HACCA GİDENLER EVİ DEĞİL EVİN SAHİBİNİ ARASINLAR

(Toplumsal İlişkiler 444)


فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هٰذَا الْبَيْتِۙ
اَلَّـذٖٓي اَطْعَمَهُمْ مِنْ جُوعٍ وَاٰمَنَهُمْ مِنْ خَوْفٍ
Bu evin Rabbine kul ve köle olsunlar, hayatlarını O’nun tanzim ettiği esaslara göre yaşasınlar yani Kâbe’nin tek olan Rabbine kulluk yapsınlar, O Rabbin yolundan ayrılmasınlar.” (Kureyş/3)
Onları bu verimsiz topraklarda açlıktan kurtarıp doyuran ve Arabistan’ın dört bir yanında terör ve anarşi hüküm sürerken, kendilerini her türlü tehlikeden koruyup güvene kavuşturan yüce Allah’a kulluk etsinler ki, toplumsal felâketlerden, anarşiden, siyâsî, ekonomik, ahlâkî ve kültürel yozlaşmadan korunabilsinler; böylece, mutlu ve huzurlu bir toplumun temelini atarak, hem dünyada, hem de âhirette kurtuluşa erişebilsinler.” (Kureyş/4)

Mevlana hazretleri; “hacca gidenler evi değil, evin sahibini arasınlar” derken yerden göğe haklıdır. Çünkü insan maddeye aşıktır. İyi bir puta tapıcıdır. Ölçüsü her zaman materyalist bir bakış açısıdır. Bunu maalesef içselleştirmiş, mana yönünü ya hiç düşünmemiş, ya da ikinci plana atmıştır.

Bu haliyle insan dört duvara kilitlenip, onun perdelerini okşarken, sanır ki kurtulacak? Kabe’nin Rabbini aramak gibi bir dert edinmemiştir. Hac ibadetinde yaptığı tüm eylemlerin ne anlama geldiğinden habersiz, maddeci bir bakış açısıyla ibadetin hazzını yaşayamamaktadır. Kabe’nin Allah’ın Bir ve Tek Oluşunu sembolize ettiğinin farkında değildir. Hz. İbrahim (a.s), Hacer annemiz ve oğulları İsmail’in (a.s) oynadığı rolleri şimdi de kendisinin canlandırdığının farkında değildir. Daha da önemlisi onların yaşadıklarını anlayıp, Rabbine kurban olmanın yani O’na yakınlaşmanın (kurbiyet) peşinde değildir.

Şeytanın, (nefsinin) maddenin kul ve kölesidir. Soruyorum Rabbimize mi bu kulluk, yoksa O’ndan başka varlıklara ve maddeye mi bu bağlılık? Üstad Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an adlı eserinde yukarıda geçen Kureyş surenin ayetlerini şöyle açıklar:

“Bu Ev”den kasıt, Kâbe’dir. Allah’ın buna işaret etmesinin anlamı, Kureyş’e verilen nimetlerin bu ev dolayısıyla olmasıdır. Kureyşliler, taptıkları 360 putun gerçekte Rabb olmadıklarını kabul ediyorlardı. Onlara göre de Rabb tekti ve kendilerini Ashab-ı Fil’in saldırısından kurtarmıştı. Ebrehe’nin ordusu saldırırken yine aynı Rabb’e dua etmişlerdi. Bu Ev’e sığınmadan önce dağınık durumdaydılar ve hiç saygınlıkları yoktu. Arapların diğer kabileleri gibi dağınık bir topluluktular. Ama Mekke’de biraraya gelip Kâbe’nin hizmetini üstlenince bütün Arabistan’da şerefli oldular.. Ticarî kafileleri korkusuzca her yeri gezmeye başladı. Onların eline geçen bütün bu nimetler, bu Ev’in Rabb’inin vermesi dolayısıyladır. Onun için sadece O’na ibadet etmelidirler.

Açlıktan kurtarıp doyurması,” Mekke’ye gelmeden önce Kureyşlilerin dağınık ve aç olduklarına işarettir. Buraya geldikten sonra onlara rızk kapıları açılmış ve Hz. İbrahim’in duası aynen uygulanmıştır: “Rabbimiz, ben çocuklarımdan bazısını senin Beyt-i Haram’ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan bir takım gönülleri onları sever yap ve onları çeşitli meyvalarla besle ki şükretsinler.” (İbrahim, 37)

Tehlikeden güvene kavuşturması” demek; Arabistan’da hiç kimsenin emin olmadığı o korkudan sizi kurtarmıştı. O dönemde Arabistan’ın hiçbir yerinde insanlar gece rahat uyuyamazlardı. Her an bir saldırıya uğrama tehlikesi ile karşı karşıya idiler. Hiç kimse kendi kabilesinin sınırları dışına çıkmaya cesaret edemezdi. Çünkü yalnız çıkıldığında sağ olarak geri dönmek mümkün değildi. Ya birileri tarafından öldürülür ya da yakalanarak köleleştirilirlerdi. Hiçbir kervan saldırıdan emin değildi. Çünkü yol üzerinde her an önü kesilebilirdi. Malları gasbedilebilirdi. Ancak yoldaki kabilelerin ileri gelenlerine rüşvet vererek bu yoldan sağ salim geçebilirlerdi. Ama Mekke’deki Kureyşliler bütün bunlardan tamamen emindiler. Onlar için düşman saldırısı tehlikesi yoktu. Mekke’ye düşmanın saldırabileceği korkusu da yoktu. Onlar büyük ve küçük kafilelerle ülkenin her tarafında serbestçe dolaşırlardı. Taşıdıkları “Kabe’nin hizmetçileri” sıfatlarından dolayı hiç kimse onlara dokunmazdı. Hiç kimse onlara ses çıkarmaya cesaret edemezdi. Hatta bir Kureyşli yalnız olarak seyahat ederken saldırıya uğrarsa, “ben Haremliyim” ya da “ben Allah’ın haremindenim” demesi bile yeterli oluyordu. Bu söz karşısında saldırgan hemen duruyordu.

Şemsettin ÖZKAN

25.08.2021 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-sevdalara.net

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.