BELA VE MUSİBETLERİ OKUMA SANATI

         (Toplumsal İlişkiler 46)

Mevlana Celalettin Rumi’nin kabri, KONYA

وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ
“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.”  (Şura/30)

      Ünlü Hindistanlı masalcı Beydaba; “Kesin anladım ki kişiyi dünyada musibete düçâr eden şey, sonu gelmez ihtiraslar ve açgözlülüktür. Dünyaya âşık olan daima musibet, meşakkat ve koşuşturma içinde olacaktır,” derken insan sürekli başında bela kazanı mı kaynatıyor diyor acaba? Bela ve musibetler acaba insanın olmazsa olmazı mı?   

         Bela; Allah’ın insanları denemek için verdiği maddi ve manevi sıkıntı, külfet ve derttir. Hz. Mevlana bela konusunda tencerede nohut örneğini verir ve insanın kemale ermesi için Allah (c.c) insanı belalarla musibetlerle eğittiğini söyler:                   

“Belaya uğrayan müminin misali tencerede kaynayan nohuda benzer. Nohut yanmaktan ıstırap duyar da kaçmak için kapağı zorlar. Hanım çıkmasın diye kepçe ile bastırır. Nohut yanmanın yok oluş değil nimete dönüşme olduğunu bilse kaçar mıydı? Allah pişesin, olgun olasın diye seni belalarla kaynatır. “Vücut ana gibi ruha gebedir. Ölüm ruhun doğumudur.”

        Türkiye’nin siyasi ve sosyal hayatını derinden etkileyen aslen Şeki’li (Azerbaycanlı) olan Türkiye’de yetişen önemli üstatlardan olan rahmetli Mehmet Zahit Kotku hazretleri, bela ve musibetlerin en tehlikelisinin “kibir” olduğu görüşündedir:                                                   “Putların çok nevileri vardır. Mesela paralar, mallar, servetler, şehvet, nefsin arzuları ve emsali. Bunların en korkuncu olan “kendini beğenmek” pek büyük bir beladır,”   

       Gerek bireysel gerekse toplumsal birlik ve beraberlik davranışları sergilememizin çok önemli olduğuna şu cümleleriyle dikkat çeker:

“Müslümanların birlik ve beraberlik içinde bulunmaları gerektiğini açıklarken şöyle buyurdu: Görmez misin ki, yağmur ne kadar çok yağarsa yağsın tanecikleri hemen birleşir, toplanırlar. Derken dereler nehirler meydana gelir. Neticede bunlar barajları doldurur. Enerji santrallerini işletir, araziyi sular, şehirlerin elektriğini temin ederler. Bu nimet sayesinde insanlar rahata kavuşur. İşleri kolaylaşır. Bu ne büyük bahtiyarlıktır. Bundan ibret almalı, birlik ve beraberliğimizi temine çalışmalıyız. Tek tek hareket edersek hepimiz helak oluruz. Ne kadar dindar olursan ol, birlik ve beraberliği her işin üstünde tutmadıkça herkes kendi başına buyruk hareket ettikçe bir yere varılmaz,” diyerek Müslümanların her iş ve hareketlerinde tek yürek ve tek kuvvet olmasını gerektiğini ifade etmiştir.

        Kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak bela yazmaz kul azmadıkça diye, bir söz vardır. Buradan da anlaşılıyor ki, kullar belayı günahları yüzünden üzerlerine bir paratoner gibi çekiyorlar. Yukarıdaki ayette insanların kendi elleri ile yapıp ettiklerinden ötürü musibetlerin geldiğine vurgu yapılıyor: “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.”

         Musibet kelimesi “istenmeyen, kötü durumlar, felâketler anlamına gelir. İnsanın başına gelen her musibetin kendi yapıp ettikleri yüzünden olduğu belirtilirken, gerek evrendeki fiziksel ve sosyal yasaları görmezden gelmesi ve gerekli önlemleri almaması, gerekse Allah’a isyan teşkil eden davranışlarda bulunması sebebiyle dünyada karşılaştığı sıkıntı, acı ve felâketlerin kendi kusurunun bir sonucu olduğuna dikkat etmesi istenmektedir. Fakat başka ayetlerde hatırlatıldığı üzere bütün insanlar kusurlarının tamamından dolayı dünyada bire bir cezalandırılmış olsa dünya altüst olurdu; işte ayetin devamında yüce Allah’ın bunların birçoğunu affettiği, başka bazı ayetlerde de nihaî hüküm ve cezanın ahirete ertelendiği ifade edilmiştir. 

         Sabırlarının sınanması, ruhen olgunlaşmalarına, sevap ve yüksek mertebe elde etmelerine yahut günahlarının bağışlanmasına vesile kılınması gibi sebeplerle, kusuru ve günahı olmadığı halde bazı insanların sıkıntı ve felâketlere maruz bırakılabildiğini gösteren âyet ve hadislerde vardır. (bkz: Zemahşerî, III, 405; Süleyman Uludağ, “Belâ”, DİA, V, 380) burada belirtildiği anlamda yani son tahlilde o kişinin aleyhine sayılabilecek, gerçekten “kötü” olarak nitelenebilecek bir durum söz konusu olmadığı için, onları burada kastedilen “musibetin kapsamı dışında düşünmek uygun olur. Bu noktaya açıklık getirmek amacıyla birçok müfessir burada sadece günahkârlara hitap edildiği yorumunu yapmıştır (Zemahşerî, III, 405; Beyzâvî, V, 412-413).

           Muhammed Esed ise muhtemelen aynı kaygı ile yani Kur’an’ın diğer ifadeleri ve İslâmî öğretilerle çelişmeyen bir izah olması için buradaki musibeti öteki dünyada karşılaşılacak felâketler şeklinde yorumlamıştır (II, 989, 990).

           Peki, bu belalar, insanların başına günahlar sebebiyle geldiği gibi, günah işlemeyen Peygamberler ve velilerin başına niye geliyor? Bu suçsuz insanların günahı ne? Ya da suçluların yanında yani kuruların yanında suçsuzlar yaş olanlar niye yanıyor?

           Yukarıda da söyledik bela; teklife tabi tutma,(Allah’ın kullarını sorumlu tutması) deneme ve imtihan etmesi, ihtibar (imtihan ve tecrübe etmesi) demektir (el-Müfredât, s. 61). Sahabeler en büyük belalarla imtihan edilmiş bu imtihanlarda başarılı olmuşlardır. İmtihanın büyüklüğü oranında elde edilecek derecenin büyüyeceği de açıktır. Çünkü en büyük belalara maruz olanlar önce Peygamberler, sonra da fazilette onları takip edenlerdir.

           Rasulüllah (SAV) bir hadis-i şeriflerinde: “İnsanlar içinde en ağır imtihana çekilenler peygamberlerdir. Sonra sırasıyla (rütbeleri) onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir. Kişi dinine göre müptela kılınır (imtihana çekilir) Eğer dininde salabetli (sağlam ve dayanıklı)ise imtihanı (göreceği bela ve musibet) ağır olur. Eğer dininde gevşek ise o oranda imtihan edilir. Bela o kimseyi devamlı takip eder. Nihayet onu bırakıncaya kadar… Böylece kul, yeryüzünde hatası olmadığı halde yürür.” (Râmûzu’l-Ehâdîs, s. 71 (983. hadis. Ebû davut Teyâlisî, Ahmed b. Hanbel, Buharî, Tirmizî, İbn-i Hıbban, müstedrekten) Ayrıca bk. Sünenu İbn-i Mâce II, 1321, 1331,)

            Kısacası ne gelirse kuluna Allah’tan gelir. Bu bela ve musibetler; kimine azap etmek için, kimine de imtihan için gönderilir. Şer bildiğimiz bazı şeyler hayır olabilir, hayır bildiklerimiz de şer olabilir. Kadere rıza göstermeli ve sabretmelidir insan. Bütün mesele bu bela ve musibetleri doğru okuyabilmekte…

Kalın sağlıcakla.

Selam ve dua ile…

Şemsettin ÖZKAN

   .05.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-www.shiamuslim.biz

4-kuran.diyanet.gov.tr (Kur’an yolu tefsiri, c.4, sh.752)

5-sorularlaislamiyet.com

6-kuran.gen.tr

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.