı zamanda, Allah’ın tüm elçilerinin ölümlü insanlar olduğunu belirten 7-8. ayetlerle bağlantılıdır,” diyerek açıklar.
Aynı ayetin devamı olan Biz senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik; cümlesini de bunun açık anlamı “biz sana da ölümsüzlük vermedik” yolundadır. (Karşılaştırma için: 39:30 “şüphesiz, sen ölümü tadacaksın”
Yine ayetin devamı olan ve imdi, sen ölürsen bunlar kendilerinin sonsuza kadar yaşayacaklarını mı sanıyorlar?” ayetini lafzen, “sanki, sen öleceksin de, onlar sonsuza kadar mı yaşayacaklar?” İnkarcıların, kendileri için ölüm ve ölümden sonra kalkış olmayacakmışcasına umursamazca davranmalarına ve bu davranışlarının hiçbir şekilde onları bu gerçeklerden kurtarmayacağına işaret eden bir ifade olduğunu söyler.
Şemsettin ÖZKAN 03.01.2021 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-suskunduvar.com
4-kuran.gen.tr