ZAMAN DEĞİLMİŞ GEÇEN ÖMÜRMÜŞ ANLAMADIK

(Toplumsal İlişkiler 1324)

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فٖيهَاۚ رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحاً غَيْرَ الَّذٖي كُنَّا نَعْمَلُؕ اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فٖيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذٖيرُؕ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ نَصٖيرٍࣖ
“Onlar (cehennemin) içinde (şöyle) feryat edip: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, (şimdiye kadar) yaptığımız (kötü davranışlar)dan  başka salih bir amelde bulunalım” diyeceklerdir. (Onlara:) “Size orada (dünyada iken), öğüt alabilecek olanın düşünüp ders çıkarabileceği kadar ömür vermedik mi? Üstelik size uyarıcı (elçiler ve davetçiler de)
gelmişti. Öyleyse (inkâr ve isyanınız sebebiyle şimdi azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur” (denilip istekleri reddedilecektir).” (Fatır/37)

Nice yaşlı insanlar bilirim dedikleri hep şuydu; “zaman değilmiş geçen, ömürmüş anlamadık.” Hani böyle bir cümleyle karşılaşınca insan “günaydın” demekten kendini alamıyor. Ama herkesin üç aşağı beş yukarı bu modda olduğunu da hepimiz  unutmamalıyız. Kur’an’da geçen şu ayet hep dikkatimi çekmiştir: 

اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ“Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi?”   (Fatır/37)

        Maalesef kötü bir alışkanlığımız var. Sosyal ilişkilerimizde zamanlama yapamıyoruz, saatli ve dakikalı yaşamaya da alışmamışız. “Öğleden sonra buluşuruz, bu hafta borcumu öderim, bir ara uğrarım, ‘akşama doğru gelirim, bir ara bakarız, cümlelerine varıncaya kadar, bir zamanlama yok.  Bırakınız dakikalı randevuyu, saatli bir görüşme, buluşma ve ziyaretimiz, vs. yok kardeşim.

        Türkiye’ye Almanya gibi ülkelerden satın alınan büyük çaplı makinalarının  kurulumu için gelen, çok mühendis hikâyeleri dinlemişimdir. Alman mühendis, ara çay fasıllarında asla bizimkilerle oturup çay içmemiş, çalışmasına devam etmiştir. Devletinin oraya oturmak zaman çalmak için değil, çalışması için gönderdiğini vurgulamıştır hep. Mesaisinin dışında ancak bu (çayı içme) işini yapacağını ifade etmiştir.

        İşe geç gelenlere de Alman mühendis, namaz vakitlerindeki saatin dakikalarına dikkat çekmiştir: 15.41, 19.37 vb. gibi. Namazın vakti girmeden kılınamayacağı, ya da vakit çıktıktan sonra da, eda edilemeyeceğine vurgu yapmıştır.   

       Bırakın saati, adam dakikaların öneminden bahsediyor. Saatte beş dakikanın günde 1 saat ettiğini, günde bir saatin ayda otuz saat, yılda on beş gün ettiğini düşündük mü? Bir gecede uyuduğumuz sekiz saatin, senede dört ay uyumak demek olduğunu hatırımıza getirdik mi? Zamana değer veren ve iyi değerlendiren milletlerin niçin ilerlediği ayan beyan ortada değil mi dostlar? 

        Zaman algısı olmayan, hiç bir şeyi değerlendirmiş sayılmaz. İnsanın gerek mesleğindeki, gerekse hayattaki başarısı, zaman anlayışına bağlıdır. İleri ve geri memleketler arasındaki fark da, bu anlayış farkıyla ilgilidir. Başarılı bir hayat ve bereketli bir ömrün formülünü “Kısa zamanda az enerji ile çok verim almak’’ olarak ifade edersek, zamanı çok iyi  kullanmak mecburiyetinde olduğumuzu da, herhalde kavramış oluruz. Ömrü ve onun sermayesi olan, zamanın değerini anlamak için, Sadi Şirazi’ye kulak verelim: 
“Bir dere kenarına otur da, ömrün geçişini seyret!”

Bir şarkının dizesinde; “bir ömür böyle geçti olamadık farkında” der. Zamanını hoyratça kullananlar ömrünü boşa geçirmiş olur. Üstat Necip Fazıl’ın ifadesiyle;

Nedir zaman nedir
Bir su mu, kuş mu?
Nedir zaman nedir
İniş mi, yokuş mu?

Şemsettin ÖZKAN

10.02.2024 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.