(Toplumsal İlişkiler 380)
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ
“Sadece Sana kulluk ederiz; yalnızca Sana ibâdet eder, bütün emirlerine kayıtsız şartsız itaat ederiz. İyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini, doğruyu-eğriyi belirlemede, kendimize yalnızca ilâhî ölçüleri rehber ediniriz. Senden başka hayatımıza yön verecek, kurallar koyacak otorite kabul etmeyiz. Senin buyruklarına aykırı hükümler veren hiçbir güce —kim olursa olsun— asla boyun eğmeyiz ve ancak Senden yardım dileriz. Her türlü iyiliğin, güzelliğin Senin elinde olduğunu bilir, Senin iznin ve onayın olmadıkça hiçbir dileğin gerçekleşmeyeceğine yürekten inanırız. Dertlerimize devâyı, hastalıklarımıza şifâyı, sıkıntılarımıza çareyi ancak Sende arar; gerekli tedbirleri almakla birlikte, Senden başka hiç kimseden, hiçbir varlıktan medet ummayız. Sadece Sana yalvarır, yalnızca Senin kudret ve merhametine sığınırız.” (Fatiha/5)
Kulunun her türlü isteğine cevap veren şüphesiz ki Allah’tır. Kul neyi istemiş de vermemiş ki? Duasında ısrarlı olabilmiş mi? Ondan gayri bir isteme mercii var mı?Derdi veren Allah dermanını da vermez mi?
Duânın kabulü için âdabına ve şartlarına uymak gerekir. Bu şartların tamamı mevcud olduğu bir durumda kabul olunma ciheti gâlib ise de kabul olunması yine de Allah’ın dileme ve iradesine bağlıdır. Binâenaleyh Allah, dilerse kabul eder, dilemezse etmez. Fakat kul, âdabına riâyet ederek duâyı bırakmamalıdır. Duânın kabûlünün şartları şöyledir:
- Kazâya muvâfık olmak, (Allah’ın iradesine uygun dilediği şeyleri zamanı gelince yaratmasına) yani sünnetullaha uygun bulunmak.
- O kimse hakkında duânın kabûlü hayırlı olmak.
- İstenilen şey muhal (gerçekleşmesi imkansız) olmamak.
Duânın kabûlünün âni olmasına kullar umûmiyyetle tahammül edemiyecekleri için, istenilen şeyin bir müddet sonra verilmesi me’mûl olduğu gibi duâsı mikdarı o kimsenin üzerinden bir şerrin def’ine sebeb olmak veyahud bilmediği bir cihetten duâsının eseri hâsıl olmak ihtimâline binâen duâya kabul olunmadı nazariyle bakılmamalı ve “duâm kabul olunmuyor” denilmemelidir. Allah Teâlâ Hazretleri icabet husûsunu, istimrara; yâni geniş zamana delâlet eden muzârî sîgasıyle beyan buyurmuştur ki, bir zamanla mukayyed değildir, demektir. Kulun hakkında hayırlı olan bir zamanda kabul eder. Yine âyet-i celîlede:
“Rabbiniz size: «Bana duâ edin ki duânızı kabul edeyim» dedi. O kimseler ki bana kulluk etmeğe büyüklendiler; pek yakında zelil ve hakîr olarak cehenneme girerler.” (Mü’min sûresi, 60) Duâ, Cenâb-ı Hak’tan, insanların muhtaç oldukları şeyleri tazarrû ve niyaz ederek kemâl-i tevazû ile istirham edip istemeleridir. Kulların Allah’a olan ihtiyaçlarını arz eylemeleridir. Duânın kabulünün en mühim şartlarından biri de duâ esnasında Allah Zü’l-celâl Hazretlerin’den gayri hiç bir şeye güvenmeyerek teveccüh-i tâm ile ve kat’î sûretde Hak Teâla Hazretlerine yönelmektir.
DUÂDA İKİ HASLET ARANIR
Duada iki haslet aranır. Birincisi izzet-i rubûbiyyeti bilmek, ikincisi ubûdiyyetten olan zilleti idrâk edip Rabbinin himayesine ilticâ ve ihsanından müstefîd olmasını arzu eylemektir. ( Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu/Dualar ve Zikirler Erkam Yayınları)
Şems-i Tebrizi de konuyu ne güzel özetler: “Ben Allah’tan isterim, verirse yüceliğidir vermezse imtihanımdır.”
Şemsettin ÖZKAN
19.06.2021 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-islamveihsan.com