(Toplumsal İlişkiler 192)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ
“Allah’ın ayetlerine yürekten inanan ve bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyanlara gelince; sonsuz merhamet sahibi Allah, sevgisiyle onları ödüllendirmek, onları şefkatli, merhametli ve sevecen insanlar hâline getirmek ve böylece onların, bütün varlıklar tarafından sevilip sayılmasını sağlamak üzere, onlar için bir sevgi yaratacaktır. Günahkâr, kibirli, ahlâksız insanlar, hiçbir zaman kalpleri fethedemeyecek; öte yandan, insanları doğrulukla, samîmiyetle ve örnek davranışlarıyla doğru yola çağıranlar, işin başında düşmanlık ve ilgisizlikle karşılaşsalar bile, en sonunda halkın sevgisini kazanmayı başaracaklardır.” (Meryem/96)
Konya, güzel şehrim, doğduğum, büyüdüğüm, ekmeğini suyunu içtiğim, aşk ve mana şehri. Kadim kent. Selçuklu’nun başkenti. Ne kadar doğru doğrusu bilmiyorum ama rahmetli Erbakan hocanın ifadesiyle “belde-i muhayyere…” Yani Peygamberimizin hicretinde üç şehre gitme konusunda serbest bırakılmış, bunlardan biri Medine, Bahreyn diğeri ise Kın nesreyn veya kunniye= çift başlı kartalın gözetlediği yer yani Konya imiş. Peygamberimiz daha yakın olduğundan Medine’yi tercih etmiş. Bu konu tartışmalı Halep diyenler de var ama ortak nokta çift başlı kartalın yeridir. Kim ne derse desin Konya mübarek bir şehir… Mevlana Hazretlerinin şehri. Sadreddin Konevi’nin şehri, ona babalık eden ta Endülüs’ten kalkıp gelen Muhyiddin Arabi’nin ikamet ettiği şehir. Üç enbiya beşyüz evliyanın şehri. Hacıveyiszade’nin şehri, Ladikli Ahmet Ağa’nın şehri, Alaeddin Keykubad’ın şehri. Hasılı Konya bazılarının yanlış yönlendirmelerinin tam zıddına sanat, kültür ve medeniyet şehri. Hz. Şems’in Hz. Mevlana’ya hocalık yapmak için, canını verdiği bana göre bu yüzden Şemsabâd diye de adlandırdığım (Şems’in güneş gibi aydınlık şehri) anlamındaki güzel Konya’m, benim şehrim… diyorum ki; Bir şehir ol mesela Konya gibi de ki: “Sokaklarım denize çıkıncaya kadar seveceğim seni.” Hz. Mevlana gibi, Hz. Şems gibi.
Konya’da sokaklar Alaeddin tepesine çıkar belki de dünyanın en büyük yuvarlağına. Ama o tepeden Mevlana türbesine, Hz. Şems’in medfun bulunduğu Şems-i Tebrizi camisine giderken hemen caddenin başında (Marece’l bahreyn) iki denizin (Hz. Şems ve Hz. Mevlana’nın) Konya’da ilk kez karşılaştıkları yer var. Bakmayın siz Konya’da deniz olmadığına, denizler Konya’ya gelmiş birbirine yakınlaşmışlar kim farkında?
Konuyu “Şemsabâd” Konya romanımdan bir alıntı ile bitirmek istiyorum:
Ancak zamanla Şems, şeyhinin ya da şeyhlerinin, hayatın sırlarını çözme konusunda, ona rehberlik yapamayacakları bir varoluş düzeyine ulaştı. Bundan sonra o, tıpkı Sokrates gibi tam kemale, olgunluğa ulaştırılmış sesini duymaya başladı. Geleneksel hayatın sınırlılıklarının farkına vardı. Klasik tasavvuf anlayışına başkaldırdı. Geleneksel âlim ve kelamcıları sık sık eleştirmeye başladı. Bunları örnek almaktansa gerçek benliğini keşfetmek için, içe döndü. Gezileriyle, kendini sürgün ettirmesiyle mükemmelliğe ulaştı. Dobra dobra konuşan açık sözlü biriydi. Senelerce başarısız kalan, ruh ikizini, cana yakın dostu, kendi potansiyel ruhunu bulduğu, Mevlana’da bulacaktır. Böylece iki deniz (merace’l Bahreyn), aşkın çekim merkezi Şemsâbad ’da buluşacaklardı.
Bu iki okyanusun, bir şekilde, mutlaka karşılaşması gerekiyordu. Çünkü bin iki yüz ve üç yüzlü yılların terör, kaos ve savaş ortamına, barış mesajları verilmesi ve yeni bir İslami yorum katılması şarttı. Anadolu Moğol saldırılarından bıkmış, samimiyetten uzak bir din anlayışı, insanlığı eziyordu. Sahteliklerin önüne geçilebilmesi için, Anadolu’nun ve dünyanın, bu iki velinin içtenliğine ihtiyacı vardı. Bu iki deniz, değişimlere direnmek yerine, değişimin önderleriydi. Hayata rağmen değil, yaşamla birlikte akacaklardı. Düzenim bozulur diye, bir endişeleri de yoktu. Biri yerini yurdunu terk etmiş, diyar diyar geziyor, diğeri ise, üniversite rektörlüğünü terk etmiş, insanların ayıplamalarına maruz kalmış, hayatları altüst olacak diye korkakça bir tavır sergilememişlerdi. Kim bilir belki de, hayatın altı, üstünden daha iyi olacaktı. Maşukunu bulmak için Şems, başını ve canını vermeye çoktan razıydı.
Şemsettin ÖZKAN
12.12.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-Şemsettin ÖZKAN, ŞEMSABÂD Kitab-ü Usul-i’l Aşk (Tarihi Roman yazım tarihi:2012 Konya,henüz basılmadı,sh.125)
Konya gibiyim işte
Gülmeyi Akşehir’de
Coşkuyu Ereğli’de
Neşeyi Beyşehir’de bıraktım
Selçuklu kadar yorgun
Karatay kadar yıkık
Meram kadar sevdalıyım
Doğanlar kadar belalı
Bosna kadar karışık
Alaeddin kadar karanlık
Zafer kadar kalabalığım
Konya gibiyim işte
Akyokuş’tan ışıl ışıl
Ama sessiz ve bilinmezim
Tavus Baba kadar meçhul
Takkeli gibi terkedilmiş,
Musalla kadar ıssızım
Konya gibiyim işte
Gündüzleri pilavda
Geceleri duadayım
Gelenim çok kalanım yok
Yine de herşeye rağmen
Mevlana gibi dimdik ayaktayım