İNSANLAR SOĞUK YÜREKLER SOĞUK

People are cold, hearts are cold.

(Toplumsal ilişkiler 44)


ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةًۜ وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَٓاءُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
“Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.”(Bakara/74)

Then, even after that, your hearts were hardened and became as rocks, or worse than rocks, for hardness. For indeed there are rocks from out which rivers gush, and indeed there are rocks which split asunder so that water Soweth from them. And indeed there are rocks which fall down for the fear of Allah. Allah is not unaware of what ye do.

      Yaşarken öleceğini bilen tek varlık insan. Buna rağmen kalp kırar, gönül yıkar, kötülük yapar. Üstelik hiç ölmeyecekmiş gibi hem de hiç umursamadan. Kalbini karartır, katılaştırır, riyakârlık yapar, davranışlarıyla içtenlikten uzaklaşır. Kendine yabancılaşır, soğuklaşır. 

       Rahmetli Cahit Zarifoğlu “eskiden sadece kışlar soğuktu, şimdiyse insanlar soğuk, yürekler soğuk,” derken insanoğlunun gün geçtikte gerçek hüviyetinden uzaklaştığını ifade eder. İnsanların birbirine yaşattığı soğukluğu ne Aralık, ne Ocak ne de Şubat ayları yaşattı. Boşuna aylara mevsimlere yüklemeyin soğukluğu. Çünkü modern zamanlarda kış ayları da, insana nazire yaparcasına soğukmuş gibi yapıyor ama sıcak geçiyor.  Soğukluk insanların iliklerine kadar işlemiş. Ama bu hal,   resmen ruh soğukluğu… Bakma aylardan kasım mevsimlerden Sonbahar olduğuna. Ne zaman istersen çık gel! Kapım her zaman Aralık sana, diyebilecek sıcacık gönüller nerede?  Mevzu üşüyoruz. Dışarıda hava sıcaklığının on derecenin altına düştüğü anlarda soğukluk kaç derece diye soranın da sorunu üşümektir.

          Evet, insanlık üşüyor. Yürekler üşüyor. Hem de öyle bir soğukluk ki yüreklerdeki Antarktika soğukları. Herkes bir yerlerde üşüyor. İnsanlar yan yana, alt alta üst üste birlikte yaşarlarken. Devasa gökdelenlerde, ofislerde ve metropollerde, birbirlerinin nefesini enselerinde hissederken.

          Adorno’ya göre sadece bazı insanlar soğuk değil. Bu insanlara mahsus tarihsel ve antropolojik bir olgu… Ve o soğukluğumuz olmasa bugün türlü katliamların yaşanmadığı bir dünyanın insanları olabilirdik. Demek ki zamanla insanlar soğukluk yıllarına ya da çağlarına girebiliyor. Aslında zamanda ve mekânda soğukluk ya da yürek üşümesi aramamak lazım… O zaman bu soğukluğu oluşturan nedenler neler olabilir acaba?

           Adorna’nın sözünden hareketle diyebiliriz ki, insanın yapısında çağlar boyu bir soğukluk söz konusu. Yani soğukluk hep var. Bu soğukluğu çoğaltan ya da azaltan etkenler devreye girdiği için, biz şu zaman ya da bu zamanda soğukluk var diye ölçü koyuyoruz. Sonuçta modern zamanlar, teknolojinin olduğu dönemler insanların daha çok metropollerde yaşamasıyla, soğukluktan daha çok payını alıyor. Örneğin otuz kırk yıl önce daha tarıma dayalı bir toplumken, bugün insanlar şehirlerde yaşıyor daha doğrusu kokuşuyor. Davranış modelleri değişti. Din ve gelenekten beslenen tutum ve davranışlar, moderniteyle   çok fazla yara aldı. Samimi ilişkiler, misafirperverlik, kadın erkek ilişkileri, aile, saygı, sevgi, merhamet, edep, namus vb. ahlaki olan hemen hemen her kavramın içi boşaltıldı. İnsanlar eskiden işlerini bile imece usulüyle birlikte yaparken, bugün bireyselleşme yani kalabalıklar içinde yalnızlık ve agora fobi (açık alan korkusu) toplumsal yaşam biçimi oldu. Doksanlı yıllarda yazdığım, “Bir Gün” adlı şiirimde; bu soğukluğun insanın yalnızlaşmasıyla, şairler modern çağda yaşamasından ötürü duygu yoğunluklarını her geçen gün yitirdiğini, bu yüzden onların da, bu yürek  üşümelerinden nasiplerini aldığını, çocukların ise artık oyuncaklarıyla oynamadığı için, çocukluktan çıktıklarını anlatırken,   “çocuk= oyun+ sevilmek” diye tanımlayan psikologların, bu çocuk tarifine şimdikilerin uymadığını, bu soğukluğun, bu çağda, daha doğuştan başladığı mesajını vermiştim.   

Bir gün uzun yola gitmeye,

Hüküm giyersen;

Rabbini kat et mesafelerde.

Bir gün yalnızlığa,

Kelepçelenirsen;

Rabbini zikret dillerde.

Gölgeler yollara düşmüşse,

Yazları kırk derecelerde.

Sana terlerim Rabbim,

Bana serinlik ver Sen.

Her yer bembeyaz olmuşsa,

Kışları altında bilmem,

Kaç sıfırın?

Sana sokulurum Rabbim,

Isıt beni, beni Sen. 

Bir gün şairler,

Modern zamanlarda yaşıyorlarsa,

Oyuncaklarıyla çocuklar

Oynamıyorlarsa,

Kuşlar yeryüzünde salınırken,

Atlar gökyüzünde uçuyorlarsa

Sevgileri arabalara koşun!

En iyisi mi siz…

Şemsettin ÖZKAN

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-Şemsettin  Özkan, Şiirlerim (basılmamış)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.