MÜSLÜMANLIK NAMAZ KILMAK TESBİH ÇEKMEKTEN İBARET OLSAYDI EBU EYYUB EL-ENSARİ’NİN İSTANBUL’DA NE İŞİ VARDI

(Toplumsal İlişkiler 283)


تُـؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ
Allah’a ve Elçisine gönülden inanacak ve zâlimlere karşı Allah yolunda malınızla, canınızla cihâd edeceksiniz. Allah da size bunun karşılığında cenneti verecek. Eğer bilirseniz, bu sizin için dünyanın vaadettiği bütün zevk ve eğlencelerden daha kazançlı, daha hayırlıdır.” (Saff/11)

Her ne hikmetse cihat kavramı duyan bazı akl-ı evvellerin beynine kan sıçrıyor ve öfkeden deliye dönüyorlar. Hayatın iman ve cihattan ibaret olduğunu kavrayamıyorlar.

Arkadaş cihat savaşta dahil olmak üzere Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılan her türlü söz, tutum, davranış ve eylemin adıdır. Dikkat ediniz, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak olacak, onun dışında yapılanlar har-hur gürültü, patırtıdan başka bir şey değildir.

Seksen yaşında Medine’den kalkıp İstanbul surlarının önüne gelen Peygamberimizin sahabesi (sohbetinde bulunan, dostu ve arkadaşı) Ebu Eyyüb el-Ensari için, merhum başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan;“Bana bak! Müslümanlık namaz kılmak, tesbih çekmekten ibaret olsaydı, Ebu Eyyup el-Ensari’nin İstanbul’da ne işi vardı?” diyor.

Dr. Muhlis Akar, “Cihad Kavramı ve Cihadın Çeşitleri” adlı çalışmasında şunları söyler:

İslâm bilginleri cihadı farklı yönleriyle şöyle tanımlamışlardır: Cihad; “Hak dine davet etme faaliyetidir” (Seyyid Şerif Cürcani, et-Tarifât s.80)

Şeytana ve nefsin kötü arzularına karşı verilen savaştır.” (Abdülkerim Zeydan, el-Mufassal, lV,272-273) “Düşman karşısındaki savunmada bütün gücünü kullanmaktır” ( Ragıb el-Isfahani, El-Müfredat, s.101)

Allah’a kulluk etmek, Allah ve Resulünün koyduğu ölçüleri insanlara tebliğ etmek, ülkesini her türlü tehlikeye ve saldırıya karşı savunmaktır. (Bkz:D.İ.B cihad maddesi,Vll s.528)

Kısaca cihad, iman edip sâlih ameller işlemek, İslam’ı öğrenmek ve öğretmek, fitne ve fesadı önlemek, güven ve huzuru sağlamak, İslam toplumunun ve tüm insanlığın yararına olacak bilimsel çalışmalar yapmak, ticari ve ekonomik faaliyetlerde bulunmak, İslâm’ı öğrenmek, yaşamak başkalarına öğretmek, iyiliklerin yayılıp, kötülüklerin ortadan kalkması için çalışmak, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymak, nefsin kötü arzularına ve şeytana karşı mücadele etmek ve gerektiğinde saldırgan düşmana karşı ülkesini, vatanını, maddi ve manevi değerlerini korumaktır.

Yukarıda verilen tanımlara dikkat edildiğinde görülecektir ki, İslâm’da cihadın; nefis terbiyesinden, toplumsal görev ve sorumlulukların yerine getirilmesine kadar çok farklı yönleri vardır. Cihadın en son şekli olan savaş ise, ancak zorunlu hallerde başvurulabilecek bir yöntemdir ve Kur’an’da “kıtal” kelimesiyle ifade edilmektedir.

Sevgili peygamberimiz: “Ey İnsanlar, düşmanla savaşmak üzere karşı karşıya gelmeyi temenni etmeyiniz. Allah’tan, sizi savaştan korumasını isteyiniz. Düşmanla karşılaşınca da sabrediniz,” (Buhari,cihad,112 156) buyurmuşlardır.

Cihâd üç kısma ayrılır:

1) Sözle yapılan cihâd: “kâfirlere boyun eğme ve Kur’an ile onlara karşı büyük cihadda bulun” (Furkan/52) âyeti bunun delilidir. Kur’an’ı ve ahkâmını öğrenmek, öğretmek ve İslâmı herkese anlatmak bu tür bir cihaddır.

2) Îman edip sâlih ameller işleyerek, kendini günah olan söz, fiil ve davranışlardan alıkoyarak nefis ile cihad: “Kim (nefsiyle) cihâd ederse o ancak kendisi için cihâd etmiş olur,”(Ankebut/6) âyeti bunun delilidir.

3) Mal ve can ile Allah yolunda cihâd: Bu, İslâm’a ve Müslümanlara saldıranlara karşı malı ve canı ile fiilen savaşmak şeklinde olur. “Gerek hafif gerekse ağır (silahlarla) hep birlikte savaşa çıkın. Mallarınızla ve canlarınızla Allah yoluna cihâd edin..” (Bakara/41) âyeti bunun delilidir.

İslâm; savaşı ancak saldırı olunca müdafa olarak meşrû görür. Peygamber (s.a.v) “müşriklerle elinizle ve dillerinizle cihâd edin”(Ahmed, lll, 153) “Mücâhid nefsiyle savaşandır” (Ahmed, Vl,20) hadisleriyle sözlü, fiili ve nefisle yapılan cihada işaret etmiştir.

O halde bir Müslüman, dininin emir ve yasaklarını öğrenip ona göre yaşamakla, öğrendiklerini başkalarına öğretmekle, iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla, İslâm’ı tebliğe çalışmakla ve gerek nefsine ve gerekse dış düşmanlara karşı mücadele vermekle hep cihad etmiş olmaktadır.

Görüldüğü gibi İslâm, “cihad”ı savaştan ibaret görerek dar kalıplara sıkıştırmamış, sınır ve boyutlarını çok geniş tutmuştur. İlahî gerçekleri insanlara anlatmayı, bu uğurda çile çekmeyi, yeri geldiğinde zalimin yüzüne haksızlığını açıkça dile getirmeyi de cihad saymıştır. Öte yandan ilmen insanlara faydalı olmayı; mal ile Allah’ın dinine destek sağlamayı; hakkı, iyiliği ve güzelliği tavsiye etmeyi İslâm’ın en üstün ibadetlerinin başında gelen cihadın şümûlüne almıştır.

Böylece hiç kimsenin bir bahaneyle bu faziletten mahrum kalmamasını sağlamıştır. Cihadla ilgili âyet ve hadislere bakıldığında, cihad kelimesiyle amaçlananın, sadece savaş olmadığı, aksine bunların pek çoğunda cihadla kastedilenin hayatın her safhasıyla ilgili iyilikleri gerçekleştirmek için gayret etme, çalışma ve kötülüklerle mücadele olduğu görülecektir. Şüphesiz günümüz açısından cihadın en önemli şekli, İslam’ı insanlara doğru bir şekilde ulaştırmaktır. İnanıp inanmamak, kabul edip etmemek kişilerin kendilerinin bileceği bir şeydir. Kur’an-ı Kerim’de tebliğden ve imandan söz eden âyetlerden bu husus apaçık anlaşılmaktadır.

Şemsettin ÖZKAN

12.03.2021 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-2.diyanet.gov.tr (Dr. Muhlis Akar, Cihad Kavramı ve Cihadın Çeşitleri, sh.2-3 alıntı)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.