(Toplumsal İlişkiler 532)
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَؕ
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ فٖي كُلِّ وَادٍ يَهٖيمُونَۙ
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَثٖيراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواؕ وَسَيَعْلَمُ الَّذٖينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
“Böyle cinlerden haber aldığını iddia eden, söz söyleyince yalanlar düzen, insanları sahip olmadıkları niteliklerle öven veya yeren ahlâk ve erdem yoksunu şâirlere gelince, onlara ancak kendileri gibi yoldan çıkan azgın kimseler uyar.” (Şuara/224)
“Bu tür şairlerin, çıkarları uğruna bir o tarafa bir bu tarafa yamanıp savrularak, her vadide nasıl şaşkın şaşkın dolaşıp durduklarını görmez misin?” (Şuara/225)
“Ve bilmez misin ki, onlar çoğu zaman yapmadıkları ve asla yapamayacakları şeyleri söylerler?” (Şuara/226)
“Ancak Allah’a ve âhiret gününe yürekten iman eden, bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan, Allah’ın ayetlerini sürekli gündemde tutarak O’nu sıkça anan ve herhangi bir sözlü veya fiilî saldırıya maruz kalıp zulme uğrayınca, düşmana aynen karşılık veren; onları hicvederek ve gerekirse karşı saldırı düzenleyerek kendilerini savunanlar başka. İşte bunlar, Rablerinin hoşnutluğunu kazanacak ve er geç başarıya ulaşacaklardır. O hâlde, ey Müslüman! Sakın ümidini kaybetme, asla yılgınlığa düşme, sana müjdeler olsun:Zâlimler, ne müthiş bir
akıbete yuvarlanacaklarını, nasıl bir devrilişle yıkılıp gideceklerini yakında görecekler!”(Şuara/227)
Biliyor musunuz Kur’an’da şairler (şuara) diye bir sure var. Yukarıda alıntıladığımız ayetler de burada geçiyor zaten.
“İnkârcılar Kur’an’ın gayb âleminden verdiği haberleri şeytanların ilhamı, nazmını da şiir olarak telakki ediyor, dolayısıyla Hz. Peygamber’e kâhin ve şair diyorlardı. İşte bu âyetler onların bu tür temelsiz iddialarını reddetmekte; inkârcı şairlere gerçekleri arayanlar değil, ancak hevâ ve hevesleri peşinde giden, zevk ve eğlence düşkünlerinin tâbi olacağını bildirmektedir.
“Her vadide dolaşmak” her konuya girmek, her konuda söz söylemek demektir. Gerçekten de –müteakip âyette belirtildiği üzere inançlı ve ahlâkî değerlere bağlı olanlar farklı olmakla beraber– öyle şairler de vardır ki bunlar her vadide dolaşır, iyi kötü, eğri doğru her konuya girerek toplumu etkilemeye çalışırlar. Sözleri ile yaptıkları birbirini tutmaz, yapmadıklarını söyler, söylemediklerini yaparlar. Bu sebeple onların peşinden dürüst insanlar değil, ancak sapkınlar gider (Elmalılı, V, 3649-3650). Bu nitelikte olan şiir ve şairle Kur’an ve Peygamber’i karşılaştırmak bile abestir.
Kur’an insanların sosyal ve kültürel hayatlarında önemli bir yer işgal eden şiiri ve şairleri mutlak olarak yermemiş, bilâkis şiirin iyisine ve güzeline insanları özendirmiştir. Kur’an’ın üstün ifade gücünü gören Araplar onu şiire benzetmişler, Hz. Peygamber’e de şair demişlerdir (bk. Enbiyâ 21/5; Sâffât 37/36; Tûr 52/30). Bu durum karşısında Kur’an kendisinin ne şair ne de kâhin sözü olduğunu, fakat Allah tarafından indirilmiş ilâhî bir kelâm olduğunu vurgulamış (bk. Hâkka 69/41-42) ve putperestlik döneminin İslâm ilkeleriyle ters düşen şiirini yermiştir. Nitekim 227. âyette özellikleri anlatılan gerçek müminler, müşrik dönem şairlerini yeren yukarıdaki hükmün dışında tutulmuşlardır. Bunlar söyledikleri şiirde gerçekleri dile getirirler; söyledikleriyle yaptıkları birbirine uygundur. Allah’ın birliği esasına dayanan tevhid dininin ilkelerini savunur, Allah’ı zikreder, O’nu yüceltirler. Yaptıkları iyi işlerle hem kendilerinin hem de toplumun yücelmesini ve yükselmesini gözetirler. Zulmün ve haksızlığın karşısında şiirleriyle mücadele verir, hakkı savunurlar. Sahih hadis kaynaklarında yer alan birçok hadiste de iyi maksatla kullanılan şiir, yukarıda kötülenen şiirden istisna edilmiş, hatta özendirilmiştir (bk. Buhârî, “Edeb”, 90; İbn Mâce, “Edeb”, 42). Meselâ Câhiliye döneminin önde gelen şairleri arasında yer alan ve Medine döneminin sonlarına doğru müslüman olan Lebîd b. Râbia’nın, “Bilinmelidir ki Allah’tan başka her şey bâtıldır” anlamındaki mısraı (Dîvân, s. 132), Hz. Peygamber’in “şairlerce söylenmiş en doğru söz” şeklindeki takdirine mazhar olmuştur (Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 26). Kezâ ashâb-ı kirâm arasında Resûl-i Ekrem’in takdirlerini kazanmış başka birçok şair bulunmaktaydı. Bunların başında gelen Hassân b. Sabit’e, “Müşrikleri (şiirlerinle) hicvet, bil ki Cebrâil de seninle beraberdir” buyurmuştur.” (Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 6, “Megāzî”, 30; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 153; ayrıca bk. Yâsîn 36/69).
(Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 179-180)
Görüldüğü gibi şiir İslam’da şairin bakış açısına, inancına ve fikrine göre iyi ya da kötü olarak bir değer kazanıyor. Şairlerin mutlak sevdiği insanlar var. Bunlara şiirler yazıyorlar. Ancak görülen o ki şiirler sadece yazılıyor ama yaşanmıyor. Yani sevgiliye kavuşmuş kavuşmamış çok önemli olmuyor. Sevgilisi onun bu aşkına kulak vermiş ya da vermemiş çok önemli değil. Sevgilinin bir kere şairin gönlüne girmesi yeterli oluyor. Aşkına cevap verilmiş ya da verilmemiş fark etmiyor. Hatta cevap vermemesi o aşkı daha da büyütüyor da büyütüyor. Leyla Mecnun aşkı, Abdürrahim Karakoç (Mihriban şiiri) geçenlerde vefat eden Ahmet Sezai Karakoç’un (Mona Rosa şiiri) Muazzez Akkaya için yazdığı şiiri vedaha birçok şairimizin yazdığı şiirleri burada tekrarlayabilirim. Sonra ne oluyor? Sevgileri Leyla’dan Mevla’ya akıveriyor. İşte hepsi bu. Anlayacağınız şiirler sadece yazılıyor ama yaşanmıyor. Olan Leyla’lar şairin şiirinde taht kuruyor o kadar. Şairlerin yaşadığı da zaten tek kişilik aşk sadece.
Şemsettin ÖZKAN
01.12.2021 DOĞANŞEHİR
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com