HERŞEY BİZİM İÇİNDİR AMA HİÇBİR ŞEY BİZİM DEĞİLDİR

(Toplumsal İlişkiler 131)


وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
Göklerin ve yerin (ve bunların arasındaki her şeyin)
mülkü Allah’ındır ve dönüş yalnızca (ve kaçınılmaz olarak)
O’nadır. (Mutlak egemenlik Allah’a aittir.)


(Nur/42)

Hz. Mevlana der ki; “ herşey bizim içindir, ama hiçbir şey bizim değildir.” O zaman kimin acaba bunca mal mülk, yer, gök, eşya, altın vb. şeyler? Elbette ki Allah’ın. Zaten bu dünyadan insan çıkıp giderken yanında bir çorabını bile götüremiyor değil mi? O zaman bu caka ve kurumda neyin nesi böyle?

Senin yapman gereken bütün nimetleri önüne seren Rabbine bir şükür ifadesi… Bunu bile diline çok görüyorsun öyle mi? Yani teşekkür ederim demek çok mu zor. Ey kaba saba insanoğlu! Niye insanın şükrü önemli? Çünkü şükürde insanın Rabbinin varlığını ortaya dökmesi söz konusu. Halbuki küfürde tam tersi var. Yani haşa Rabbinin varlığını örtmesi gizlemesi vardır. Bu Müslümana asla yakışan bir tavır değildir.

Necip Fazıl “aldığımız nefesi dahi geri veriyorsak, hiçbir şey bize ait değil,” demekle haksız sayılmaz. Dünyanın en zengini olsan bu dünyadan bir gram götüremezsin. Dünya malı dünyada kalır. Nice krallar tacı tahtı bıraktı gitti, nice zenginler malı mülkü bıraktı gitti. Çünkü hiçbir şey bize ait değil. Mal Allah’ındır. Elimizdeki eşya ve mal bir şekilde anne ve babamızdan kalmış. Ona da anne ve babasından kalmış. Onlara da onların anne ve babasından veya birilerinden kalmış. Ama hiç kimse giderken bir eski çorabını dahi götürememiş.

Ölüp de bu hayattan göçen hiç kimse, gittiği yere kendisi ile birlikte hiçbir şey götürmez. Diğer tarafa bir çöp götürmek bile mümkün değildir. Hal böyle iken insanlar yaşamları boyunca mala mülke, zenginliğe gereğinden fazla önem vermemeli, ihtiyaç sahiplerin de yardım etmelidir.

Bilindiği gibi dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanlarından birisi Karun’dur. ”Karun kadar zengin” ifadesi de oradan gelmektedir. Onun onlarca deve yükünde altınlarının olduğu söylenir. Ancak o da öldüğünde kendisi ile beraber değil altınlarını, altın dişini bile götürememiştir. İnsanların açgözlülüğü, doyumsuzluğu bitmez. Allah yardımlaşmayı, cömert olmayı, zekat vermeyi emretmişken ve bunun karşılığında cennetini vaat etmişken, insanların çoğu bunu hiç önemsemezler. Tek gayeleri servetine servet katmaktır. Dünya malı dünyada kalır atasözü ile ilgili çok güzel bir hikaye vardır: Zamanında çok büyük bir servete sahip olan bir adam ölmeden önce oğluna eski bir çorap ve zarf vererek vasiyette bulunmuş. ”Oğlum, senden iki isteğim var: Birincisi: Beni mezara koyarken ayağıma bu eski çorabı giydir. İkincisi ise: Beni gömdükten sonra aç ve oku.” demiş. Adamın eceli gelmiş ve adam ölmüş. Mezara gömeceklerinde çocuk çorabı giydirmeye çalışmış ama imam buna izin vermemiş. Çocuk ne kadar ısrar ettiyse bunu imama kabul ettirememiş. Zira dinimize göre ölü sadece kefen giyermiş. Velhasıl adamı gömmüşler. Gömülüp herkes dağıldıktan sonra zarfı açmış ve içindeki notu okumuş: ”Gördün ya oğul, bunca servetime rağmen, diğer tarafa giderken eski bir çorabımı bile götüremedim. O zaman sen de bunu bil ve mala mülke önem verme, doğruluktan da asla ayrılma.”

Bir mü’min asla dünyaya tamah etmez. Karakterinde bu yoktur. “İnsanların en faziletlisi dünyaya değer vermeyen mü’mindir,” buyuran bir Peygamberin ümmeti olarak herşeyin bizim için yaratıldığını bileceğiz ama o nimetlerin içinde boğulup kalmayacağız. Bizim becermemiz gereken binlerce nimeti önümüze seren Rabbimize şükrümüzü yapabiliyor muyuz meselesi olmalıdır.

Şemsettin ÖZKAN

27.09.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-kompozisyon.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir