(Toplumsal İlişkiler 109)
ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ
“Sonra, o gün size sefasını sürdüğünüz nimetlerin hesabı bir bir sorulacak.” (Tekâsür/8)
Aslında fakirliğin de, zenginliğin de tanımını belki yanlış yapıyoruz. Seneca’nın tabiriyle; “çok az şeye sahip olan insan değil, asıl çok şeyin özlemini çeken insan fakirdir.” Bu tanım, zenginlerin daha da fakir olduğunu söyler gibidir. Çünkü dünyadaki açlığın esas sebebinin zenginleri doyuramadığımızdan kaynaklanıyor, desek yanlış mı olur acaba?
Yaşarken rakı içip, ölürken zemzem isteyen, yaşarken mini etek giyip, ölürken kefen isteyen, yaşarken şarkı dinleyip, ölürken Yâsin isteyen, malı, parayı su gibi akıtan, Cehennem yolcusu gibi yatlarda, adalarda sefa sürüp, altından ırmaklar akan Cennetlere gitmek isteyen zenginler orada mısınız? Kur’an’ın ifadesiyle mele, şımarık, zengin tabaka, Nietzsche’in söyleyip söylemediği de pek belli olmayan sözüyle; “Zenginler fakirlere Tanrı’dan başka bi’şey bırakmadı.” mı acaba?
Zenginlerin açgözlülüğünü ifade eden bir yaklaşımdır “zenginler fakirlere Tanrı’dan başka bi’şey bırakmadılar” sözü. Bütün kaynakları, varlıkları ellerinden sömürülüp alınınca fakirlere tutunacak sadece ilahi bir güç kaldı demektir bu. Haklı bir söylemdir, çünkü bakınız fakir halkın elinde sadece inançları vardır ve bu inançlarını kullanarak onları yönlendirip yönetebilirsiniz.
Şu an içinde bulunduğumuz kapitalist dünyamızda zenginler daha da zenginleşiyor, fakirler de git gide fakirleşiyor. Orta sınıftan artık söz edilmiyor bile. Durum böyle olunca fakirin payına kala kala ellerini açıp sadece Tanrı’dan istemek kalıyor. Neyse ki dua ücretsiz…
Hz. Ali efendimiz fazla kapitalistleşenlere karşı uyarır bizi ve ne fakir, ne zengin, ikisi ortası bir yol izlemenin, doğru olacağını söyler: “Dünya malına çok değer veren insanlarla, arkadaşlık etme! Fakir olursan hor görürler, zengin olursan kıskanırlar.”
Fakirlerin dünyayla ilgili zenginler gibi fazla bir suali olmayacağından olsa gerek bir hadiste; “Fakirler, cennete zenginlerden beş yüz sene önce girerler.” (Tirmizi, Zühd 37) Bu yönüyle fakirler için artı bir avantaj gözükse de Peygamberimizin fakirlikten Allah’a sığındığı sözleri de var:
“Fakirlikten, kıtlıktan, zilletten, zulmetmekten ve zulme uğramaktan Allah’a sığının!” (Nesâî, İstiâze, 14)
Hadîs-i şerîflerin fakirlere verdiği müjde ne kadar sevindirici ve gönül okşayıcıdır. Ancak bu durum, dinimize göre fakirliğin mutlak surette zenginlikten üstün olduğunu göstermez. İlâhî emirlere uymayan bir fakirin İslâm’da hiçbir değeri yoktur. Onu değerli kılan, Allah’ın verdiğine hamt etmesi, hâline sabretmesidir.
Fakir zenginden fazla Allah’a şükreder sonuçta. Çünkü onun derdi mal ve para ile olmadığından oyalanacak durumda değildir. Zengin ise onları saymakla, günlerini onları düşünmekle geçirir. Yoksa zekât ve sadakasını veren zengin dürüst tüccarlar hadislerde hep övülmüştür. İslam salt zengin düşmanı değildir. Ancak zenginlerin çoğu malı mülkü görünce azar ve taşkınlık ederler. Malı parayı tekelde toplamanın, tefecilik ve faizcilik yapmayı, fakirlerin sırtına binmeyi kendilerine meslek edinirler. Ne varsa ortalıkta silip süpürürler. Fakirlere bıraktıkları da sadece Allah’a şükretmek kalır.
Şemsettin ÖZKAN
31.08.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-sozluk.memurlar.net
4-sorularlaislamiyet.com
Gerçek zenginin kim olduğu ve gerçek zenginlik kaynağının ne olduğunun bilerek yaşamak toplumsal denge için ne kadar önemli. Ben kazandım, hepsi benim, onlarda çalışıp kazansınlar vb. nefislerimizin bize dikteleri sayesinde durumumuz maalesef bugünkü halini almıştır. Yaratan şuur ihsan buyursun da…