KİMSE BENİMLE OYNAMIYOR DİYE AĞLAYAN ÇOCUK SEN BÜYÜ HELE BAK NE OYUNLAR OYNAYACAKLAR SENİNLE

(Toplumsal İlişkiler 1359)

وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌؕ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۘ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Bu dünya hayatının zevk ve eğlenceleri, aldatıcı bir oyalanmadan ve gelip geçici eğlenceden başka bir şey değildir; oysa özenip imrenmeye değer gerçek hayat, sadece âhiret yurdudur; keşke bunu bilselerdi! Aslında onlar, insanlığa gönderilen Peygamberler sayesinde, hakîkatin ne olduğunu pekâlâ bilirler.” (Ankebut/64)

İnsan büyüyünce “keşke çocuk kalsaydım” derken, küçükken de hep büyümek ister. Neden acaba? Çocuk üçkağıtçılık bilmediği, saf ve doğal olduğu için, onun hal ve davranışları güzeldir. Çünkü ruhunda kötülük yoktur.   

           Cemal Süreya; “kimse benimle oynamıyor diye ağlayan çocuk! Sen büyü hele bak, ne oyunlar oynayacaklar seninle” derken, tam da böyle bir yaraya parmak basar insanoğlunun. 

           “Sana diyeceğim şu ki, küçüğüm! Büyüme. Hayat seni de mahveder” der Turgut Uyar. Öyle ya, insan zaman zaman çocukluk yapmayacaksa, büyümenin ne anlamı olabilir ki?

Özdemir Asaf öyle diyor; “insan büyüdükçe mi artıyor dertleri? Yoksa büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri.  

           “Kaldığım zindan özlem mi yoksa pişmanlık mı bilmiyorum, bildiğim tek şey çocukluğum bitiyor, büyüyorum ve korkuyorum.” Bu dizeler daha ergenliğe yeni geçmeye çalışırken, kas erimesinden erken yaşlarda hayata veda eden, genç, pırıl pırıl bir çocuk olan ve “Başım Dünyadan Büyük” adlı, bir de şiir kitabı olan, Talha Cavga’ya ait. Ne kadar güzel özetlemişsin Talha kardeşim daha küçücük yaşlarda dünya  zindanını. Bilmiyorum diyorsun bu dünya zindanı özlem ve hasretlerle mi dolu, yoksa pişmanlıklarla mı dolu kestiremiyorum demişsin daha o erken yaşlarda. Bildiğim tek şey güzele ait en güzel anıların içinde barındırdığı çocukluk  yıllarının sıcak bir ağustos ayında dağlardan kar getirip pazar yerinde satan adamın sermayesinin eridiği gibi çocukluğumuza dair ne varsa hepsinin yavaş yavaş eriyip kaybolmasıdır. Bu  insana hüzün verdiği kadar bir o kadar da korku vermesidir.

          Çünkü çocukluk saflığı, samimiyeti, içtenliği, dertsizliği, hayata dolu dolu tutunmayı, insanları şartsız sevmeyi içinde barındırır. Çocukluk mu güzeldi, yoksa çocukken mi güzeldik, gerçekten bilemiyorum. Ama bir şey var ki, çocukluğun o gizemli, tılsımlı yanı hep bir yerlerden, sanki karşımıza bir gün ha çıktı, ha çıkacak gibi duruyor. En güzel hatıralarımız çocukluk yıllarına ait olanlarıdır. Öyle ki unutmadığımız öğretmenimiz de içlerinde ne hikmetse, hep ilkokul öğretmenimiz oluyor. Bu dönemde insanın içinde bir bit yeniği göremezsiniz. Öküzün  altında buzağı aramazsınız bu çağlarda. Her olayın altından bir Çapanoğlu çıkar diye bir şartlanmışlık bu dönemde asla olmaz. Büyümemişsinizdir henüz, bu yüzden de sıkıntı yoktur.

            Aslında şunu sormak lazım. Acaba büyüyünce de çocuk kalabilir miyiz? Kalabiliriz neden olmasın? Ama bu seferde bizi bekleyen bir tehlike var; adam yerine konulmamak.  

            Düşünebiliyor musunuz size küçük çocuk muamelesi yapıyorlar, kandırgaç yapmalar, o daha küçük abisi, ablası demeler, ciddi davranmamalar gibi tavır ve tutumlarla karşılaşabiliriz.

            Benim asıl sorgulamaya çalıştığım çocuk kalmak veya kalmamak değildir. Büyüyünce de çocukluğumuzda varolan o masumiyeti ve saflığı koruyabilecek miyiz? Samimiyetimiz ve doğruluğumuz devam edebilecek mi? Fıtratımız hep temiz kalabilecek mi?

             Büyüdükçe sorumluluklarımızın artması, iyinin yanısıra kötüyü de artık net bir şekilde görmemiz, gerçeklere dönmemi- ze neden oluyor. Sorunlar dertler biz küçükken de vardı. Ama onlar gündemimize yeni girmeye başladı. Hani derler ya insan doğar doğmaz ihtiyarlamaya başlar. Bu bir vakıa idi, ama biz olgunlaşma sürecine girdiğimiz andan itibaren bu bilince ulaşı- yoruz. Bu yüzden meseleyi yeni yeni kavrıyoruz.

             Çocuk literatüründe dert diye bir kavram mı var? Oyun, neşe, sevmek, sevilmek vardır. Çocuğun bunlarla doyurulması gerekir. Çocuk= oyun+sevilmek değil midir?

              Sevgiden, oyundan uzak büyümüş savaşın, garipliğin, itelenmişliğin, kakılmışlığın, yetimliğin ve öksüzlüğün çocukları asıl bizim yaralarımızı depreştirmeli ve onların dertlerinin  temeline inmeli ve yaralarını sarmalıyız.

               Çocukların sevgi görmeye çok ama çok ihtiyaçları var özellikle de hak etmedikleri zamanlarda. Yani bir çocuk şunu dememeli yahu biz büyüyerek çocukluk etmişiz.

Şemsettin ÖZKAN

16.03.2024 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.