(Toplumsal İlişkiler 162)
وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً
“(Ve yine Rahman’ın makbul kulları) Onlar yalan yere şahitlik etmeyenler, boş ve yararsız sözler (konuşulan yerde) eğlenmeyenler; böyle boş beleş konuşmalara (tartışmalara, sataşmalara) rastladıklarında ise vakarlı (ve ağır başlılıkla) oradan uzaklaşarak geçip gidenlerdir.” (Furkan/72)
Görmek için değil, sevmek için bakılır. Çok söze ne hacet! Bir bakış çok şey anlatır. Sükuti sohbet (hiç konuşmadan) konuşur erenler. Bir bakış neler anlatmaz ki… Hz. Mevlana öyle der: “Gerek yok her sözü laf ile beyana, bir bakış bin söz eder bakıştan anlayana.”
Aşkta zaten iki gözün birbirine bakması değil, bakarken birlikte aynı şeyi düşünebilmesi demek değil mi? Öylece sessizce birbirine bakmak ve derinden sevgiyi hissedebilmek. Gereksiz bir tek cümle bile kurmadan öylece kalakalmak…
Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled, Mevleviliğin ilkelerini sükuti sohbet(susarak sohbet) yöntemleriyle Hz. Şems’ten aldı. Henüz bastıramadığım Şemsabâd adlı tarihi romanımdan bu mevzu ile ilgili bir kesit sunacağım.
Hz. Şems, bir gün Hz. Mevlana’ya;
“-Ben mahdumunuz Sultan Veled’i, bir tarikat kurma konusunda eğiteceğim. Benim Allah vergisi iki halim vardır: Biri başım, öteki gizimdir. Başımı, tam bir samimiyetle senin yoluna, sırlarımı da Sultan Veled’e verdim. Sadece ahlak-i Muhammediye yollarını göstereceğim” dedi ve süratle derslere başladı. Her gün yatsı namazından sonra bir saate yakın dersler veriyordu. Öyle Mevlevilik yolu içerisinde yer alan bir takım formüller veya formaliteler değildi bunlar. Merhamet, sevgi, infak, fedakârlık, hoşgörü gibi peygamberimize ait meziyetlerle nasıl donatılacağının öğretisiydi bu.
Hz. Şems, Mevlana hazretlerinin oğlu Sultan Veled, önüne ilk diz çöktüğünde, ona, şu uyarıyı yaptı:
“-Sakın bana bir şey sorma! Ne istiyorsan, gönlüne al!” dedi. Sultan Veled’in, gönlünden geçirdiği konuyu veya o konunun bölümünü, Hz. Şems anlatıyor, sonra da, ‘gidip istirahat edebilirsin!’ diyordu.
Bir gün, Mevlana ile Şems hazretleri, çok derin bir mevzuya dalmışken, ders saati gelen Sultan Veled içeri girdi. O gün, dışarıda duyduğu dedikodular aklına geldi:
“-Bu dervişte ne buldu?”
“-Bizim elimizden âlim adamımızı aldı.”
“-Biz onun sohbetinden yararlanamıyoruz.”
“-Kim oluyor o, Mevlana hazretlerinin yanındaki yahu?”
Bu dedikoduları düşünerek gönlünden( içinden) söyledi:
“-Bugün sizden şunu niyaz edeceğim. Sen istersen ey Şems hazretleri! Bu Konya’daki bütün dedikoduları bitirirsin. Babam da, sen de, ben de huzur içinde olur, bu mana sofrasının ziyafetine katılırız.”
Hz Şems gönül yoluyla bu mesajı hemen aldı:
“-Peki, Veled otur bakalım!” deyip 20 dakikalık bir dersten sonra hızlıca kalkıp, çıkıp gitti.
Sultan Veled ve Hz. Mevlana’nın beklentisi Hz. Şems’in bütün Konya’yı ihya edeceği, dedikoduları dindireceği yönündeydi. Ama öyle olmadı.
Hz. Şems doğruca Alaeddin tepesine çıktı. Orada kalabalık bir grup sabaha karşı idam edilecek birinin idam anını bekliyordu. Provokatörler de sahnedeydi. Hz. Şems’i orada gören, Dai Ebu Rıza yarım Türkçesiyle;
“– Şu âdem, Şems denilen deriviş değel mi?” dedi.
Abbas Mirza;
“-He ya, hani o Allah adamıydı?” dedi.
Yedi kişilik ölüm timinin içinde yer alan, vezir Bahauddin’in kiralık katilleri, bu sefer devreye girip laf atıyorlardı:
“-Ne Allah adamı olıvıracak len bu? O da gelmiş bura nasıl adam asılıvırıyo bunnarı seyrediyor len.”
“-Biz bi adamın ne mal olduğunu iyi biliviririz.” Sultan Veled’in niyazı, ricası kendini tamamen kötü koku fırtınasına (ufunet) bırakmıştı.
Kalabalık bir anda ikiye yarıldı. Cellat geçiyordu. Halk sanki boy abdesti almışlardı da, abdestleri bozulacakmış gibi aman cellada dokunmayalım diye sağa sola ayrılıyorlardı.
Cellat tam, Hz. Şems’in önünden geçerken, celladın sırtını okşayarak;
“-Allah koluna kuvvet versin!” dedi. Demesiyle birlikte alanda kızılca kıyamet koptu. Bu laf beş dakika içinde tüm Konya’da herkesin diline düştü. Cellat ise gidip idamı gerçekleştirdi.
Hz. Şems eve döndüğünde Hz. Mevlana ve Sultan Veled, hayırlı bir sonuçla, onun gelmesini bekliyorlardı. Bir de baktılar ki, arkasından, tozu dumana katmış, binlerce kişi geliyordu. Halk yedi azılı katilin, olayları kışkırtmasıyla galeyana gelmişti. Hz. Mevlana’nın Selçuklu hükümdarı yanındaki hatırına binaen Mevlana’dan korkmasalar Hz. Şems’e çok büyük zulümler yapıp, hatta hemen oracıkta öldürebilirlerdi. Kimsenin Hz. Şems’e tahammülü yoktu.
Sonunda kalabalık, içinde 7 azılı katilinde yer aldığı, 20 kişilik bir heyeti göndererek;
“-Şems bizim suallerimize cevap versin.” Diyerek öfkeyle geldiler. Hz. Şems’in müşkül durumda olduğunu gören Hz. Mevlana, olaylara sakince yaklaşmak istedi ama Hz. Şems;
“-Gelin bakalım manyaklar! Ne istiyorsunuz?” deyince karşı tarafta büyük bir panik yaşandı. Hz. Şems’in birden böyle ‘ne istiyorsunuz?’ şeklinde sert çıkışına;
“-İşte sende geldin idamı seyrettin” diyecek oldular.
Hz. Şems;
“-Ben siz değilim anlıyor musunuz? Ben sizin suratınıza tükürebilsem, hepiniz mümin olursunuz. Eğer sırtınızı okşasam, veli olurdunuz, bunları biliyor muydunuz? Haydi, şimdi defolun buradan.” Dedi.
Halk panik içinde orayı terk ederken, bunun intikamını mutlaka alacaklarını söylediler ve dağıldılar.
Üzerinde müthiş bir celal olan Hz. Şems, onlar gittikten sonra Sultan Veled’e;
“-Sana son dersimi vereceğim. Kulağını iyi aç ve dinle! İdam sehpasının kurulduğu yere gittim. Çünkü idam edilecek şahıs, bir Allah dostu, Hak aşığı ve de benim yoldaşımdı. Biz onunla beş sene önce beraberdik. O sürekli Allah’a kavuşmak için dua eder dururdu. Ama Hak buna müsaade etmezdi. Dinimizde kendine kıymak olmadığı için, içi yanar fakat Hakk’a kavuşamazdı. Bana da bir haftadır yalvarıyordu:
“-Ne olur Şems, dua et de, Rabbime kavuşayım.” Diye. “Ben de her namazdan sonra elimi açıp Allah’a onun için yalvarıyordum. Nihayet bir iftiraya kurban gitti, katil zanlısı olarak bugün asılacağını anladım. Ben nasıl gidip de onu asacak cellada ‘Allah kuvvet versin’ demeyeyim. Bir Allah velisini asmak öyle kolay mı? Kimse onu asamazdı. Cellada manevi bir cereyan verdim, gitsin assın da benim sevgili arkadaşım da Rabbine kavuşsun” diye.
Bu sırada cellat, toz toprak içinde, Hz. Şems’in önünde yerlere kapandı:
“-Sultanım, nedir bugün benim başıma gelenler?” dedi.
Hz. Şems, Sultan Veled’e dönerek;
“-Celladın veli olduğunu biliyor musun?” dedikten sonra;
“-Çünkü benim o idam edilen arkadaşım, Hakk’a canını teslim ederken, ‘Ya Rabbi! Ben sana beş seneden beri yalvarıyorum, benim emanetimi al diye. Ama almadın. Şimdi ben de senden bir ricada bulunuyorum. Ben de dünyalık olarak ne varsa al, beni sana kavuşmaya vesile olan şu cellada ver! Sen de şahitsin ki, şu yırtık gömleğimden başka bir şeyim yok. Ama bende çok kıymetli bir şey var, o da velilik. O veliliği de al, bu cellada ver ki, katına saf bir kul olarak geleyim.’ Dedi o mübarek insan. Allah Teâlâ duasını kabul etti, onun veliliğini bu cellada verdi. Bu dünyada noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden bir hırsız için bir hırsız doğar. Ölen her dürüst insanın yerini, bir dürüst insan alır. Hem bütün, hiçbir zaman bozulmaz, her şey, yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz,” diyerek Sultan Veled’e, o volkanik çıkışlarının ve yıldırımvari hareketlerinin, nedenlerinin de bir kader sayfasını açacağını anlatır gibiydi.
Şems hazretlerinin hareketleri belki normal bir insan, yadırgayabilirdi. Onu hoş karşılamayabilirdi. Çünkü davranışlarının arka planını kimse bilmiyordu. Böyle herkese açıklanması gerekiyordu. Zaten geçen olaylar tamamen mana yüklüydü.
Hz. Şems, Sultan Veled’in omuzuna elini koyarak;
“-Üzülme! Tabuta yattığım gün, son kez kuyumu kazacaklar.” Diyerek onu teselli etti. Akşama buluşmak temennisiyle vedalaştılar. Hz. Şems, Sultan Veled’e aslında söylediği gibi son dersini vermişti. Akşama bir daha birlikte görüşmeyecekleri son sohbetlerini yapacaklardı: “sükûti sohbet.” Peygamberimize ve birbirlerine olan sevgilerini, dile getirdikleri, susarak sohbet.
Gerek yok her sözü laf ile beyana, bir bakış bin söz eder bakıştan anlıyana…
Şemsettin ÖZKAN
12.11.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-Şemsettin ÖZKAN, Şemsabâd (Tarihi roman 2010 ‘da yazılmış)ama basılmamış)
Bu eseri okumayı çok isterim herhangi bir sosyal medya hesabınız varmıdır acaba bu eseri lütfen basima şunun
Fulya hanım ilginize teşekkür ederim. Romanımı bastırmadan beş kişi okudu. Biri edebiyat öğretmeniydi. Hepsinden iyi dönütler aldım. Bu tarihi romanda bir yanda dünyanın sultanları Anadolu Selçuklularının ihtişamlı hükümdarı Alaeddin Keykubat, Gıyaseddin Keyhüsrev ve oğulları bir yanda da gönüllerin sultanları Bahaeddin Veled (Mevlana’nın babası) Hz. Mevlana, Hz. Şems-i Tebrizi, Sultan Veled (Mevlana’nın büyük oğlu) ve küçük oğlu Alaeddin var. İsnikea (İznik)’ten başlayıp Konya’da biten bir aşk romanı Alaeddin Keykubad’ın fedaisi ile Selina’nın (Ay parçası ‘rumca’)dramatik, hüzünlü ve tasavvufi bir roman.2012 de bitirilmesine rağmen bir fırsatını bulup bastıramadım. Bastıramasak bile suskunduvar.com sitemde yayınlamayı düşünüyorum. Bir de Aşkabad romanınımız var o tarihi değil. Yazılarımda da o romanımdan alıntılar yaptım, yapacağım inşallah. Saygılarımla… Şemsettin Özkan