(Toplumsal İlişkiler 211)
قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ
“Gönül alıcı tatlı bir söz söylemek veya bir kimsenin ayıbını örtüp kusurunu bağışlamak, peşinden başa kakma ve incitme gelen bir sadakadan daha değerlidir.Öyle ya, Allah hiçbir şey muhtaç
değildir, dolayısıyla sizin vereceğiniz sadakalara da ihtiyacı yoktur; bununla birlikte, O ceza vermekte acele etmez, sonsuz şefkatiyle yumuşak davranır.“ (Bakara/263)
Geçen gün turkuvaz kitap tarafından yayınlanan sekizinci baskı Sadettin Ökten ve Kemal Sayar’ın Dünyaya Geldim Gitmeye kitabını okurken ‘sözü israf eden bir çağdayız, onca kelimenin arasından manalı olanı seçmek zor diye bir bölüm okudum: “İki derviş bir araya geliyor ve uzun uzun sususyorlar. Üç beş saat süren bir sessizlikten sonra içlerinden birir kalkıyor ve gitmeye davranıyor. Ayrılırken kucaklaşıyor ve ‘ne güzel bir sohbet oldu’ diyorlar. Oysa günümüzde söz o kadar ulu orta, o kadar lüzumsuz yere sarfediliyor ki bir ehemmiyeti kalmıyor.”
Kemal Sayar hocam devamla şunları söylüyor:
Konuşma ve susma üzerine üç diyalogtan birincisini bu bölüme girerken yukarıdaki iki derviş hikayesini söyledikten sonra Akira Kurosawa’nın Ağustos’ta Rapsodi filmini örnek veriyor: “Kocalarını Hiroşima’da kaybetmiş iki yaşlı kadın, boyunları eğilmiş, toprağa bakar vaziyette bir koridorun iki ucunda oturuyor ve saatlerce susuyorlardı. Bunu gören torun merak ediyor, uzun sessizlik seansından sonra büyükannenin yanına gidiyor ve “neden hiç konuşmuyorsunuz büyükanne?” diye soruyor. Büyükanne; “bazı insanlar hiç ses çıkarmadan konuşur,” diye cevaplıyor. Üçüncü örnekte iki Finli çorbahaneye gidiyor ve çorbaya kaşık sallamaya başlıyorlar. Hiç konuşmuyorlar. Çorbalarını içtikten sonra biri; “çorba güzel,” diyor. Diğeri itirazla ‘buraya konuşmaya mı yoksa çorba içmeye mi geldik?’ diyor,” diyen Kemal Sayar, Sadettin Ökten’e dönerek soruyor; “gönül çoğu zaman kolayca söze dökülmeyende gizlidir, ne dersiniz?”
Sadettin Ökten: “Kalpten kalbe yol var, biliyorsunuz Kemal bey. Bunu dilbilimcilerde söylüyor.Zihinde pek çok kavram dolaşıyor, lisan bunların çok azını ifade edebiliyor. Sizin ağzınızdan çıkan söz ve o söze atfettiğiniz mana, o titreşimler diğer insanların kulağına gidip beynine vardığında bakalım onlar aynı şeyi anlıyor mu? Dolayısıyla sizin zihninizde oluşan hadise iletildiği zaman ne kadar hassasiyetle, ne kadar doğru iletiliyor; bunlar semiyotiğin problemi. Kalpte dil yok, kalpten kalbe yol var ve o irtibat ilhamla sağlanıyor. Cenab-ı Allah mü’minlerin kalplerine ilham özelliğini veriyor. Evliyaullah’ta samimi mü’minlerde tefekkür ve sükunet halinde kalpten kalbe iletişim söz konusu oluyor, aynı duyguları paylaşıyorlar çünkü “Rahman” ismi tecelli ediyor. Şöyle bir menkıbe hatırlıyorum: Eşrefzade Rumi, Hacı Bayram Veli’nin yanında onbir sene kalmış, bir gün ona “ismin ne senin?” diye soruyor: “Eşrefzade Abdullah Rumi derler,” diye cevaplayınca ona “ne çok konuşuyorsun yahu,” diyor.
İki değerli üstadımızın söyleşileri böyle güzel bir atmosferde devam edip gidiyor. En iyisi bu kitabı alıp okumak dostlar! Jacques Ellul’un “ sözün düşüşü” diye tarif ettiği şey de tam olarak sanırım, günümüzün modern insanında gittikçe azalan sözün ehemmiyetsizliği olsa gerek herhalde.
Aslında benim de söylemek istediğim çağımızda hep beynimizin sol lobuna dair işlere öncelik veriyoruz gibime geliyor. Biraz da beynimizin gönül ve duygularımızı ön plana çıkaran sağ lobunu ihya etmeliyiz diye düşünüyorum dostlar, ne dersiniz? Yukarıdaki geçen ayeti bir de bu konu üzerinden değerlendirebilir miyiz?
Şemsettin ÖZKAN
31.12.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-Sadettin Ökten, Kemal Sayar, DÜNYAYA GELDİM GİTMEYE,(Gönül Sadasından Akisler SÖYLEŞİ)Turkuvaz,ist,2020
Aynen katılıyorum hocam. Şu zamanda pek çok insan için, “SÖZ” kifayetsiz kalıyor,tesir etmiyor. Susmak en iyisi. Yüreğine sağlık. Müstefid oldum.