(Toplumsal İlişkiler 178)
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ
“Onlar, Rab’lerine yürekten iman eden ve Allah’ın öğüt ve uyarılarla dolu Zikri ve en büyük mûcizesi olan Kur’an sayesinde akılları ve kalpleri doyuma ulaşan, huzura kavuşan kimselerdir. Onlar, Kur’an’dan daha açık, daha ikna edici bir mûcize olamayacağını bilen ve kalpleri ancak onunla tatmin bulup sükûnete kavuşan kimselerdir. Şunu iyi bilin ki, kalpler ancak Allah’ın Zikri ve en büyük mûcizesi olan bu Kur’an sayesinde şüphelerden arınır; inkâr ve nifak hastalılarından, ruhsal çalkantılardan kurtulur ve gerçek anlamda mutluluk ve huzura kavuşabilir! Allah’ı zikreden, O’nu duyumsayan gönüller, varlık âleminde yalnız olmadıklarını bilir, dâimâ O’nun yakınında ve himayesinde, güvence içinde olduklarını hissederler. Allah’ın zikriyle, O’nun gönderdiği Kur’an mûcizesiyle doyuma ulaşmayan kalplerin, başka bir şeyle huzur ve itmînân bulmasına imkân yoktur!” (Rad/28)
Hz. Mevlana ünlü eseri Mesnevi’sine insanın yaralarının ışığın sızdığı yerler olduğunu sanki beyan edermişcesine insanı ney enstrümanına benzeterek şu beyitleri fısıldar:
“Dinle, bu ney nasıl hikâye ediyor, ayrılıklardan nasıl şikâyet ediyor. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın… Herkes ağlayıp inledi. Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki, derdimi açayım. Aslından uzak düşen kişi, yine kavuşma zamanını arar.” (1-4. Beyitler)
“ Ben her toplulukta ağlayıp inledim. Kötü hallilerde de eş oldum, iyi hallilerde de. Herkes kendi düşüncesine göre benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı. Benim sırrım feryadımdan uzak değildir, ancak her gözde onu görecek nur, her kulakta onu işitecek kudret yok. Beden ruhtan, ruh da bedenden gizli kapaklı değildir, lakin ruhu görmek için kimseye izin yok. Bu neyin sesi, aşk hüznünün ateşidir, hava değil… Kimde bu ateş yoksa, kendisi de yok olsun!..” (5-9. Beyitler)
Hz. Mevlana’ya göre musiki çok önemlidir. Gerçek musiki insanı Allah’a yaklaştırır. Ta bezmi elestten beri durum böyledir. İnsanlar musikiyle birbirlerine yaklaşır. İyi bir musikide bu özellik mutlak vardır. Mevlevilerde neye nay-i şerif denilmesinin sebebi de bu olsa gerek. Ney insan-ı kamili temsil eder. Ney ya da Farsça tabiriyle nay kamış demektir. Sazlıktan ana yurdundan sulak yerden koparılıp, içi boşaltılmış, bağrında delikler açılmış sararıp solmuş olan ney o gün bugündür inleyip durmaktadır. Ayrılıklardan şikayet etmededir ney. Tıpkı ney gibi insanda bu dünyaya ana yurdundan koparılıp getirilmiştir. Rabbimizin kendinden üflediği ruhla insan, tıpkı neyin içine üflenen sıcak ve soğuk havayla hayatiyet kazanmaktadır.
İnsana insan olduğunu hatırlatan yaraları da ışığın içeri girip yansıdığı yani Allah zikrinin, O’nu candan sevgiyle muhabbetle anıldığı, neye her üflenince bağrında açılan deliklere parmaklar değip kapatıldığı zaman diliminde olmaktadır. İnsan Rabbini özlemektedir. Cennetten kovulduğundan beri insan kendine yabancı olan bu dünyada çile çekmektedir.
Olsa olsa onu bu alemde tatmin edecek Ney’in kamışın boşluğundan çıkan hava gibi Rabbinin ona kendinden üflediği kalü belada “elestü birabbiküm” ben sizin Rabbiniz değil miyim? Hitabına karşılık söylediği kalü “bela” evet sen bizim Rabbimizsin kavilleşmesi olacaktır.
İnsanı varlık aleminde mutlu edecek, huzura kavuşturacak başka bir alternatif gözükmemektedir.
Ey Hz. İnsan! Yaraların, ışığın içine nüfuz edeceği yerdir. Korkma yaralarından. Hüzünlerin, acıların artık şefkate merhamete dönüşecektir.
Şemsettin ÖZKAN
11.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi