İŞİMİZ ALLAH’A KALMIŞSA OLMUŞ BİL

(Toplumsal İlişkiler 668)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهٖ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرٖيدِ
Andolsun ki, insanı Biz yarattık; arzu ve ihtirâslarının ona neler fısıldadığını da çok iyi biliriz. Çünkü Biz ona, şah damarından daha yakınız.” (Kaf/16)

Duymuşsunuzdur bazıları bir işin sonuçlanmamasıyla ilgili bir söz sarfetmeye görsün; “senin işin Allah’a kalmış” der. Bunu olmayacak bu iş, nasıl olacak böyle gibi manalarda bu lafları söylerler.

Halbuki Şems-i Tebrizi;“işimiz Allah’a kalmışsa olmuş bil” derken işlerin dönüp dolaşıp geleceği yerin yüce Allah olduğunu, bu yüzden sadece ve sadece ona güvenilmesini bize salık verir. Çünkü O bir şeye; ol dedi mi, o şey oluverir.

Gönlü geniş ruhu gezginlerin kırk kuralından biri de şudur:

Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma! Bütün kapılar kapansa bile, O sana, kimsenin bilmediği, gizli bir patika açar. Sen şu an göremesen de, dar geçitler ardında, nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince, şükretmek kolaydır. Dileğin gerçekleşmediğinde de şükret!”

Şemsabad (Kitab-ü Usul-i’l AŞK) adlı romanımızda bu mevzu nasıl işlenmiş kısa bir alıntıyla anlamaya çalışalım:

İŞİMİZ ALLAH’A KALMIŞSA OLMUŞ BİL!

Baturalp Hamza, sultanın kendisine verdiği yeni görevle Selina ‘ya uygun bir aile aramaya başladı. Hükümet konağına giderek, defatir-i nüfus-u ahali kayıtlarına baktı. Görevli nüfus kâtibi, aradığı özellikte birinin bulunmasının, hayli zor olduğunu umutsuzca dile getirdi:

– Yiğidim! Senin işin Allah’a kalmış”

Baturalp Hamza;

-İşimiz Allah’a kalmışsa o zaman bu işi olmuş bil!” deyince kâtip, Baturalp Hamza’nın yüzüne okkalı bir nazar fırlattı.

Nihayetinde aradığını bulunca, sevincinden dört köşe oldu. Bir anda aranılan aile, kalın nüfus kütüğünün içinden yer altında gizli kalmış bir hazine gibi gün ışığına çıkmıştı. Nüfusa bakan görevli, bu deftere bakmasına, sultandan yazılı bir emir getirmesiyle, buna izin vermişti:

-İlginç, ailenin Müslüman babaları, İranlı bir halı tüccarı! Ama şu an yeni ölmüş. Eşi Gera, sonradan Müslüman olmuş, adı da Kerra Hatun olmuş. Kızları Kimya Hatun, 1 Kasım 1229, İsnikea doğumlu Linda kazasına mensup, birde ondan da daha küçük bir erkek çocuk var. Evet, evet, Selina ‘da oralı, bu iş, Allah’ın izniyle tamamdır, yaşasın” diye nerdeyse nara atıp, nüfus dairesini başına toplayacaktı.

Hızlı adımlarla hükümet konağından çıktı. Doğruca ailenin yaşadığı, Alaeddin tepesinin güneyindeki Rumların yaşadığı mahalleye gitti. Kilisenin karşısındaki taşlı sokağa saptı. Dar bir sokağın iki yanı boyunca, sohbet eden kafadarlar gibi dizilmiş, demir ve taştan yapılma bu evler, insanda bu evlerin fısıltılarını duyma arzusunu uyandırıyordu. Avlusu olmayan bu Rum evlerine bir buçuk iki metrelik bir merdiven aracılığıyla giriliyordu. Özellikle pencereler taş şöveli ve demir korkulukluydu. İki kanatlı kapının ikisinde de demir halka vardı. Sessiz ve kararlı adımlarla, dört beş sıra taş merdiveni çıkarak, kapıyı çaldı. Bir iki dakika içinde meraklı gözlerle etrafına bakan, orta yaşlarda güzel, bakımlı ve başında bir örtü bulunan bir kadın;

– Buyurun, kimi aramıştınız?” dedi.

Baturalp Hamza içinden, “Kerra Hatun bu olmalı” diyerek:

– Kerra Hatun ile konuşacaktım, biraz zamanınızı alabilir miyim?

-Benim Kerra Hatun. Buyurmaz mısınız?”

-Teşekkür ederim. Fazla zamanınızı almayacağım.”

Ev sahibi kadın, onu bir odaya aldı. Misafir odası sandığı oda, gayet mütevazı döşenmişti. Yerde de nefis bir İran halısı vardı. Baturalp Hamza elindeki sultanın fermanını kadına uzattı:

-Sultanımızın sizlerden ricası var” diye ağır ağır söze başladı. “Dün buraya bir kervan geldi. Kervan ta Angelacoma civarından geliyor. Kervan sultanımıza savaş ganimetleri ve içinde İsnikea Linda doğumlu Angelacoma tekfurunun yakın akrabası olan Selina isimli genç bir kızı da getirdi.

Kerra Hatun biraz şaşırarak:

-Selina mı? Güzel kız, Méros tou mina. Kapı komşumuz zengin Gekasların kızı. Kimyam orada doğdu. Aman tanrım! Hani şimdi nerede? Onu da getirseydiniz ya. Ama unuttum saraya cariye olur herhalde böyle güzel kız vermezler” deyince, Baturalp Hamza;

-Evet, dediğiniz gibi, ama sultanımız onu azat etti. Ayrıca Selina Müslüman oldu.”

-Müslüman mı oldu?” diye ikinci kez şaşırdı Kerra Hatun ve “Allah’ıma şükürler olsun” diye elleriyle yüzünü sıvazladı. Sonra da “onu buraya getirebilirsin, evim çok geniş, annem ve iki çocuğumla yaşıyorum, burada kalabilir” dedi.

Baturalp Hamza:

-İşte bende tam bunu söylemek için geldim. Bundan böyle sürekli burada sizin yanınızda kaldığı sürece tarafımdan ödeme yapılacak. Sultanımızın fermanı böyledir. Sizden ricamız, Müslümanlığı ona da öğretmenizdir.”

-Ne demek, bir Müslüman olarak, bu benim de vazifem.”

-O zaman, müsaadenizle ben şimdi gidip, Selina’yı getireyim. Şimdilik hoşça kalın.”

Baturalp Hamza doğruca Şeker furuşan hanına indi. Kız onu görünce, neredeyse boynuna sarılacaktı. Baturalp Hamza:

-Haydi gidiyoruz. Sana bir sürprizim var” dedi.

Selina:

-Ne sürprizi? Gerçekten çok merak ettim.”

Baturalp Hamza:

-Sürprizler söylenirse, sürpriz olmaktan çıkar.” dedi.

Selina çok mutluydu, bu adamla dünyanın öbür ucuna bile gidebilirdi. Çünkü ona gönülden bağlanmıştı. Günlerdir, kaçırıldığı günden beri, büyük bir ormanda kaybolmuştu sanki. Ama Allah onun karşısına, bu ormanda, kimsenin bilmediği, kestiremediği bir patika yol açmış, o dar geçidin tam ortasında, önce gönlünü hidayet ışığıyla aydınlatmış, gönlü sükûn bulmuş, sonrada beyaz atlı prensini altın tepsi içinde değil ama sonunda bahşetmişti. Bin yıl düşünse, böyle bir şeyin olacağı kesinlikle aklına gelmezdi. “Sana minnettarım Allah’ım” diyordu.

Selina;

-Tamam, hemen hazırlanıyorum, az bekler misin?”

Şemsettin ÖZKAN

19.04.2022 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-Şemsettin ÖZKAN, ŞEMSABAD (Kitab-ü Usul-i’l AŞK) adlı henüz basılmamış tarihi romanımdan alıntı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.