(Toplumsal İlişkiler 331)
وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ
“Oysa onlara, tertemiz bir inançla bir tek Allah’a yönelerek ve her konuda O’nun hükmüne boyun eğerek yalnızca O’na kulluk etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti; işte budur,insanı kurtuluşa iletecek dosdoğru din!” (Beyyine/5)
Sahi insanlara din yerine kültürü, ahlak yerine bilgisi öğretilince ne olmuştu? Ne olacaktı? Sonuç olarak namaz kılıp yalan söyleyen, oruç tutup haram yiyen nesiller türedi. Oysa bizim gerçek dine ve uygulamalı ahlaka ihtiyacımız vardı.
Namazı öğrenmiş ama kılmaz, orucun ramazan ayında tutulması gerektiğini biliyor ama tutmuyor, zekatın fakire verilmesinin farz olduğunu adı gibi biliyor ama vermiyor, hacca ömürde bir kez gidilmesini söylüyor ama teşebbüs etmiyor.
Yalan söylemenin, dedikodu yapmanın haset etmenin haramlığını biliyor ama bu kötü eylemler hayatının bir parçası olmuş, umursamıyor. Dinin kültürünü edinmiş, dinin kabuğunda dolaşıyor ama dinin içine özüne çekirdeğine giremiyor. Dışı süslü, içi kof bir din yaşamı sunuyor. Yani din öğretimi olan ama din eğitimi olmayan bir müfredatın varacağı yer burdan öte gitmesi mümkün değildir.
Değerler eğitimi değerler eğitimi diyoruz çok güzel ama değerler öğretilmez ki yaşanır. Bizimkisi rahmetli Doğan Cüceloğlu’nu tabiriyle ne derler eğitimine dönüşüyor. Herkesin yanında çöpünü çöp kutusuna atarken kimsenin olmadığı yerde o kişi çöpü yerlere atıyorsa bu değer uygulamaya dönüşmediği için bir anlam ifade etmiyor. Rehberlikte temel kural; “uygulanmayan davranışlar öğrenilmiş sayılmaz.” Ahlak bilgisiyle bu iş olmaz. Ahlak uygulanmadıktan sonra neyleyim ben böyle dini?
Allah, Kur’an, Peygamber algımız ve anlayışımız ne kadar doğru? İmanımızın iktidar olmadığı kalplerimizde şeytan ihtilal yapmış. Biz bu din anlayışımızda ölünün mezarına giderken başını örten tesettüre giren, gel velakin dirinin yanına dekolte kıyafetle çıkmak hep bu din anlayışının tezahürüdür.
Herşeyi Allah yarattı diyorsun en yüce güç O diyorsun ama bilimin gereği deyip doğa yarattı diyorsun. Allah’ı hiçbir şeye karıştırmıyorsun. Bak bakalım bu dinin özünde Kur’an’da böyle bir Allah var mı?
Peygamber diyorsun, adı anılınca elini kalbine götürüyorsun, ama Peygamberin sünnetini onun hayata anlam katan davranışlarının hiçbirini almıyor reddediyorsun. Peygambersiz bir hayat hayal ediyorsun.
Kur’an diyorsun, Kur’an’ın ayetlerinden işine geleni seçiyorsun, işine gelmeyeni atıyorsun. Hatta ve hatta onun bazı ayetlerini Kur’an’dan atılması gerektiğini bu çağda bunların olmaması gerektğinden dem vuruyorsun. Sonra da kuşa çevirdiğin bu dine işte din budur diyorsun. Herkesten fazla bilgiçlik taslıyorsun. Gerçekte Kur’an’ın kendisi (Beyyine/5) ne diyor?
“Halbuki, onların da, yalnız Hakka ve tevhide yönelerek, Allah’ın dinini ve düzenini içtenlikle benimseyerek samimiyetle toplumlarında uygulayıp, Allah’a kulluk ve ibâdet etmeleri, O’nun şeriatına bağlanmaları, O’na boyun eğmeleri, namazı erkanına, şartlarına, vaktine riayet ederek âşikâre kılmaları, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte sağlıklı bir toplumun dini, insanlığı, insanî değerleri ayakta tutacak hak din, zamanla değişmeyen tabiî hukuk kurallarını içeren din, budur.”
Şemsettin ÖZKAN
29.04.2021 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com