(Toplumsal İlişkiler 176)
وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۚ
وَاقْصِدْ ف۪ي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَۜ اِنَّ اَنْكَرَ الْاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَم۪يرِ۟
“Sakın gurura kapılıp da, insanları küçümseyerek onlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde çalımlı çalımlı yürüme, dâimâ saygılı ve alçakgönüllü ol! Çünkü Allah, gurura kapılıp başkalarına karşı büyüklük taslayan hiç kimseyi sevmez.”(Lokman/18)
“Yürüyüşünde, davranışlarında ölçülü ve dengeli ol; kibirli davranma, fakat onurunun ayaklar altında çiğnenmesine de izin verme! Konuşma üslûbun ve ses tonun, içinde bulunduğun ortama ve muhataplarının durumuna uygun olsun. Dâimâ edepli ve terbiyeli ol, başkalarını rahatsız edecek şekilde, lüzumsuz yere konuşma. Şeytan gibi kibre kapılarak ‘ben bilirim’ iddasıyla büyüklük taslayarak sesini yükseltme! Böyle kimseler anırıp duran eşeklere benzer. Çünkü, Hz. Peygamber’in dediği gibi eşekler şeytan görünce anırırlar. Onun için hiç kuşkusuz, seslerin en çirkini şeytan sebebiyle, onun emriyle söylenen, şeytan kaynaklı seslerdir, eşeklerin sesleridir!” (Lokman/19)
Hz. İsa (a.s) “kendini büyük gören küçük, küçük görense büyüktür,” buyururken insanda varolması gereken yüce bir özelliğe dikkatlerimizi çeker: TEVAZU yani alçakgönüllülük.
Sözlükte tevazu , “büyüklenmemek, alçakgönüllülük ve gösterişsizlik” gibi anlamlara gelir. İnsanın kişiliği için yolda, pazarda ve çarşılarda yürümesi ölçü olabilmektedir. Kur’an büyüklenerek yürümeyi haram kılar:
“Yeryüzünde şımarıklık taslayarak yürüme. Çünkü sen ne yeri delebilirsin ne de boyca dağlara erebilirsin.”(İsra/37)
Gerek Lokman suresinde gerekse İsra suresinde geçen ayetler dikkatlice incelenirse söz konusu olan ne adım ne de yürüyüş şeklidir. Hızlı ve yavaş yürüme konusunda bir kural konulmuş olamaz. Adam yürüyüşe çıkmış yavaş yavaş yürüyor ya da spor yapıyor koşuyor bir sakınca ve şöyle şöyle yürüyeceksin diye bir kanun ve yönetmelik konamaz. Asıl kasdedilen kibirli gösterişli yürüyen kimsenin ruh halini yansıtmadır. Servet, güzellik, bilgi, kuvvet, iktidar gibi unsurlar insanı gururlu ve kibirli hale getirebilir. Bazen de bir insanın kendini beğenmişliği gösterişe kaçan bir tevazu takva ve dindarlık şeklini alıp yürüyüşüne yansıyabilir veyahutta bunun tam tersi dünyanın dertlerinden bunalmış biri dünyaya insanlara küsüp hasta insanlar gibi yürümeyi kendine adet edinebilir. İşte Lokman’ın demek istediği de tam olarak şu;
“bu akıl ve ruh durumlarından kaçın evladım, gösterişsiz, hava atmadan mütevazı ve asil biri gibi yürü. Sade ol, samimi ol ve şov yapma!
“Allah’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde vakarla yürürler.” (Furkan/63)
Kur’an’ın en iyi uygulayıcısı Hz. Muhammed (s.a.v)’in yürüyüşünü anlatan sahabe Ebu Hüreyre(r.a) şunları söyler: “Rasulullah (s.a.v) ayağının bütünü ile yere basardı. Ayağında boşluk olmazdı. (Parmakları ve ökçeleri üzerine basmazdı, ayaklarını düz basardı.) Bütün vücudu ile öne döner ve bütün vücudu ile geri dönerdi. Ne ondan önce ne ondan sonra onun gibisini (bu güzellikte) görmedim.”(Buhari,edebü’l müfred,2, 520 ‘hadis no:1155’)
Şimdi vereceğim örnek Konya’mızın evliyası muhterem Hacıveyiszade’nin babası Hacı Veyis efendiye (cami imamına) ait. Vefatından sonra hanımı torunu Ali Ulvi Kurucu’ya şunları anlatıyor:
“Deden merhom, tam elli sene her işi yaptı. Tek kuruş maaş almadı. Köyde bir tarlamız vardı. O tarlayı ektirir, biçtirir, ordan gelenle geçinirdik. Başka bişiciğimiz de yoğudu. Kıt kanaat geçinirdik, ama kimseye belli etmez, kimseden bişiy istemez, almazdı. Hep virirdi virebildiğince. Deden merhom işte böyle bir insandı oğul!..
Gabri cennet olasıcaya birgün;
– Efendi didim, havalar yüzünü eğdi, gış geliyor, bana entarilik bir pazen alsan…
– İnşallah dedi. Parası olmayınca inşallah der, başka bişiy söylemezdi rahmetli. Bir iki gün geçti, bir daha söyledim gine;
– İnşallah dedi.
Birkaç gün sonra bir daha söğledim. Gine;
– İnşallah, diyince ağzımdan şu çıkmış:
– Efendi bu mahallenin halkında hiç mi utanma yok? Hiç düşünmezler mi, bu hoca efendinin bir evi var, barkı var, çoluk çocuğu var, ne yapar ne eder diye? Bu hoca beş tane çocuk büyüttü, ne yerler ne içerler, ne giyerler diye hiç mi akıllarına gelmiyor? (O dönem imamlara devlet maaşı verilmiyor)
Dimissim(demişim, deyivermişim…) Amaniin, amaniin! Deden merhom gabri cennet olasıca, bir öfkelendi, bir öfkelendi… Hiç öyle öfkelendiğini görmemiştim:
-Muhsine, Muhsineeee!… dedi. Aman ağzındaki tükrüğü yutarım dime! Yutma tükür!… Bu söz karnına gitmesin. Ağzından çıkan bu söz Beyşehir gölüne düşse göl zehirlenir, balıklar ölür. Tükür o sözü çabuk, yutma!… Tövbe et, istiğfar et!… Ben boynumu büküp istiğfar çekmeye başlayınca sesi yumuşadı. Mesele ne olursa olsun, kırmayı sevmezdi. Yanık gevrek bir sesle;
– Muhsine dedi, benim mahallemdeki cemaat doğudan gelen muhacirlerdir. Ben elimden gelse hicret edip gelen bu insanlara maaş bağlarım. Ben onlardan nasıl bir şey umarım,” dedi.
Şu insanlardaki gösterişsizliğe, sadeliğe ve tevazuya bakın. İşte İslam’ı yaşama diye ben buna derim. Adam, bu mübarek insan İslam’ı yaşıyor. İslamcılık yapmıyor. İşte Kur’an’ı, Peygamberi bu insanlar sevdiriyor. Temsil ve takdim noktasında mükemmel Müslüman bu. İnsanın derecesini ve değerini yükselten de alçakgönüllülüğü ve sadeliği değil mi? Hani bir atasözümüz vardır;” “Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar,” diye. Alçakgönüllüler her daim toplum nezdinde sevilirler, hürmet görürler ne diye böbürlenmedikleri, kibirlenmedikleri için. Ya yüce uçup büyüklenenler ne olacak? Elbette alçağa konacaklar, yani toplum tarafından asla ve kat’a sevilmeyeceklerdir.
Şemsettin ÖZKAN
25.11.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-Şemsettin ÖZKAN, (Kur’an ve Sünnete Göre) İNSANI TANIMA SANATI(Psiko Sosyal Yaklaşımlar) henüz basılmadı
4-Mustafa Özdamar, Hacıveyiszade, İst. 1995, Kırk Kandil yayınları