(Toplumsal İlişkiler 465)
وَاتَّـبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطٖينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاطٖينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَࣗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَؕ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْؕ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهٖ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهٖؕ وَمَا هُمْ بِضَٓارّٖينَ بِهٖ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِؕ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْؕ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍࣞ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهٖٓ اَنْفُسَهُمْؕ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Yahudiler, bir zamanlar Süleyman Peygamberin egemenliği altında esaret hayatı yaşayan kötü cinlerin ve insanların, yani şeytanların, Süleyman’ın Peygamberlik ve hükümranlığı aleyhinde uydurdukları asılsız iddiaların peşine düştüler. Nitekim o şeytanların telkiniyle Yahudilerin ortaya attıkları iddialara göre Süleyman, güya putlar adına mabedler yaptırmış ve kendisi de o putlara taparak —haşa— kafir olmuştur. Onlara göre Süleyman bir Peygamber değil, bütün kudret ve saltanatını sihir yoluyla cinlerden elde eden bir günahkardı.
Oysa Süleyman ne sihirle meşgul olmuş ne de putlara tapmıştı; yani asla kafir olmamıştı fakat asıl o şeytanlar Allah’a ve Peygamberlerine karşı gelip, ilahi buyruklara isyan ederek kafir olmuşlardı.İşte bu şeytanlar hem insanlara büyü ve büyücülüğü
öğretiyorlar hem de büyücülükle birlikte Allah tarafından Babil’deki Harut ve Marut adındaki iki melek aracılığıyla insanlara indirilen
vahyi öğretiyorlardı. Böylece büyücülüklerine dini bir görüntü vererek kutsallaştırıyorlar, itirazları engellemek, saygınlık ve dokunulmazlık kazandırmak için, işin vahye dayandığını iddia ediyorlardı. Değilse Allah tarafından Harut ve Marut aracılığıyla insanlara, büyü ve büyücülükle ilgili hiçbir şey indirilmemişti. Öyle ya Allah, hem büyücülüğü haram kılsın hem de Babil’deki insanlara dinini ulaştırsın diye seçtiği Peygamberlere vahiy melekleri aracılığı ile büyü öğretsin; bu olacak şey değildi.Öte yandan Harut ve Marut, biraz önceki 98. ayette sözü edilen vahiy melekleri Cebrail ve Mikail gibi, insanlık tarihi boyunca ne zaman ve nerede bir Peygambere gelmişler ve vahiy getirip öğretmişlerse, herbirine: dikkat edin: Bu bizim getirip öğrettiğimiz vahiy sizin imtihanınız içindir. Sakın ha, bu gerçekleri görmezlikten gelip kafir olmayın demişlerdi.
Ama bu insanlar meleklerin getirdiği vahiy ile onlardan Allah’a kul olmayı ve böylece bireysel ve toplumsal alanda mutlu bir hayat sürmeyi öğrenmek yerine erkek ve kadının arasını ayırmayı öğreniyorlardı. Bu vahiy bilgilerini büyücülükte kullanıyorlardı. Vahiy sayesinde eşler arasında birlik olması gerekirken, onlar aynı evde, aynı yatakta herbiri ayrı düşüncede, ayrı dünyalarda yaşıyorlardı. Vahiy onlara huzur ve mutluluk yerine sıkıntı ve üzüntü kaynağı oluyordu. Gerçi onlar, Allah’ın izni olmadıkça bu gibi
şeytanî taktiklerle hiç kimseye zarar verecek değillerdi.Bu yüzden, Allah’ın nurunu söndürmek için yaptıkları çalışmalar boşunadır ve başkasına değil, ancak kendilerine zarar vermektedir. Nitekim onlar, meleklerin öğrettiği bu güzel bilgilerden, kendilerine fayda verecek olanları değil, zarar verecek olanları öğreniyorlardı. Yani bu bilgileri iyilik amacıyla değil, kötülük amacıyla kullanıyorlardı.Yemin olsun ki, böyle bir çıkar alışverişinde bulunarak, imanlarını kaybetme pahasına sihirle uğraşanların, özellikle de, İslâm’a ve Müslümanlara karşı şeytanî taktiklerle, yıkıcı propagandalarla uğraşanların, âhiretten yana bir nasiplerinin olmadığını gâyet iyi biliyorlardı. Vicdanlarını ne kötü bir şey karşılığında sattılar, neler kaybettiklerini bir bilselerdi!” (Bakara/102)
Uzun bir geçmişe sahip olan Çinliler Türklerle Ortaasya’da barış içinde yaşamaya karar verirken bugün uzaydan bile görülebilen kilometrelerce uzunluğunda devasa büyüklükte ve yüksek duvarları olan Çin seddini yaptılar.
Ne var ki daha yüzyıl geçmeden üç katı fazla işgale maruz kaldılar. Düşman askerlerinin onların duvarlarını tırmanmaya ve duvarları yıkmaya hiç gereksinimleri olmadı. Çünkü onların düşmanları kapıdaki güvenlik birimlerine her zaman rüşvet verip ellerini kollarını sallayarak içeri girdiler. Evet Çinliler duvar inşa etmişler, Çin seddini yapmışlardı ama kapıya diktikleri muhafızların karakterlerini inşa edememişlerdi. Bu yüzden düşman piyadeleri Çin topraklarını Çin Seddi 8851.8 km olmasına rağmen yol geçen hanına çevirmişlerdi. Bu sebepten ötürü insan karakterini inşa etmek her şeyin inşasından önce geliyor. Bugün de öğrencilerin en temel ihtiyacı budur. Bir medeniyet nasıl mı yok edilir? Üç yolla yıkılır;
Birincisi işe aileyi tahrip ederek başlıyorlar. Annenin rolünü küçümsüyorlar ev kadınları da evin hanımı olmaktan utanıyorlar. Öyle hale getiriyorlar ki kadına iş yerinde herşeyi yaptırıyorlar ama evinde kocasına yaptığı en ufak hizmet küçümseniyor, basit görülüyor bütün kadın dernekleri de bu tezat karşısında suskun. Şuurlu anne yoksa çocuklara gençlere değerlerimizi kim öğretecek
İkinci olarak işe eğitimi tahrip etmekle devam edilmelidir. Hocalara önem vermeyip itibarsızlaştıracaksınız. Öğrenciler onları hor görmelerini sağlayacaksınız. Adanmış hoca yoksa çocuklara ve gençlere değerlerimizi kim aşılayacak?
Üçüncü olarak toplumda rol modellerin haysiyetini küçültmekle yoluna devam ederek medeniyeti yıkmaya devam ederler. Alim ulema takımı sinsice itibarsızlaştırılarak onlardan şüphe duyulmaları sağlanır. Kimse onları dinleyip takip etmez. Rol modellerin toplumda esamesi okunmuyorsa gençler değerlerimizi ahlak ve maneviyatımızı nereden öğrenecekler?
Lütfen yukarıda söz konusu edilen ayetlerle de bir paralellik kurarak Yahudi medeniyeti tarihinden bu konuyu öğrenin emi.
Şemsettin ÖZKAN
23.09.2021 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com