(Toplumsal İlişkiler 24)
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَا۬يْءٍ اِنّ۪ي فَاعِلٌ ذٰلِكَ غَداًۙ “Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme!” (Kehf suresi, 23. Ayeti)
Yarın, yarın, hep yarın… Yarın ne yapacaksın kazılırsa mezarın? Hayat bugündür. Oysaki düşündüğümüz hep yarın. Ömrümüz sürekli bir şeyleri yarına ertelemekle geçiyor. Hayallerimizi, umutlarımızı ve sevgi sözlerimizi… Affetmeyi, inandıklarımızı gerçekleştirmeyi hep yarına erteliyoruz. Ama bir şeyi unutuyoruz. Neyi mi? Yaşanacak kaç yarınımız olduğunu bilmediğimizi, akıl etmeyi.
“Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, bugün sana hayat veren su, yarın seni boğabilir,” der Hz. Mevlana. Yarın; gelecek, ilerideki zaman, bugünden sonra gelecek ilk gün… Kim bilir yarınlar neye gebe? Sahi yarın diye bir şey var mı? Yarına çıkacak mıyız? Yarın ne olacağımızı bilen var mı? Yarın belki de Cemil Meriç’in ifadesiyle tahmin olduğundan ötürü planlama yapılması içindir:
Dün tecrübedir, “öğren.” Yarın tahmindir, “planla.” Bugün fırsattır, “kullan.” “Yapman gereken hayırlı işleri asla yarına bırakma. Bakarsın yarın olur da sen olmazsın,” derken Hz. Ali efendimiz de planlamanın daha bugünden eylem safhasına geçmesini önerir bizlere. Bugün fırsatını değerlendirmenin önemine işaret eder.
Kehf suresi 23-24 ayetler yarınlara dair neyi nasıl yapacağımıza dair bizlere bir rota çizer:
“Allah izin verirse” demeden hiçbir şey için, ‘Şu işi yarın yapacağım’ deme! Unuttuğun takdirde rabbini an ve ‘Umarım rabbim bana, doğruya bundan daha yakın yolu gösterir’ de.”
Ashâb-ı Kehf kıssası Hz. Peygamber’e sorulduğunda “Allah izin verirse” demeden, “Yarın size cevap vereceğim” dedi. Bu sebeple bir süre vahiy kesildi. Bu bir uyarıydı. Nitekim on beş gün sonra vahiy geldiğinde yüce Allah Hz. Peygamber’i şöyle uyarıyordu: “Allah izin verirse demeden hiçbir şey için ‘Şu işi yarın yapacağım’ deme!” Hiç kimse yarın ne yapacağını bilemez (bk. Lokmân 31/34). Zira bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın iradesi yeterli değildir, Allah’ın da onun olmasını dilemesi gerekir. Bu irşat ve uyarılar sebebiyle gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken işi Allah’ın iradesine bağlamak yani “Allah izin verirse” demek güzel görülmüştür. Türkçede yaygın olarak kullanılan ve ayet metnindeki lafza uygun bir dilek ifadesi olan “inşallah” deyiminin anlamı da budur (başka bazı ayetlerde de bu ifade aynı lafızla yer alır, meselâ bk. Kehf 18/69; Kasas 28/27; Sâffât 37/102).
Hz. Mevlana Mesnevi’de Hz. Musa’dan (a.s) hayvanların dilinden anlamayı çok isteyen adamın yarın olacakları önceden öğrenmesiyle birlikte önce güzel gibi görünen ama sonunda yaşadığı travmayı çarpıcı bir dille hikâye eder:
Bir gün Hz. Musa’ya genç bir adam geldi.
– Ey Musa! Bana hayvanların dilini öğret. Bu şekilde kur-dun-kuşun sözlerini duyayım da, dinime ait işlerde ibret sahibi olayım. Bakıyorum da bütün insanlar ekmek, su, şan, şeref, makam, mevki ve karın doyurmaktan başka şey konuşmuyorlar. Belki hayvanlar âlemi insanlardan daha farklıdır. Dünyadan göçme zamanına ait bilgi ve tecrübeler vardır, dedi.
Hz. Musa genç adama:
– Git! Bu isteğinden vazgeç. Bu istek her zaman tehlike getirir. İbret almayı ve uyanmayı kitaptan, sözden, harften ve dudaktan değil, Allah’tan iste, diye tavsiyede bulundu.
Hz. Musa’nın kendisine istediğini vermemesi, tam tersine engellemesi adamın isteğini iyice artırdı. Zaten insan men edildiği şeye istekli olur. Yasak, arzu uyandırır, derler.
Genç adam bir müddet sonra Hz. Musa’nın karşısına tekrar çıktı. Türlü diller dökerek:
– Ey Musa! Dünya ve içindekiler senin nurunla kıymet buldu. Sen öyle cömert ve istekleri kabul eden birisin ki benim bu isteğimi geri çevirmek senin gibi kerim ve cömert birine yakışmaz. Sen ki “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” diyen Cenabı Hakk’ın halifesisin. Eğer benim ümidimi boşa giderirsen, isteğimi yerine getirmezsen beni üzersin, diye ısrar etti.
Hz. Musa adamın bu tavrı karşısında Rabbiyle konuştu. Çünkü Hz. Musa’nın bir özelliği de kelim olması, yani Allah ile konuşmasıdır.
Hz. Musa:
– Ya Rabbi! Bu eğriyi doğrudan ayıramayan ve nasihat da dinlemeyen adamı şeytan esir etmiş. İstediğini yaptırtıyor.
Şimdi ben ona istediğini öğretirsem ona bu öğrendiğinin zararı dokunacak. Eğer öğretmezsem kalbi bana karşı kötü duygular besleyecek, dedi.
Cenabı Hak:
– Ey Musa! Öğret. Çünkü biz lütuf ve keremimizden, hiçbir duayı reddetmeyiz.
Hz. Musa:
-Ya Rabbi! Ya öğreneceği bilgiler, onun zararına olursa? Bazen insanın her şeye gücünün yetmediğini bilmesi onun için en güzel sermaye olmaz mı, diye adamın isteğinin iyi olmadığı hakkında Allah-u Teâlâ ile konuştu.
Cenabı Hak:
– Ey Musa! Sen onun istediğini yap, dedi.
Hz. Musa, o adama bir kez daha öğüt vermeyi denedi:
– Aman dikkat et! İsteğinde ısrarlı olma! İstediğin şey, senin zararına olacaktır. Vazgeç bundan. Allah’tan kork. Şeytan seni aldatmış. Soruda ve istekte aşırı gidersen hoşlanmayacağın şeyler olabilir, dedi.
Adam bu sefer:
– Bari şu kapıda oturan köpeğin ve tavuğun dillerini olsun öğret, diye yalvardı.
Hz. Musa bu aşırı ısrar karşısında adamın teklifini kabul etti:
– Haydi git! Allah’ın lütfu erişti. Bu ikisinin dillerini anlayabileceksin, dedi.
Adam sevinerek gitti…
Sabah olunca, kahvaltıdan sonra hizmetçi sofrayı silkti. Sofra bezinden bir parça bayat ekmek düştü.
Adam ”acaba isteğim oldu mu?” diye kapı eşiğinde durdu ve hayvanları dinlemeye başladı. Düşen kuru ekmek parçasını, horoz çabucak kaptı. Köpek horoza:
– Sen buğday da yiyebiliyorsun. Ben ise, yiyemiyorum. Bu şekilde ekmek parçasını kapman bana zulüm olmadı mı? Sen kısmetimi elimden aldın, diye çıkıştı.
Horoz:
– Merak etme, köpek kardeş. Allah sana bu ekmek parçasına karşılık daha güzel şeyler verecek.
Köpek sevinerek:
– Peki ama nasıl? Horoz:
– Sahibimizin atı sakatlanacak ve ölecek. Atın ölümü köpeklere bayram olacak. Çalışıp çabalamadan bir hayli rızk eline geçecek. Yarın doyuncaya kadar yersin. Üzülmeyi de bırak, dedi.
Ev sahibi, hayvanların konuşmasını anlamıştı. ”Bak! Bir de Hz. Musa bana hayvanların dilini öğrenmenin zarar olacağını söylemişti. Hiç de öyle olmadı. Hemen atı satayım ve maddi zararından kurtulmuş olayım” diye sevinerek at pazarına gitti. Atı sattı.
Ertesi gün hizmetçi sofrayı silktiğinde ekmek parçasını horoz yine çabucak kapıverdi. Köpek kızgın bir halde:
– Ey yalancı horoz! Sen hem zalimsin, hem yalancısın. Hem benim yiyeceğimi kapıveriyorsun, hem de beni yalanlarınla oyalıyorsun. Hani at sakatlanacak demiştin?
Sahibinin atı sattığından haberi olan horoz:
– Ben yalancı değilim. Evet, at sakatlandı ama başka yerde. Sahibimiz atı sattı ve zarardan kurtuldu. O zararı, atı satın alanlara çektirdi. Ama yarın katırı sakatlanacak, o köpeklere nimet olacak” dedi.
Bu sözleri duyan ev sahibi zarardan kurtulmanın sevinciyle katırını da sattı. Dertten ve ziyandan kurtulduğunu sandı.
Üçüncü gün de horoz ekmeği yine kapınca köpek horoza: – Yine zalimlik ve yalancılık yaptın. Yalancılık senin mesleğin mi oldu, diye hiddetlendi.
Horoz:
– Ben ne yapabilirim? Katırı da alelacele sattı. Zararı yine başkasına çektirdi. Başka yerdeki köpekler sevindi. Fakat üzülme, yarın kölesi ölecek. Ölünce de ölenin akrabası, yoksullara, köpeklere ekmek dağıtacak, dedi.
Adam bu sözleri de duymuştu. Hemen kölesini alarak satmaya götürdü. Böylece bir zarardan daha kurtulduğuna memnun oldu. Bir anda üç zarardan kurtuldum diye şükretti. ”İyi ki köpek ve tavukların dilini öğrenmişim. Bana çok faydası oldu.” dedi.
Ertesi gün yine ekmeği elden giden, günlerdir aç kalan köpek, açlığın ve aldatılmışlığın etkisiyle horoza kızdı ve:
– Beni aç bıraktığın gibi, yine aldattın, dedi. Horoz:
– Hayır ne ben, ne de başka horozlar yalan söylemez. Biz horozlar, müezzin gibi doğru söyler, insanları sabah namaza kaldırırız. Vakitsiz bir söz söylersek ”vakitsiz öten horozun başını keserler” atasözünde olduğu gibi kafamız gider. Nasıl olur da sana yalan söyleyebilirim?
Satılan köle, müşterinin yanında öldü. Alanın zararına sebep oldu. Bizim sahibimizde zarardan kurtuldu. Fakat o kendi kanına girdi. Bir ziyana uğramak, birçok ziyanı uzaklaştıracaktı. Fakat o, bunu anlayamadı. Şimdi de kendi canından olacak. Yarın bizim efendi ölecek. Varisleri üzüntüyle öküzü kesecekler. Böylece ev sahibi ölüp gidecek ve sana bol bol rızk gelecek. Mahalleli, konu komşu, akraba herkes, bu ziyafetten nasibini alacak, dedi.
Adam horozdan öleceğini işitince koşarak, üzüntüyle Hz. Musa’nın yanına geldi:
– Ey Musa! Yardım et, diye yalvardı. Hz. Musa:
– Atı, katırı, köleyi sattığın gibi şimdi de git, kendini sat ve kurtul. Madem ki bu işte usta oldun. Bu seferde yine öyle yap ve musibetten kurtul.
Ben Allah’ın bana bildirdiği kadarını önceden görmüş ve bu işe rıza göstermemiştim.
Adam yalvarmaya devam etti:
– Ey iyi ahlaklı Musa! Yaptığım hatayı başıma kakma ve yüzüme vurma.
Ben iyiliğe layık bir adam değilim. Benden ancak böyle bir hareket beklenebilir. Fakat senin gibi biri benim bu densizliğime ancak iyi karşılıkta bulunabilir. İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı, denilir. Lütfet, benim gibi kötüye iyilikle davran.
Hz. Musa:
– Oğul! Ok yaydan fırladı. Okun yaya dönmesi artık mümkün değil. Bundan böyle olacağı geri çevirmek mümkün değil. Takdir böyle…
Fakat Cenabı Hakkın lütuf ve kereminden umarım ki ölürken imanlı gidersin.
Hz. Musa adamın imanlı gitmesi için dua etmeye başladı. Adamın rengi o esnada değişti. Midesi bulanmaya, gözü kararmaya başladı. Koşarak tas getirdiler. Adamı alıp evine götürdüler, yatırdılar.
Hz. Musa:
– Ya Rabbi! Onun imanını alma. O söz dinlemedi. İsyan etti ama sen ona karşı büyüklüğünü göster, günahlarını affet. Ona bu yükü kaldıramayacağını söyledim. Sözümü anlamadı. Başından savıyor sandı. İşler ancak ehline verilir. Ehli olmadığı, kaldıramayacağı bir işi öğrenmeye, yapmaya kalkıştı.
Deryaya layık olan su kuşudur. O adam su kuşu olmadığı halde denize girdi ve boğuldu.
Ey kullarını seven, onların yaptıklarını affeden Rabbim! Onu affet. Onu imanla öldür. Onun yâr ve yardımcısı ol, diye dua etti.
Cenabı Hak, Hz. Musa’nın bu yakarışları karşısında: – Ey Musa! O’na imanını bağışladım, buyurdu.
Pegasus yayınları arasından Jay Asher Carolyn Mackler imzasıyla yayınlanan Dün Bugün Yarın (The Future of Us) adlı eserin konusu da bugünümüz altüst olsa da yarının geleceğin büyüleyici olabileceğidir: Yıl 1996… Lise öğrencilerinin çoğu daha interneti hiç kullanmamışken Emma, Windows 95 yüklü ilk bilgisayarını almıştı. En yakın arkadaşı Josh’la ilk kez internete bağlandılar ve kurulmasına bile daha sekiz yıl olan Facebook’ta on beş yıl sonraki hallerini gördüler. Kaderin karşılarına neler çıkaracağını herkes merak eder. Emma ve Josh ise bunu öğrenmek üzereydi…
“Gelecek korkusuyla anın mutluluklarını feda etme riskini konu alan bir romantik komedi.”
“Bugününüzü altüst etse dahi geleceğin büyüleyici olabileceğini gösteriyor.” Herkes makarena dansı yapıyor, Spice Girls kalpleri fethediyor, lise çağındakilerin çoğu daha internetle tanışmamış, çok küçük bir azınlığın cep telefonu var ve henüz ne Google kurulmuş ne de sosyal medya kavramı ortaya çıkmış. Böyle bir dünyada bir gün internete girdiğinizde Facebook adlı garip bir sitenin mavi beyaz ekranında on beş yıl sonraki halinizi gördüğünüzü düşünün. İlişkilerinizi, arkadaşlarınızı, çocuklarınızı, kariyerinizi, çıktığınız tatilleri, saçınızın o korkunç kesimini… Ne yapardınız? İşte, geçtiğimiz kasımda her şey değişene kadar yakın arkadaş olan Emma ile Josh’ın başına gelen tam olarak bu. Sayfayı her yenilediklerinde gelecekleri de değişen iki arkadaş, hayatlarında onları bekleyen iniş çıkışlarla mücadele ederken doğruları ve yanlışlarıyla yüzleşmek zorunda kalacak…
“Hem kendi kaderimizi nasıl yazdığımız hem de bu kaderin teknoloji tarafından nasıl belirlendiği ele alınıyor. Yazarlar, okurları günümüz teknolojisinin, bize yardım etmenin yanı sıra bize nasıl engel olduğunu düşünmeye zorluyor.”
Şemsettin ÖZKAN
22.03.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-Kuran.diyanet.gov.tr
2-Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 548
3-ask-imevlana.com
Önümüzde “bugün” gibi apaçık bir zaman varken “dün”e takılıp obsesyon yapmak ya da “yarın” a yüklenmek de neyin necisi?