GÖNLÜM GÜRÜLTÜSÜZ PATIRTISIZ HARFSİZ VE SESSİZ BİR SÖZ İSTİYOR

(Toplumsal İlişkiler 427)


وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Kur’an okunduğu zaman, tam bir saygı ve teslimiyetle ona kulak verin ve Kur’an bir konuda hüküm vermişse, ona alternatif görüşler öne sürmeyin, susup onu dinleyin ki, bu sayede ilâhî merhamete lâyık olabilesiniz!”(Araf/204)

Hz. Mevlana; “gönlüm gürültüsüz, patırtısız, harfsiz ve sessiz bir söz istiyor” derken, Hz. Şems ile yaptığı bilmem kaçıncı sükuti sohbetlerinden söz ediyordur kimbilir? Daha önce bir yazımda basılmamış romanımdan alıntılayarak Hz. Şems’in Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’e sükuti sohbetlerle Mevleviliğin temellerini nasıl attığını anlatmıştım. Erenler az konuşur öz konuşur. Hatta hiç konuşmadan meramını anlatır ve sohbet edebilirler. İletişim kurabilirler.

Sükûtî sohbet, “gönül dostlarının bir araya gelmeleri ve hiçbir şey konuşmadan gönüllerinden birbirlerine karşı olan sevgilerini terennüm etmeleridir.” Kalplerin bir arada muhabbetle buluşması, bir olmasıdır.

  Evet, fiil ile yapılan tek bir vaaz, insanlar için söz ile yapılan bin vaazdan daha etkili ve daha kalıcıdır. Konuşanın sükûtundan istifade edemeyen, sözünden de faydalanamaz. Nitekim Seyyid Sıbğatullah (k.s) çok az sohbet ederdi. Bazan sohbet için oturur, uzun zaman konuşmazdı. Bu yüksek zümrenin hallerini bilmeyen bazı zâhir âlimleri, acaba şeyh niçin bize bir şey anlatmıyor dediklerinde,

 “Sükûtumuzdan istifade edemeyen, konuşmamızdan da edemez” buyururdu.

Menkıbe

  Gavs-ı Hizânî (k.s) hazretlerinin huzurunda her zaman cezbe ve harareti çok kalabalık bir cemaat bulunurdu. Cezbe, hararet ve muhabbetin çokluğundan kimse huzurunda normal olarak oturamazdı. Halbuki Gavs-ı Hizânî (k.s) fazla sohbet de etmezdi, genellikle sükût ederdi. Fakat tasarrufu maneviydi. Bir seferinde oğlu vaaz ve nasihat etmek için izin istedi. İzin alınca sohbete, vaaza başladı. Bir iki saat kadar vaaz ve nasihat etti. Ancak hiç kimsede ses seda, muhabbet ve cezbe emaresi görülmedi. Sohbet bitince babası Gavs-ı Hizânî (k.s), “Haydi, kalkın kamet getirin” der demez, cemaatin içinde bir feryadu figân koptu. Gavs-ı Hizânî’nin oğlu hayretler içinde kalmıştı; “İki saattir sohbet ediyorum, hiç kimsede ses seda, cezbe eseri yok. Oysa babam, ‘Haydi, kamet getirin’ deyince bütün cemaat cezbeye kapılıyor” dedi.

  Menkıbe

  Şeyh Muhammed Diyâüddin (k.s) bir ara hastalandı, bu sebeple evden çıkıp camiye gidemedi. Bir akşam namazından sonra haber gönderip mollaları eve davet etti. Haberi alan mollalar, neşe içinde eve koştular. Huzura vardılar. Hazret, oturmalarına müsaade etti, onlar da edeple oturdular. Fakat Hazret’te hiç ses yok, zerre kadar kimseye iltifat etmiyor, sakin ve sessiz oturuyordu. Bir saat kadar oturduktan sonra Hazret,  “Haydi, size müsaade verdim, gidebilirsiniz” dedi ve onları gönderdi.

Huzurdan çıkan bazı mollalar üzüntülü üzüntülü, “Sohbet olacak diye ne kadar sevinmiştik. Halbuki Hazret hiç konuşmadı. Nasıl geldiysek öyle de dönüyoruz” diye dertleştiler. Bunları işiten Hazret’in hanımı, çocuklarına,  “Eyvah, ben Hazret’in sâliklerini manevi tasarruf ehli zannederdim. Bilmiyordum ki onlar laf u güzaf peşindedirler. Ben zannediyordum ki onlar manevi tasarruf peşinde koşanlardır. Halbuki onlar laf peşinde koşuyorlar. Bu durumda Allah’tan uzaktırlar. Hâlâ hakiki Nakşibendî olamamışlar” diyerek ağladı.

Şemsettin ÖZKAN

08.08.2021 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pexels.com

4-naksibendi.com.tr

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.