VAR MI ÖYLE DEĞİRMEN TAŞINDA EZİLMEDEN ELDEN ELE YOĞRULMADAN ATEŞLERDE YANMADAN OLUVERMEK KOLAY MI ÖYLE ADAM OLMAK

(Toplumsal İlişkiler 504)

وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ
“Ve insana, kendi gayret ve çabalarının sonuçlarından başka bir şey yoktur!” (Necm/39)

Yunus Emre’nin hocası Tapduk Emre der ki; “var mı öyle değirmen taşında ezilmeden elden ele yoğrulmadan ateşlerde yanmadan oluvermek. Kolay mı öyle adam olmak…” Gerçekten de herşey kendiğinden kolayca mı oluyor? Emek, çile, gayret sarfetmeden mi? O kadar basit öyle mi? Kazın ayağı hiç de öyle kolay değil.
Öyle kolay mı adam olmak? Eskilerin tabiriyle daha “şu kadar fırın ekmek yemen lazım” dedikleri şey tam da Tapduk Emre’nin anlattığı olaydır. Ekmek olmak o kadar kolay mı? Değil elbette. Önce tarlaya ekileceksin sabırla olgunlaşacak başakların. Buğday olacaksın. Harmanda saptan samandan ayrılacaksın. Çuvallara yüklenip değirmene geleceksin, orada öğütüleceksin. Yetti mi oldu mu? Hayır. Un olacaksın, suyla ellerde yoğrulup hamur olacaksın. Yetti mi? Hayır. Fırınlara girip ateşlerde yanacaksın hem de tam kıvamında olacak. Görüldüğü gibi öyle kolay değil oluvermek. Sabırla olacak bu iş, çabayla gayretle olacak. Yan gelip yatmayla değil. Armut piş ağzıma düş felsefesiyle değil. Adam olmak zor iş dostlar! Öyle her babayiğidin harcı değil. Kolay hiç değil.
Her insanın kendi gayretinden çabasından başka birşey yoktur. “Ve insana, kendi gayret ve çabalarının sonuçlarından başka bir şey yoktur!” (Necm/39) Ayetinden üç kural elde edilebilir. Mevdudi bu ayeti şöyle tefsir eder:
a) Her şahıs, yaptığının karşılığını görecektir.
b) Başkasının yaptığı amellere, kimse ortak olamaz, ancak yapılan amele iştirak edilmişse, karşılığına (mükafata) da iştirak edilebilir.
c) Hiçkimse, yapmadığı amelin karşılığını alamaz.
Bazı kimseler, bu üç kaideyi dünyada ekonomik bir sisteme uyarlamak istiyorlar. Bu kimseler bu yanlış düşüncelerine dayanarak, bundan, “insan ancak bizzat kazandığı mala sahip olabilir ve bunun dışında hiçkimseye mülk edinme hakkı verilemez” sonucunu çıkarırlar. Oysa bu yaklaşım, Kur’an’ın ayet ve hükümlerine ters düşer; örneğin Kur’an’ın va’z ettiği veraset kanununa göre, ölen kimsenin malı, varislerinin meşru hakkıdır. Halbuki ölen kimsenin bizzat çalışarak kazandığı o malda (çalışmak bakımından) hiçbir payları yoktur. Sözgelimi babasının malına varis kabul edilen küçük bir çocuk, mal ve mülk edinmede babasına herhangi bir katkıda bulunmamıştır. Ancak zekat ve sadaka, şer’an bir kimsenin kazandığı malına başkalarının ortak olması demektir. Ve sadaka alan şahıs aldığı sadakanın meşru sahibidir. Fakat aldığı sadakanın kazanılmasına bir katkıda bulunmamıştır. Buna göre, Kur’an’ın pek çok ayetine ters düşerek, tek bir ayetten böyle bir sonuca varmak yanlıştır.
Bazı kimseler de, aynı yöntemi ahiret hayatına uygulayarak, bir kimsenin amelinden, başkasının nasıl yararlanabileceğini ve bir kimsenin başkası adına iyi bir amel işlediğinde, yapılan amelin sevabının, başkasına nasıl verilebileceğini sorarlar. Bu sorulara olumsuz bir cevap verildiğinde “İsâli’s-Sevab” (başkası adına bir amel işleyip sevabını ona vermek) ve “Bedel-i Hacc” (başkası adına hacc ifa etmek) caiz olmaz. Bunun yanısıra başkasına hayır duası etmek de anlamsız olacaktır. Çünkü bu dua, hakkında dua edilenin ameli değildir. Bu aşırı tutum Mutezilenin dışında, diğer Müslümanlarca benimsenmemiştir. Bu ayete dayanarak bir kimsenin amelinin, başkasına fayda sağlamayacağına, sadece Mutezile inanmaktadır. Bir kimsenin hayır duasının başkasına fayda sağlayacağı konusunda Ehl-i Sünnet ittifak halindedir. Çünkü bu husus Kur’an’da da sabittir. İsâli’s-Sevab ve başkası adına vekaleten hayırlı bir iş yapmanın vekalet verene bir yarar sağlayacağı hususu, prensip olarak kabul edilmekle birlikte, ayrıntılarda ihtilaf vardır.

Şemsettin ÖZKAN
01.11.2021 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-sevdalara.net

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.