(Toplumsal İlişkiler 567)
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِؕ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّٖي وَمَٓا اُو۫تٖيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَلٖيلاً
“BİR DE, sana ilahî esinlenme (nin mahiyeti) hakkında soru soruyorlar. De ki: “Bu esinlenme Rabbimin buyruğuyla (cereyan etmekte)dir; ve (ey insanlar, siz bunun mahiyetini anlıyamazsınız, çünkü) bu konuda size pek az bilgi verilmiştir”. (İsra/85)
Sezai Karkoç’un Mona Rosa’ya yazdığı mektup şöyle bitiyor: “Beni çıkardığında anlamın bozulmuyorsa bundan böyle ayrı yazılalım.” Üstadın gençlik yıllarında sevdiği kıza akrostiş tekniğiyle yazdığı Mona Rosa (Tek Gül) adlı şiiri edebiyatımızın en güzel şiirleri arasında yerini almıştır. Üniversite yıllarında Ankara’da Mülkiye’nin İnek Gününde okuduğu bu şiir dinleyenler tarafından çılgınca alkışlanmıştır. Şiirin kıtalarının baş harflerine bakılırsa MUAZZEZ AKKAYAM ismi çıkıyor. Ancak Şair aşkına karşılık bulamamış ve evlenmemiştir hayatı boyunca, ama Muazzez hanım evlenip çoluk çocuğa karışmıştır. Gelin bu şiiri bir hatırlayalım:
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek
Zeytin Ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir, södü lambalar
Uyu da turnalar girsin Rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki, ben, Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar Su kenarında
Ki, ben, Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev Alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Birgün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler, o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki, kapalı gece ve Güne
Altın bilezikler, o kokulu ten
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Şimdi bu şiir bana neyi hatırlatıyor biliyor musunuz değerli dostlar? Ruhlar birbirine yakınlaşmadığı sürece olmuyor olmuyor işte. Bakınız Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)’ten rivayet edilen bir hadiste “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ne buyuruyorlar:
“Ruhlar toplanmış cemaatler (gibidir). Onlardan birbiriyle (önceden) tanışanlar kaynaşır, tanışmayanlar ayrılırlar.” [Buhârî, Enbiya 2; Müslim, Birr 159, (2638); Ebû Dâvud, Edeb 19, (4834).]
İnsanın
ruhu doğumdan önce de vardır. Hadiste ifade edilen husus, ruhanî
hayattır. Ruhlar aleminde ruhlar görüşüyor, tanışıyor,
bazıları uyuşuyor, bazıları uyuşmuyor. Doğumla birlikte
insanın cismanî varlığı da ortaya çıkar. Ancak, bedene hâkim
olan yine ruhtur. Bu sebeple daha önce ruhlar aleminde birbirini
seven ruhlar bedene girdikten sonra da bu sevgiyi devam ettirirler.
Tersi olursa, tersine bir durum ortaya çıkar.
Bu hadis
insan ruhlarının grup grup toplanmış cemaatler olduğunu
belirtmektedir. Mücennede “karşılıklı olarak”
ma’nâsına geldiği gibi “karışık olarak” ma’nâsına
da gelir. Nitekim ruhların bir kısmı Allah’ın yolunu, bir kısmı
da şeytanın yolunu teşkil etmektedir.
Hadiste
geçen “teârüf” kelimesi,
birbirlerini tanımak demektir. Öyleyse, bedenlere girmezden önce
birbirlerini tanımış olanlar, beden giydikten sonra da bir araya
gelirler, iyiler iyileri, kötüler de kötüleri meydana getirir.
Önceden tanışmayan ruhlar beden giydikten sonra dünyada biraraya
gelecek olsalar kaynaşamazlar.
Bu hadisi Nevevî:
“Ruhlar, “toplanmış cemaatler” veya “farklı
gruplar” şeklindedir.” diye anlar. Tanışmaları için
de: “Ruhları
yaratırken hepsinin fıtratına koyduğu ortak bir özellik
sebebiyledir.” diye
açıklar.
Bazıları: “Ruhların
sıfatlarının ve ahlâklarının uygunluk içinde yaratılmış
olmaları sebebiyle tanışıp kaynaştıklarını” söylemiştir.
Bazı
âlimler de: “Ruhlar
toplu olarak yaratıldılar, tabiatları birbirine uzak olanların
birbirlerinden nefret edip dağıldıklarını” söylemiştir.
İbnu’l-Cevzî
der ki: “Bu hadisten şu istifade elde edilir: “Kişi,
fazilet ve salâh sahibi bir kimseden nefret duyar ise, bunun
sebebini araması gerekir, ta ki bu kötü duyguyu yok etmeye çalışıp
kendindeki bu özellikten kurtulsun. Aksi durum için de aynı şey
söylenebilir.”
Şemsettin ÖZKAN
05.01.2022 KONYAALTI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-sorularlaislamiyet.com
4-mbirgin.com