HAVADA UÇAN KUŞUN YERDE KOŞAN GÖLGESİNİ KOVALAMAK

(Toplumsal İlişkiler 191)


اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ
Görmez misin, Rabb’in ortaya koyduğu şaşmaz bir düzen ve ölçü sayesinde, nasıl da gölgeyi belli saatlerde kısaltıyor, belli saatlerde uzatıyor? Eğer dileseydi, kâinatı durağan bir hâlde yaratarak gölgeyi hareketsiz kılardı. Böylece yeryüzünün bir tarafı sürekli gece ve soğuk, diğer tarafı ise sürekli gündüz ve sıcak olurdu ki, bu da orada hayatı imkânsız hale getirirdi.Ayrıca Biz, gölgenin varlığını ışığa bağlı kılarak, güneşi ona delil kıldık.” (Furkan/45)

Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sinde şöyle bir pasaj var:

Kuş havadadır, gölgesi yerde kuş gibi uçar görünür. Ahmağın biri o gölgeyi avlamaya kalkışır, takati kalmayıncaya kadar koşar. O gölgenin havadaki kuşun aksi olduğundan, o gölgenin aslının nerde bulunduğundan haberi yoktur. Gölgeye doğru ok atar da, arayıp taramaktan sadağı boş kalır. Gölgeyi avlamak için sürat ve hararetle koşmaktan ve oraya buraya ok atmaktan ömür sadağı boşalmış ve hayatı heder olmuştur. Bir kişinin mürebbisi Allah olursa onu gölgeden de, hayalden de kurtarır. Allah’a kul olana, Allah gölge olur. O bu âlemde ölmüştür ama Allah ile dirilmiştir. Fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin Allah’ın gölgesi olan yüce zatın eteğine sarıl ki, böylece ahir zamanın eteği içinde olmaktan kurtulasın. ‘Keyfe meddezzıl?’ (Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi?) ayeti evliyanın nakşıdır. Çünkü veliler Allah’ın güneşinin nuruna delildirler. Bu vadide öyle delilsiz gitme! Halil İbrahim aleyhisselam gibi ‘La ühibbul âfilin’ (Ben batanları sevmem) de. Yürü gölgeye bakarak kendine bir güneş bul…”

Ahmağın biri o gölgeyi avlamaya kalkışır, takati kalmayıncaya kadar koşar,”derken Hz. Mevlana şunu anlatır bize;
Dünyanın zevklerinde saadet ve lezzet gölge gibidir. İnsan her ne kadar peşinden koşarsa o kadar dermansız kalır, o kadar hüsrana düşer. Çünkü bütün lezzetlerin ve sürekli ve gerçek mutlulukların aslı İlahi âlemdedir. Bundan dolayı akıllı avcı gölgeye değil gerçeğe sevgi ve istek duyar. Ahmak ise asıldan habersizdir. Hiç bir hayrı olmayan gölgeyi yani dünyada olan lezzetleri devamlı takip eder. Takip ederken ihtiyarlık gelir, yorulur. Önce pişman, sonra kederden perişan, daha sonra bunların acısıyla azap içinde olur. En sonunda uğursuz ve değersiz bir hâle gelecektir.

O gölgenin havadaki kuşun aksi olduğundan, o gölgenin aslının nerde bulunduğundan haberi yoktur. Gölgeye doğru ok atar da, arayıp taramaktan sadağı boş kalır,”derken de Hz. Pir; avcı, avlanmak için, kuşun gölgesini kuş zannederek ne kadar oku varsa arkasından atar. Sonuçta kendisi yorgun, bezgin, takatsiz kalmış, okları faydasız yere tükenmiş olur. Ahmak da dünya zevkleri ve ihtişamını fayda verecek zanneder ve gerçek olduğuna inanır. Bunları ele geçirmek düşüncesiyle meşgul oldukça yorgun, takatsiz kalır. Ebedî saadetten mahrum kalır. Daha dünyada iken gamlara ve kederlere düşer.

Gölgeyi avlamak için sürat ve hararetle koşmaktan ve oraya buraya ok atmaktan ömür sadağı boşalmış ve hayatı heder olmuştur. Bir kişinin mürebbisi Allah olursa onu gölgeden de, hayalden de kurtarır.” Allah’ın gölgesinden maksat; Arif olan mürşittir. Terbiye edici bir yüce zat olunca dünyevi lezzetlerin, şeklen var aslen yok olduğunu, gerçeğin bilgisini isteyene öğretir. Böylece onu birçok ham sevdadan kurtarır. Korkularından emin eyler.

Allah’a kul olana, Allah gölge olur. O bu âlemde ölmüştür ama Allah ile dirilmiştir.” YaniAllah’a köle olan, iradesini onun emirlerine bağlayan, Allah’ın gölgesidir. Dünya ile sınırlı olan ve ahirete ait olmayan hâller için ölü gibidir. Ama Rabbanî iradenin icrası için diridir. O köle “MUTU KABLE EN TEMUTU: Ölmeden önce ölünüz” hadis-i şerifinin sırrına ermiştir. İrfan sahiplerinin katında, iki cihanda da övünç kaynağıdır.

Fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin Allah’ın gölgesi olan yüce zatın eteğine sarıl ki, böylece ahir zamanın eteği içinde olmaktan kurtulmuş olursun,” derken Hz. Mevlana,burada “ahir zaman eteği” tabirinden üç mana anlaşılır demektedir. Biri zaman geçtikçe inançsızlık ve ahlâksızlığın eskiye oranla daha çoğalmasıdır. Diğer anlamı; bunca zamanlar boyunca birçok nesiller geçmesi nedeniyle mevcut zamanlarımızın ahir zaman sayılmasıdır. Üçüncü anlamı ise; her insanın ömrünün günleri daima akıp giderek ölüme yaklaşmasıdır. Bundan dolayı ahir zamanın, insana getireceği kötülüklerden ve ömrün kendinden ortaya çıkan zorluklar ve güçlüklerden kurtulmak için bir insanı kâmilin, arifin yardımına ve hikmetine başvurmak kurtuluşun çaresidir.

“ ‘Keyfe meddezzıl?’ (Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi?) ayeti evliyanın nakşıdır. Çünkü veliler Allah’ın güneşinin nuruna delildirler.” sözü şöyle açıklanabilir:Evliya, üç yönden Hak Teâlâ Hazretlerinin gölgesine benzetilebilir.

– Birincisi; insan sıcakta bir gölge altına girince cismen ısının eziyetinden kurtulduğu gibi, bir evliyaya sığınınca birçok ızdıraptan kurtulmuş olur.

– İkincisi; bir yerde gölge görününce güneşe ve ışığa delil olur. Evliya da Allah’ın nuruna delildir.

– Üçüncüsü; gölge her yönden güneşe tabidir. Evliya da Cenabı Hakkın her emrine sürekli uymaktadır. Bu ayeti kerime Furkan Suresinin kırk beşinci ayetidir.

Bu vadide öyle delilsiz gitme! Halil İbrahim aleyhisselam gibi ‘La ühibbul âfilin’ (Ben batanları sevmem) de,” sözündevadiden maksat dünyadır. Dünyadayken kendi fikrinle hareket etme. Bir arif, bir Allah’ın yakın kulunun nasihat ve yardımıyla hareket et. Göreceğin şatafata, yönelişe, zevke, lezzete aldanma. Böyle yok olup gitmeye mahkûm şeyleri sevme. Bunları başarabilirsen; kulluğa ve sevgiye yegâne şayan olan, Hay: diri, Baki: ebedi olan Allah’ı bulursun. Mutlu olursun. Ölümsüzlerin arasına katılmış olursun. Bu ayeti kerime Enam Suresinin yetmiş ikinci ayetidir. O vakit Hazret-i İbrahim’i gece karanlığıyla örttü ve kapladı. Hazreti İbrahim bir yıldız görünce işte benim Rabbim dedi. Yıldız battı. Batanları sevmem dedi. Hazreti İbrahim ayı doğmuş gördü. Budur benim Rabbim dedi. Ayın da battığını görünce eğer benim Rabbim bana hidayet vermezse asilerden sapkınlardan olurum dedi. Güneşi doğmuş görünce, dedi benim Rabbim budur bu daha büyüktür. Ama güneşin de battığını görünce dedi ki ey benim kavmim! Ben Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben yüzümü gökleri ve yeri yaratan, O yaratıcının tarafına yönelttim. Hak dinine uydum. Ben Allah-u Teâlâ’ya ortak koşanlardan değilim.

Hz. Mevlana yerdeki gölgeyi (oyun ve eğlenceden ibaret olan şu dünyayı) kovalamayı bırakıp gökteki güneşi bulmayı önerir. Hocası Şems’in anlamının da güneş olması öyle rastgele beyitlerde işlenmiş değildir.“Yürü gölgeye bakarak kendine bir güneş bul. Şah Şemsi Tebriz-inin eteğine yapış.” sözüyle de Şemsi Tebriz-i Hazretlerinin “Saye-i Huda: Allah’ın gölgesi” ve muhakkak surette evliyaullahtan olduğuna vurgu yapar.

Şemsettin ÖZKAN

11.12.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-suskunduvar.com Bakınız:-Mesnevi, 406-435. beyitler (bakınız: “Mecnun’un Leylesı Sen misin?” adlı yazımız)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.