(Toplumsal İlişkiler 277)
اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
“Eğer siz Peygambere verdiğiniz sözleri unutur ve zulme karşı başlattığı mücâdelede ona yardımcı olmaktan kaçınırsanız, Rabb’i onu yardımsız ve yalnız bırakır mı sanıyorsunuz? Nitekim Allah, çok daha zor anlarında; kâfirler onu öz yurdundan çıkmaya zorladıklarında, can dostu Ebu Bekir ile birlikte topu topu iki kişinin ikincisi iken ona yardım etmişti. O zamanlar ne devleti vardı, ne de orduları. Hani onlar, kendilerini öldürmek için peşlerinden gelen Mekkeli kâfirlerin elinden kurtulmak amacıyla, Sevr dağının tepesindeki bir mağarada gizlenmişlerdi. Fakat askerler, izlerini sürerek mağaranın ta önüne kadar gelmişlerdi. Oracıkta öldürülmelerini engelleyecek —görünürde— hiçbir sebep kalmamıştı. O kadar ki, nefes alsalar duyulacak bir hâlde iken Peygamber, bu dâvânın artık sona ereceği endişesiyle yüreği kan ağlayan sevgili arkadaşına “Üzülme dostum!” diyordu, “Allah bizimle beraberdir!” Bunun üzerine Allah, ona ve bu vefakâr arkadaşına, kendi katından olağanüstü bir huzur ve güven duygusu bahşetti ve onu, sizin göremediğiniz
meleklerden oluşan mânevî ordularla destekledi ve her ikisini de kurtarıp sağ salim Medîne’ye ulaştırdı. Ardından da, müminlere büyük zaferler kazandırdı. Böylece, hakîkati inkâr edenlerin bâtıl inanç ve iddialarını çürüterek dinlerini alçalttı; çünkü tek yüce din,
Allah’ın dinidir! Öyle ya, Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. İşte Allah, böylesine çaresiz anlarında bile, Elçisini yalnızlığa terk etmedi, şimdi de terk etmeyecek!” (Tövbe/40)
Nurullah Genç’in insanı ve hayatı anlamamanın acısını anlatacak daha zarif bir yol var mı bilemiyorum ama “Birkaç Deli Güvercin” adlı o muhteşem şiirini şöyle bir hatırlayalım:
Siyah
belki aldatır içindeki beyazı
Talihin aynaları
kırıyorsa,hüzündür
Sen yine anlamadın ne baharı, ne
yazı
Beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür
Sen
küçük bir lalesin; avuçlarında nergis
Ben acının zehrine
su katan hummalı dev
Gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve
sis
Gözlerimi yakıyor bu karayel, bu alev
Sen
uzak bir nehirsin denizlere yabancı
Ben ruhumun çölüne
göklerden su taşırım
Senin kalbinde kahra gülümseyen bir
sancı
Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım
Bilmem
neyi aradım bir ömür kuşlarında
Binbir gece yürüdüm
hangi muamma için
Zümrüd-ü anka uçar senin
bakışlarında
Benim rüyalarımda birkaç deli güvercin
İnce ince, zarif zarif hüzün kokuyor üstat şiirin. Sevgiliyi kırmadan dökmeden sevmenin yoludur zümrüdüanka, maşukun bakışlarında, ama ürkekliğin timsali olan güvercinin gardını düşürmeden, kendini deliliğe veren, o da ancak rüyalarında onu gösterebilen delikanlı.
Ruhun çölüne göklerden su taşımak vahye kulak vermekle olur üstat. Kalbini dağların derdiyle paylaşıyorsan tıpkı Hz. Muhammed (s.a.v) gibi Nur dağının Hira’nın yolunu tutmuş, bir o kadar da özgürsün be üstat.
Şemsettin ÖZKAN
.03.2021 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-antoloji.com