GÜL TUTAN ELE DİKEN BATMALI AŞKA GÖNÜL VEREN AŞKININ KAPISINDA YATMALI

(Toplumsal İlişkiler 195)


اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ
Yoksa siz ey iman edenler, sizden önceki ümmetlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden, öyle kolayca cennete girebileceğinizi mi sanıyordunuz? Sizden önceki ümmetler öyle zorluklarla, öyle sıkıntılarla karşılaşmış, öylesine çetin imtihânlarla sarsılmışlardı ki, nihâyet o zamanki Peygamber ve onunla birlikte inananlar, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek hâle gelmişlerdi.İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır!” (Bakara/214)

Öyle ucuz değil, gül koklamak. Gül tutan ele diken batmalı. Bir AŞK’a gönül veren; AŞK’ının kapısında yatmalı,” diyen Hz. Mevlana, her nimetin bir külfete tabi olduğunu anlatmıyor mu sizce? Sevgilinin belasına uğramaktan kaçma! Eğer bu cefaya uğramazsan pişmezsin diyen de o. Cevher harda insan darda pişmiyor mu? O zaman bu modern çağda niçin çocuklarımızı aşırı korumacı bir anlayışla yetiştirmekte diretiyoruz? Neden sıcak sudan soğuk suya elleri değmiyor? Hayata gerçekten bu davranışlarımızla onları hazırlayabiliyor muyuz? “Hayatın nimetlerinin değerini bize öğreten ancak hayatın zahmetleridir” diyen Goethe haklı değil midir?

Hz. Mevlana; “Gülün güzel kokulu olması, onun dikenlere katlanmasıdır. Zîra gülün dostu dikendir.” der. Hiçbir güzellik yoktur ki güçlüklerin, çilelerin ardında gizlenmiş olmasın. Gaflet dikenini aşmadan ayıklık gülistânına kavuşulamaz. Benlik dikeninden kurtulmadan mânevî varlığa erişilemez. Gözyaşı dikenlerini aşmadan gülmeye hak kazanılamaz. Ölüm dikenini aşmadan ebedî hayata erilemez.

Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm- da, gülün ateşten dikenlerini aştıktan sonra gülistâna kavuşmuş ve târifi mümkün olmayan huzûru bulmuştur. Hazret-i Mevlânâ şöyle der: “Bahçede bulunan gül, yanağını kirlerden arındırmış, gömleğini yırtmış tebessüm ediyor. Dikenlerin verdiği acılara, kederlere sabrediyor. Âdetâ; “ey insanoğlu, sen de benim gibi ol! Dikenle beraber bulunduğum için neden gama düşeyim? Neden kendimi kedere salayım? Ben ki gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliğine katlandığım için elde ettim. Onun vesîlesi ile âleme güzellikler ve hoş kokular takdîm etme imkânına kavuştum. Dikenle hoş geçinmek, bana daha neler neler kazandırdı!..” diyordu.”(Osman Nûri Topbaş, Muhabbet ve Mârifet, s. 207)

Hakîkatte gül, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sembolüdür. Yani güllerin şâhı, Efendimiz -aleyhisselâtü vesselâm-’dır. Bizler de güzel hâlimiz ve ahlâkımızla o gülün bir şebnemi olmaya gayret etmeliyiz. Müslüman; zarîf, ince ruhlu, hassas ve güzel bir insan olması hasebiyle güle benzer. Gül bahçesi mîsali, binbir güzellikler kendisinde hayat bulur. Hâsılı şairin dediği gibi bir bakış açısına sahip olmalıyız; 

Hoştur bana Sen’den gelen,

Ya gonca gül, yâhud diken!

Ya hil’at ü yâhud kefen!

Kahrın da hoş, lütfun da hoş!”

Şemsettin ÖZKAN

15.12.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-altinoluk.com (Osman Ersan 2007 Nisan sayı:254 Gül Dikeni İle Güzeldir yazısından alıntı)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.