HERKESİN NİYETİ NEYSE ELİNE GEÇECEK ODUR

(Toplumsal İlişkiler 400)


لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْؕ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْؕ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنٖينَ
Bu kestiğiniz hayvanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır fakat asıl O’“na ulaşan, sizin iyi bir kul olabilmek için gösterdiğiniz samîmî gayretleriniz, yani takvanızdır. İşte böylece Allah, bu hayvanları size boyun eğdirdi ki, sizi doğru yola ilettiği için Rabb’inizi saygıyla anıp yüceltesiniz, özellikle kurban günlerinde tekbirler getirerek, O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini hem kendinize, hem de tüm insanlığa ilân edesiniz.
O hâlde, iyilik edenleri müjdele!” (Hac/37)

Hani meşhur bir hadis var; innemel a’malü binniyati diye. Yani “ameller (eylem ve davranışlar) niyetlere göredir,” demek oluyor. Hadisin orijinali şöyledir: Ömer b. Hattâb”ın (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve Resûlü için hicret ederse, hicreti Allah ve Resûlü’nedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir.”(M4927 Müslim, İmâre, 155; B1 Buhârî, Bedü”l” vahy, 1)

Diyanet işleri uzmanı Dr. Lamia Levent Abul, şubat 2021 diyanet dergisinde “ameller niyetlere göredir” adlı yazısında amel(eylem, davranış) ve niyet ilişkisini çok güzel özetlemiş:

Amellerin ruhu ihlas ve samimiyette gizlidir. Niyet ise kulun hangi kasıt ve iradeyle o ameli işlediğini ifade eder. Allah, ameline niyetindeki ihlasa ve samimiyete göre değer verir. Ameliyle Rabbine kulluğa niyet ettiyse amelin azlığına ve çokluğuna bakmaz Yüce Yaradan. Çünkü Rabbimiz dini sadece O’na has kılarak kulluk etmemizi emrediyor. (Beyyine, 98/5.) Hz. Peygamberin haber verdiği aşağıdaki kıssa halis niyetin amelin özü ve ruhu olduğunun remzi değil de nedir?

Doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam yaptıklarına pişman oldu ve kendisi için tövbe imkânı olup olmadığını sormak üzere bir rahibin yanına gitti. Rahipten aldığı olumsuz cevap üzerine onu da öldürdü. Böylece yüz kişiyi öldürmenin derin pişmanlığı ile tövbe için yol aramaya devam etti. Âlim bir zatı tavsiye ettiler. Arayıp onu buldu ve durumunu danıştı. Bu âlim kişi tövbe kapısının açık olduğunu ve Allah ile arasına kimsenin giremeyeceğini söyledi. Ancak onun tövbesi üzerinde durması ve bir daha kötülüklere dönmemesi için iyi insanların olduğu bir yere gitmesini tavsiye etti: “Orada Allah’a ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Kendi topraklarına da dönme. Çünkü orası (seni suça sevk eden) kötü bir yerdir.” Adam âlimin tavsiye ettiği köye doğru yola çıktı. Ancak daha köye varamadan yolda öldü. Rahmet ve azap melekleri adamın durumu hakkında tartıştılar. Rahmet melekleri adamın tövbe ederek kalbiyle Allah’a yöneldiğini ve yola çıktığını söylediler. Azap melekleri, adamın iyi bir amelinin olmadığını söylediler. Bu konuda anlaşmaya varamadılar. Nihayetinde Allah’ın emriyle adamın geldiği yere mi yoksa varmak istediği köye mi daha yakın olduğunu ölçtüler. Adam iyi kimselerin olduğu köye daha yakın çıkınca Allah onu affetti ve onu rahmet melekleri götürdüler. (Müslim, İmare, 155; Buhari, Bed’ül-vahy, 1.) Adam samimiyetle tövbe etmiş ve iyi bir kimse olma niyetiyle yola çıkmıştı. Bu yolda azim ve gayret göstermesi Rabbi katında kabul görmüş ve affına vesile olmuştu.

Kulun kalbindeki niyetin saflığını ve samimiyetini ancak Rabbimiz bilir. Halis bir niyetle bir amel yapmaya niyet eden kişi o ameli yapmaya imkân bulamazsa bile niyetinden ötürü Allah’ın hoşnutluğunu kazanır ve yapmış gibi sevap kazanır. Diğer taraftan ibadet eden ancak niyetini halis tutmayan, Allah’ın rızası, hoşnutluğu yanında kulların da övgüsünü kazanmak niyetini taşıyorsa ibadeti makbul olmaz. Tüm ameller niyete göre ya değer kazanır ya da heder olur gider. Bu sebeple Resulüllah (s.a.s.) müminin niyetinin amelinden hayırlı olduğunu haber vermiştir. (Beyhaki, Şuabu’l İman, IX, 176.) Niyetsiz yapılan amel ibadet sayılmaz ancak amelsiz de olsa kulun niyet etmesinin Rabbi katında değeri vardır. Bütün amellerde ve ibadetlerde aslolan niyettir. Yukarıda geçen ayete göre yüce Allah’a namazımız, kurbanımız, haccımız ve sadakamız değil ancak niyetimizdir ulaşacaktır. (Hac, 22/37.)  

Niyetin mahalli kalptir. Hz. Peygamberin (s.a.s.) Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza değil kalplerinize ve halinize bakar (Müslim, Birr, 34.) buyururken kastettiği mana da budur. Kişi önce kalbiyle niyet eder sonra o ameli işler. Bu niyet Rabbimizce malumdur. Çünkü o kalplerin en derinlerinde saklı olan niyetlerimizi dahi bilir. Ondan gizli hiçbir şey yoktur. O gizlinin gizlisini dahi bilendir. (Taha, 20/7.) Gazali tüm ibadetlerde kalbe itibar edildiğini, kalpte her neye eğilim ve irade doğarsa bedenin de ona muvafakat gösterdiğini ve böylece o sıfatın kalpte sağlamlaştığını söyler. Mesela kalpte tevazu meydana gelse başı yere koymakla kalpteki tevazu kuvvetlenir. Bütün ibadetlerin niyeti iyilik istemektir. Yani dünyadan yüz çevirip ahirete yüz tutmaktır. Bu niyetle amel etmek de istek ve iradeyi kuvvetlendirir.(Gazali, Kimyayı Saadet, Ataç Yayınları, İstanbul 2019, s. 637.)
Yüce Rabbimiz sonsuz rahmetiyle kalplerimizden geçirdiğimiz düşüncelerden dolayı bizi hesaba çekmez. Mesela insan günah işlemeye niyetlenip onu işlemediği takdirde ona günah yazılmaz. Ancak o günahı işlerse ona bir günah yazılır. Diğer taraftan bir sevap yapmaya niyetlenir de yapmaz ise bu niyetinden dolayı bir sevap yazar. Eğer ki o güzel ameli işlerse on katından yedi yüz katına kadar sevap yazılır. “İzzet ve celâl sahibi Allah şöyle buyurdu: “Kulum iyi bir iş yapmaya niyet eder de yapmazsa ona bir iyilik (sevabı) yazarım. Ama onu yaparsa on kattan yedi yüz kata kadar iyilik (sevabı) yazarım. Eğer (kulum) bir kötülük yapmaya niyet eder de yapmazsa onu (bir günah olarak) yazmam. Fakat onu yaparsa ona bir kötülük (günahı) yazarım.” (Müslim, İman, 204; Buhari, Rikak, 31.)

Ameller makbul olması niyetlerin halis olması şartına bağlıdır. Kişi tüm amellerinde niyetini güzel tutar, Allah için yaparsa, Allah Teâlâ da kuluna ziyadesiyle mukabelede bulunur. Dinî, dünyevi ayrımı yapmadan her işimizde Rabbimizin hoşnutluğunu kazanma niyetiyle yapmak demek hayatımızın ibadet neşvesi içerisinde geçmesi anlamına gelir. Bunun için düşüncelerimizden başlamak üzere sözlerimize ve fiillerimize dikkat etmek gerekir. Bir ameli işlerken onu neden yaptığımızı sorgulamak niyetlerimizi halis hale getirmenin ilk adımıdır. 

Cenab-ı Allah bizden amelimizde sadık ve ihlaslı olmamızı istemektedir. İhlas, sadece Rabbimizin rızasına talip olmaktır. İhlasın zıddı olan riya ise insanları memnun etme niyetini içinde barındırır. Kul dikkatli ve uyanık bir şekilde kendisini murakabe ettiğinde niyetleri bulandıran riya tehlikesini görebilir. Sevgili Peygamberimizin gizli şirk olarak tarif ettiği riya, (Müsned, VI, 124.) amelin Allah’ın rızasını kazanmak için değil insanların beğenisini, takdirini kazanmak için yapılmasıdır. Kişi öncelikle kalbinde neden bu işi yaptığını yoklarsa riya tehlikesinden kendisini koruyabilir. Amelin ihlaslı olması bu sorgulamaya bağlıdır.  Çünkü Allah, sadece samimi bir şekilde ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder.(Nesai, Cihad, 24.)

İhlas Hak Teâlâ ile kulu arasındaki bir sırdır. Bu sırra ermek kalbin Cenabı Hak dışındaki her türlü sevgi ve arzudan arındırılıp halis hale getirilmesiyle olur. Kalp temizlenip arındırıldığında niyetler de saflaşır. O zaman kulun her ameli Rabbi için olur. Niyeti saflaşır, amelleri güzelleşir. Allah için söyler, Allah için işler, Allah için yaşar vesselam!

Son söz sevgili Peygamberimizin; “herkesin niyeti neyse eline geçecek odur.”

Şemsettin ÖZKAN

09.07.2021 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-hadislerleislam.diyanet.gov.tr

4-diyanethaber.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir