GÖZ ALLAH’IN SANATINI GÖRMEK İÇİN YOKSA EŞİN DOSTUN KUSURUNU GÖRMEK İÇİN DEĞİL

(Toplumsal İlişkiler 359)


اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ
Biz ona iki göz vermedik mi?” (Beled/8)

Sevgili dostlar, göz deyip geçmeyin. Basit anlamda biz Fen Bilgisi derslerinde hocalarımızın gözün nasıl gördüğünü şöyle anlattığını görmüştük: “Kornea ve göz merceği, ışığı kırarak retina üzerinde odaklanmasını sağlar. Retina üzerindeki fotoreseptörler ışığı elektrik akımına dönüştürür. Elektrik akımı, optik sinirden geçerek beyne ulaşır. Beyin bu sinyalleri işleyerek görüntü oluşturur.”

Ya da bir başka ifadeyle görme olayının şu şekilde gerçekleştiğini sanırım öğrenmişsinizdir: “Nesnelerden yansıyan ışık ışınları önce korneaya ulaşır ve buradan da kornea tarafından kırılmış olan ışık ışınları göz bebeğinde bir araya toplanır. Işık ışınları göz bebeğinden geçtikten sonra ise, merceğe ulaşır. Işık ışınları mercekte ikinci defa kırılır ve ardından camsı cisimden geçerek ağ tabakada bulunan sarı leke üzerine düşer. Sarı lekede ise, ters görüntü meydana gelir. Beyinde oluşan ters görüntü, sarı lekede yer alan duyu almaçları aracılığı ile algılanır ve beyin ile sinirler görme merkezine taşınır.Beyindeki bulunan görme merkezinde ters görüntü düz bir şekilde algılanır ve bu sayede de görme olayı gerçekleşmiş olur.”

Böylesine muhteşem bir olayı iyi kullanmamız, çirkin eylemlere alet etmemiz gerekir. Hz. Mevlana; “göz Allah’ın kudretini ve yarattığı sanatı görmek içindir… Yoksa eşin dostun ayıplarını, kusurlarını görmek için değil!” demekle yerden göğe kadar haklı değil midir?

Gönül gördüğünü sevmez, sevdiğini görürmüş. Gerçekten de gözün bakış açısı çok önemli. Sevgiyle mi bakıyor yoksa nefretle mi? Sevgiyle bakan gözler Allah’ın sanatından enstantaneler yakalar ve objektifine Allah’ın evrende yarattığı harikalar takılır. Güzellikler görür, onları temaşa eder ve “ ey Rabbimiz bütün bunları sen boşuna yaratmadın,” der. Kainatın dilini okur ve ona anlamlar yükler. Hatta buluşlar ve icatlar yapar. Örneğin kuşlara bakar, uçmayı, uçan bir böceğe bakar, helikopteri geliştirebilir.

Yukarıda geçen ayete kulak verelim:

Biz ona iki göz vermedik mi?

Bir dil ve iki dudak?”

Yani, biz ona ilim ve akıl vermedik mi? İki gözden kasıt, hayvanî gözler değil insanî gözlerdir. Yani, gözünü açıp bakarsa çevresinde, gerçeğin işaretlerini görecek ve yanlış ile doğru arasındaki farkı anlayabilecektir. Dil ve dudaklardan kasıt, sadece konuşan organlar değil aslında nefs-i nâtıkadır. Bu organların arkasında düşünme ve anlama yeteneği de vardır. Bu organlar, insanın hissettiğini dile getirmek için araçtırlar.

O zaman insan ne diye bu gözleri Rabbinin muhteşem sanatını görme ve keşfetme yolunda kullanmaz da gider eşin, dostun, arkadaşın kusurlarını ayıplarını görme, duyma ve onları çekiştirmede kullanır ki? Neden her olayda olduğu gibi burada da devreye kötüye kullanma giriyor?

Gözler ve sözler… İkisi de birşeyleri gizler. Sözler her ne kadar inkar etse de gözler herşeyi bir bir söyler.

Gözün kıymetini bilenlerden olmak dileğiyle…

Şemsettin ÖZKAN

28.05.2021 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-essilor.com

4-milliyet.com.tr

5-sevdalara.net

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.