(Toplumsal İlişkiler 282)
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ
“Yoksa siz ey iman edenler, sizden önceki ümmetlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden, öyle kolayca cennete girebileceğinizi mi sanıyordunuz? Sizden önceki ümmetler öyle zorluklarla, öyle sıkıntılarla karşılaşmış, öylesine çetin imtihânlarla sarsılmışlardı ki, nihâyet o zamanki Peygamber ve onunla birlikte inananlar, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek hâle gelmişlerdi.İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır!” (Bakara/214)
Kim ne derse desin İbn-i Haldun dünyanın bir numaralı sosyologudur. Devletlere 120-130 yıllık bir ömür biçer.Ona göre devletin beş kuruluş aşaması vardır:
1. Kuruluş Devresi: Grupta canlılık ve etkinlik en üst düzeydedir. Henüz geleneksel alışkanlıklarını yitirmemiş, mütevazi ve kanaatkardır. Siyasi lider henüz kendisini vatandaşlarından ayrı tutmaz.
2. Otorite Devresi: İktidarı elinde tutan lider kendi grubu üzerinde otoritesini tesis eder, mülkü ve nimetlerini kendisi için istemeye başlar. Grupta rakip olacak ileri gelenler yönetimden uzaklaştırılır, kendine bağlı itaatkâr kişiler yönetime gelir.
3. Rahatlık Devresi: İktidarın meyveleri toplanır, servet genişletilir, şan ve şöhret ön plana geçer, kendini ölümsüzleştirecek eserler meydana getirilir. Siyasi liderin hem kendi grubunu hem de diğer grupları tam egemenlik altına aldığı dönemdir.
4. Taklit Devresi: Siyasi iktidar, atalarının bıraktıklarını yeterli görmeye başlar. En doğru yolun kendisine miras bırakılan yolu takip etmek olduğuna inanır. Taklitçilik ve gelenekçilik, yenileşmenin önünü tıkar.
5. Savurganlık Devresi: Siyasi iktidar, atalarından kalan mirası arzu ve hevesine göre israf etmeye ve savurganlık yapmaya başlar. Devlet yönetimine ehliyetsiz kişiler geçirilir. Devletin çözülme süreci başlar. Ordusunun ve memurunun giderlerini karşılayamaz hale gelir ve yıkılır.
Çağımızın bilge kralı merhum Aliya İzzetbegoviç de; “davalar acılar içinde doğar, refah içinde ölür,” derken, tıpkı İbn- Haldun gibi, ilk nesillerin çektiği sıkıntılarla, devletin ve davaların kurulduğunu, ama buna karşılık refaha erince de, devletin ve davaların öldüğüne dikkatimizi çeker.
Basit bir örnek verecek olursam 28 Şubat sürecinde başörtüsü mücadelesi veren kardeşlerimizin, ne kadar sade giyindiklerini esas amaçlarının tesettür olduğunu görüyorum. Ancak aradan yıllar geçtikten sonra bugün gelinen noktada,, kadın giyiminde gelinen durumun şıklık, zerafet, ilgi çekicilik ve şuh tavırlar sergileme olduğunu maalesef üzülerek müşahede ediyorum. Ekonomik, sosyal, iktisadi ve siyasi yönden konforun gelip durduğu yerdeyiz. 28 Şubatta o mücadeleyi verenler çoktan unutulmuş gözüküyor. Dolayısıyla bu sıkıntıları yaşamayan yeni nesiller olaylara anahtar deliğinden baktıklarından sağlıklı bir değerlendirme yapabilirler mi sanmıyorum. Sosyolojik süreçleri iyi analiz etmek lazım.
Neden insanlar rahatlığı tercih edip konfor alanına sıkışıp kendilerini ipek böceği misali kozalağının içine hapsediyorlar? Niçin davalar refah içinde ölüyorlar? Neden, neden?
Şemsettin ÖZKAN
11.03.2021 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-muratcenk.com