BAKTIĞIN BENİM GÖRDÜĞÜN SENSİN

(Toplumsal İlişkiler 458)


بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُؕ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاؕ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ 


‘‘Aslına bakarsanız, Biz bunları da, bunların atalarını da nîmetler içinde yaşattık; böylece, hayat gözlerinde hiç bitmeyecekmiş gibi uzun göründü. Sahip oldukları servet, güç ve saltanatın ebediyen süreceğini zannedip azgınlaşmaya, hiç ölmeyecekmiş gibi davranmaya başladılar. Oysa görmüyorlar mı ki, Biz hüküm ve kudretimizle yeryüzüne gelip, onu her yanından nasıl peyderpey eksiltiyoruz?
Geçmişte yaşamış nice toplumların, azgınlıklarından dolayı yok edildiğini bilmiyorlar mı? Depremlerle, savaşlarla, toplumsal ve ekonomik krizlerle nüfuslarını nasıl kırıp dağıttığımızı, üzerlerindeki ablukayı her geçen gün daralttığımızı görmüyorlar mı? Çevrelerinden, dost ve akrabalarından birer ikişer mezara yolladıkları insanların hâlini düşünüp ibret almıyorlar mı? Bütün bunlar, yaklaşan felâketin habercisi değil mi?
Hal böyleyken, inkârcılar, hak ve hakikat karşısında hâlâ üstün geleceklerini mizannediyorlar?’’ (Enbiya 44)

Her dönemin münazara konularından biriydi belki de bakmakla görmek arasındaki farklılıkları tartışma konusu. Aslına bakarsanız güzel bir konuydu şahsi kanaatim. Genelde de baskın gelenler görmeyi savunanlardı haklı olarak.

Bakmak ile görmek arasında -genel anlamda- ince bir fark vardır. Bakmak: insanın yüzüyle gözüyle bir şeye doğru yönelmesi demektir. Bu yöneliş, bakılan nesneyi yakından tanımaya, idrak etmeye, kavramaya, anlamaya yönelik ise, buna görmek denir. Eğer bu bakışta kasıtlı bir tecessüs, tanımaya yönelik bir tahassüs, bir bakış yoksa, buna görmek değil, bakmak demek daha doğru olur.

Buna yaygın olarak bilinen meşhur bir misal verecek olursak şunu söyleyebiliriz: Bir insan uzakta olan bir cisme dikkatle bakmakta iken, yakından gözüne ilişen şeyleri fark etmez. Keza çok yakın bir nesneye bakarken, uzaktan göze ilişen şeyler fark edilmez. Demek ki, her bakmak görmek değil, fakat her görmek aynı zamanda bakmaktır. Bu açıklamalar ışığında Kur’an-ı Kerime bakmak ile görmek arasındaki farka bakacak olursak;

*Kur’an’ı gözleriyle yüzünden okuyan, fakat kalbi gaflet içinde olan bir kimse Kur’an’a bakıyor, fakat görmüyor.

*Keza, aslında manasını bildiği halde, Kur’an’ın manasını düşünmeden aceleyle ayetleri okuyup hatmetmek isteyen kimse de Kur’an’a bakıyor, fakat görmüyor. Yani manasını kavramıyor…

*İslam literatürüne göre, Kur’an’ı yüzünde okumak daha sevaplıdır. Çünkü yüzünden okumakla kişi hem gözleriyle Allah’ın kitabına bakıyor hem de kalbiyle onun mesajlarını algılıyor. Yani hem bakıyor hem de görüyor…

Hz. Mevlana ‘‘baktığın benim gördüğün sensin’’ derken bakmanın maddi gözün işi olduğunu, ama görmenin de gönül

işi olduğunu ne güzel anlatır. Bu yüzden çok konuşup eleştiri yapanlar aslında kıyasıya kendilerini eleitirmekten başka bir şey yapmıyorlar. Karşında görüp eleştirip hakir gördüğün şahıstaki o davranışlar elan sende mevcut.

Hatta bazıları başkalarına bakarken gördükleri yanlışlar konusunda Hz. Pir ‘insanların işlediği günahtan haberin olabilir ama ya o şahsın tövbe edip günahlarından arındığından da haberin var mı?’ der.

Şemsettin ÖZKAN

16.09.2021 KONYAALTI

KAYNAKLAR

1=kuran.diyanet.gov.tr

2=kuranmealş.com

3=sorularlaislamiyet.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.