YALAN SÖYLEYEREK DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA GİDERSİN AMA GERİ DÖNEMEZSİN

(Toplumsal İlişkiler 187)


فَكَذَّبُوهُ فَاَنْجَيْنَاهُ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً عَم۪ينَ۟
Ama bunca öğüt ve uyarılara rağmen, onu yalancılıkla suçladılar. Bunun üzerine,tüm ülkeyi sular altında bırakan büyük bir tufan gönderdik ve hem onu, hem de onunla birlikte gemiye binen müminleri boğulmaktan kurtardık, ayetlerimizi inkâr edenleri ise sulara gömerek boğduk! Çünkü onlar, gerçekten kalpleri katılaşmış, gönül gözleri kör olmuş inatçı, zalim ve azgın bir toplum idiler!” (Araf/64)

Yalan, gerçeğin hilafına söylenen söz diye tanımlanır kısaca. Psikologlar çok zorlanıyorlarmış yalanı tanımlamakta. Yüzden fazla biçim, türevi ve deyim söz varmış yalan üstüne. Örtbas etmek, blöf yapmak, ihanet etmek, abartmak, uydurmak, saklamak, aldatmak, beyaz yalan, istatistik yalan, kuyruklu yalan vb. bunlardan birkaçı.

Bırakınız, bir hakikat sizi incitsin, bir yalan sizi avutacağına. Çünkü bir yalan, dört doğruyu götürür: İyiliği, güveni, sadakati ve huzuru. Ya şu zamane aşklarına ne demeli? Sevmeler yalan olunca, gitmeler de kolay oluyor. Öyle insanlar var ki, şeytan bile maşallah diyor ve önlerinde ceketini ilikliyor. Öyle değil midir yamuk olursan kimse vurmaz, ama doğru çiviysen tepene tepene vururlar hiç gözünün yaşına bakmazlar.

Hz. Mevlana; “vefayı vefasızda, edebi hayasızda, merhameti vicdansızda arama! Üzülürsün,” derken doğru sözlü olmayı yalancıda aramanın, insanın kederine keder katmaktan başka bir işe yaramayacağını söyler.

Yalan söyleyerek dünyanın öbür ucuna gidersin, ama geri dönemezsin,” diyen Dostoyevski’ de, yalancının mumunun yatsıya kadar yanabileceğini, ama sonunun hüsran olacağının altını çizer.

Hani şu meşhur çocuklara “yalancı çoban”masalını herkes bilir. Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ülkelerin birinde vaktiyle küçük bir köyün koyunlarını giden küçük bir çobanı varmış. Bu küçük çoban her gün koyunlarını bir dağın eteğine götürür orada otlatırmış.

Günlerden bir gün, koyunlarını otlatırken çobanın canı sıkılmış. Ne yapsam da eğlensem? diye düşünmüş. Aklına bir fikir gelmiş. Yerinden fırlamış köye doğru koşmaya başlamış. Köye varınca:

İmdat! İmdat! İmdat! Yardım edin! Kurtlar koyunlarımıza saldırıyorlar diye bağırmış. Köylüler ellerine kazma küreklerle koyunların yanına doğru koşmuşlar. Koyunların yanına varınca, kurtları aramaya başlamışlar. Bir yandan da çobana soruyorlarmış:

Hani nerede kurtlar?

Çoban kahkahayla gülmeye başlamış.

Yalnız başıma burada çok sıkıldım. Bu olayı biraz eğlenmek için uydurdum demiş.

Köylüler hem şaşırmış hem de öfkelenmişler. Söylene söylene köye dönmüşler.

Birkaç gün sonra çoban yine koşarak köye gelmiş. Köylülerden yine yardım istemiş. Köylüler yine ona inanmışlar.
Çoban:

Gerçekten kurtlar geldi. İnanın diye bağırmış. Köylüler yine yardıma koşmuşlar. Meğer çoban yine oyun yapıyormuş. Kurt falan yokmuş.

Ertesi gün çobanın sürüsüne gerçekten kurtlar saldırmış. Bunun üzerine küçük çoban var gücüyle köye koşmuş. Olanları anlatıp yardım istemiş. Fakat köylüler bu kez anlatıklarına inanmamışlar. Çoban gözyaşı dökmüş, yalvarmış yine de köylüler oralı olmamışlar. Kurtlar da çobanın bir kaç kuzusunu kapıp götürmüşler.

Çoban bu duruma çok üzülmüş. Bir daha yalan söylememeye karar vermiş. Herkesten özür dilemiş. O günden sonra bir daha yalan söylememiş.

Yalancı çoban sonunda doğruyu bulmuş ama ya yalancılar gerçekten iflah olur mu bilinmez.

Şemsettin ÖZKAN

07.12.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-masaloku.net

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir