İNSANI KALBİNDEN TUTAMADINIZ MI BAKIP GÖRÜN ELİNİZDEN NASIL KAYIP GİTTİĞİNİ

(Toplumsal İlişkiler 147)


يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
O Gün ne malın mülkün faydası olacaktır kişiye, ne de çoluk çocuğun. Ancak tertemiz bir kalple Allah’ın huzuruna gelenler kurtulacaktır o gün.” (Şuara/88-89)

Nuri Pakdil; “insanı kalbinden tutamadınız mı, bakıp görün elinizden nasıl kayıp gittiğini?” derken modern çağın insanının belki de, nasıl samimiyet yoksunu olduğunu da ortaya koyar; “insanı kalbinde tutamamak” cümlesiyle. Bu kozmopolit ve samimiyetsiz yaşam tarzıyla da insanların birbirlerinden uzaklaşıp gittiklerine vurgu yapar.

Bir zaman geldi,vakit değişti. İnsanlar aralarına buzdan duvarlar ördü. İşte o günden sonra ne sevgi geçti aralarından ne samimiyet ne de vefa. Herkes bir yana öylece yığıldı kaldı.

Hz. Mevlana  şöyle der:

Sordum, AŞK’ın sırrı nedir? Dedi: Yâr’da yok olmaktır. Sordum, Yârin isteği nedir? Dedi: Samimi olmaktır. Sordum, samimiyet nedir? Dedi: Hep yâre bakmaktır. Sordum, bu nasıl olacak? Dedi: Nefsi bırakmaktır. Sen ve Ben gafletini aşıp, “BİZ” olanların rızkıdır AŞK.”

İnsanı kalbinden, yüreğinden yakalayacak insanların sayısı maalesef çok az. Aşağıdaki hikayede İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin sarhoş komşusunu yüreğinden nasıl yakaladığını göreceksiniz.

 İmam-ı Azam Hazretlerinin genç bir komşusu vardı. 
    Her gece evine içkili gelir, çıkardığı gürültü ile imamı çok rahatsız ederdi. İmam, gençten hiç şikayetçi olmaz, komşusunun haline ta
hammül ederdi. Bir gün başkalarının şikayetinden olsa gerek genci
hapse attılar. Ertesi gece gencin sesini duymayan Ebu Hanife (r.a.) şaşırdı ve:
    – Genç komşumuzun sesleri niçin kulağımıza gelmiyor? diye sordu.
    – Efendim, o sarhoşu vali hapse attırdı, dediler.
    Ertesi sabah doğruca valinin konağına gitti. Talebeleri, Hocamız
her halde valiye teşekkür edecek, diye düşünüyordu. Vali, onu görür
görmez ayağa fırladı. Hürmet etti ve:
    – Ya imam! Teşriflerinizin sebebini lütfen söyler misiniz? dedi.
    O da, komşusu olan gencin serbest bırakılmasını rica etti. Vali:
    – Efendim, böyle ehemmiyetsiz bir mesele için iye zahmet ettiniz? Haber gönderseydiniz emriniz derhal yerine getirilirdi, cevabını verdi.
    Delikanlı serbest bırakıldı. İmam’la karşılaştıklarında oldukça mahcuptu. Kendisini bizzat çok rahatsız etmişti. Ebu Hanife:
    – Bak biz seni unutmuyoruz, sözleriyle iltifat buyurdu.
    Genç kısa zaman sonra tövbe etti ve İmam’ın talebeleri arasında
katıldı.* * *   Onlar, kimseyi itmiyor, kınamıyor, suçlamıyor, belki sadece kendine zulmeden zavallılara acıyor ve yardım etmeye çalışı
yorlardı. Başkası ne yaparsa yapsın, onlar kendilerine düşeni yapı
yordu. İnsanı ta yüreğinden yakalıyorlardı.

İnsanı yüreğinden yakalayabilmek için samimiyet, sabır ve azim gerekiyor. Sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanma niyeti gerekiyor. Emek gerekiyor, çaba gerekiyor. En önemlisi de sevmekten asla vazgeçmemek gerekiyor. Karşı taraf ne kadar olumsuz tavır sergilerse sergilesin, doğru bir tutum ve davranış ortaya koymak gerekiyor.

Aslında bu mesele bir yönüyle rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun dediğine varıp dayanıyor: “Oturup konuşsaydık, belki geçerdi her şey. Başını alıp gitmek, sevdaya dahil değil.”

Şemsettin ÖZKAN

26.10.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-islamvakti.net

3-guzelcumleler.com

4-insanveislam.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir