(Toplumsal İlişkiler 342)
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
“Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”
(Müminun/3)
Susmak bazen konuşmaktan hayırlıdır. Hani demiş ya atalarımız “söz gümüşse sükut altındır” diye. İşte onu kasdediyorum. Yani sadece diline birazcık sahip olmanın insanın önüne ne tür güzellikler sereceğini. Yoksa haksızlıklar karşısında susmaktan söz etmiyorum.
Susacaksın da konuşmadığında içinde öfke kazanları kaynamamalı. Kibrinden de olmamalı bu susmak. Dedikodu, ve çekiştirmeyi kurgulayan bir susma da olmamalı, bu derin ses- sizlikler. Suçsuzu, günahsızı alt etmek için de olmamalı. Hz. Mevlana gibi “sevgiden başka bir tohum ekmeyiz bu toprağa” olmalı temel felsefe.
Cahit Zarifoğlu gibi demelisin; “susuyor sessizce aşkla ilerliyorum.” Aşkla, sevgiyle olmalı herşey. Öyle ya aşk olmayınca meşk olur mu? Olmaz. Çünkü kişi öğreneceği işe karşı sevgi ve ilgi duymadan, içinde güçlü bir başarı isteği olmadan olumlu bir sonuç elde edemez.
Susmak… En iyi üç nokta anlatır belki de susmanın önüne konulduğu vakit. Şems-i Tebrizi; “Arza hacet yok, halim sana ayandır. Dile gerek yok, sessizliğim sana beyandır. Söze lüzum yok, susuşum sana kelamdır. Kelama ihtiyaç yok, aşkım sana figandır.” demekle tüm bu susmalarım, bir eylemsizlik hali değildir aslında der. Sessizlik bir izahattır, susmalar birer sözdür. Aslında söze de gerek olmadığını sevgiliye olan sonsuz aşkının bir figan, yani acıyla inleme olduğunu anlatır bize. Böyle olunca susmak; ateşe su vermek gibidir. Faydalıdır. Bazen susmak vacip olur insana, sesini duyurabilmesi için.
Öyle bir suskunluk ki bizimkisi, dışımız sükût, içimiz kıyamet sanki. Sözde bir mana varsa, sükûtta bin bir mana vardır. Dilim lal olmuş gönlüm buruk. Tek olan “O” bilir gönlümü, sükût içinde sükût…
“Kalbe sözden çok sükûttan manalar akar” derken, Hz. Şemsi Tebriz-i haksız sayılmaz. Abdülkadir Geylani hazretleri “ya Rab! Halim sana âyan, söze ne hacet!” derken sessizliğin derinliğine işaret eder. Nuri Pakdil de, “Sükût Suretinde” adlı eserinde; “El değmemiş o sabır/Arkadaş kıl tartan terazi misin /Artıyor katsayısı direnişin /Sükût suretinde /Çok koyu düşer ses” derken, sükûtun adeta resmini çizer.
Çok konuşmak insanın aleyhine işleyebilir. Konuşursan dolu konuşacaksın, haksızlıklar adaletsizlikler konusunda haykıracaksın, tıpkı Hz. Peygamber (s.a.v)’in “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyurduğu gibi. Ya da bir başka hadisinde bize işaret ettiği gibi; “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya hayır söylesin yahut sussun” (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 10/373) şeklinde iyi şeyler konuşacaksın, ya da susacaksın. Bir Hâdis-i Kutsi’de şöyle buyrulur: “Ey âdemoğlu, kalbinde bir katılık, bedeninde bir hastalık ve rızkında bir eksiklik gördüğün zaman, bil ki boş şeyler konuştun. Ey âdemoğlu, çok konuşmakla hikmet ve inceliği nasıl arzu edersin. Sen hikmeti dilinin ve kalbinin sükûtunda ara bul.” Demek ki sadece dilin sükûtu yetmiyor, bir de kalbin sukutu söz konusu.
Zarifoğlu bize bir yol haritası çiziyor. Sus, sessizce ilerle ama için, kalbin hep aşkla dolu olsun. Neden? Çünkü yaptığı işi sevmeden yapanın eylemleri eksik ve güdüktür de ondan.
Şemsettin ÖZKAN
09.05.2021 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-suskunduvar.com
Anlamayacak olan, susunca da anlamıyor be üstadım. Öylelerine ne yapılır bilmem.